Ortaçağ öncesi kimya bilimi olmadığı için kimyagerlerin varlığından da bahsedilemez.Ancak bu dönemde simyanın gelişmesi ve simyayla uğraşanların yani simyacıların ortaya çıkışıyla birlikte kimyagerlerin doğuşu da müjdelenmiştir.
Simyacıların ilk başlarda sadece bir inanışları vardı.O da 4 Ana Element (toprak, ateş, su ve hava) inancı idi.Bu inanışa göre Simyacılar, bütün varlıkların bu ana elementlerden türediğine inanmakta idiler.Bu inançlarının yanında bir de amaçları vardı.Zengin olmak.Kolay yoldan nasıl zengin olacaklarını bulmuşlardı ancak bir türlü amaca ulaşamadılar.Yılmadan usanmadan amaçlarını gerçekleştirmek için uğraştılar.Altın tüm zamanlarda en değerli metaldi.İşte kolay yoldan zengin olmanın yolu da bu idi.Tüm metalleri altına çevirmek.Bütün simyacılar bu hayal etrafında döndüler durdular.Simyacıların bir de korkuları vardı.Ölüm.Gerçekten bir ömür boyu uğraşıp diğer metalleri altına çevirmeyi başarırsalardı ne olacaktı ki bir gün öleceklerdi.Çevirdikleri altınları ne yapacaklardı o zaman.Bir ömür boyu uğraşıp demirden altın üreteceklerdi ama gene toprağın altına gireceklerdi.İşte simyacıların ölüm korkuları onları yeni bir amaca sevk etti.Ölümsüzlük.Simyacılar bu yeni amaçları doğrultusunda ölümsüz olabilmek için bir iksir aradılar durdular.
İşte bu inanış,amaçlar ve korkular sonucu simya kavramının tanımı ortaya çıkmıştır.Değersiz maddeleri altına çevirme, bütün hastalıkları iyileştirme ve hayatı sonsuz biçimde uzatacak ölümsüzlük iksirini bulma uğraşlarına Simya, bu işle uğraşanlara simyager ya da simyacı denir.
Simya, deneme yanılma yoluna dayalı olduğu için ve sistematik bilgi birikimi sağlayamadığı için hiçbir zaman bilim olarak sayılamaz.Ancak bir bilim olan Kimyanın temeli olduğu tanısı da asla inkar edilemez..