ERDEMLİ İNSAN OLMAK

Dilin her insandaki nefsi terbiyesi itibariyle dışa vurumu farkındalık gösterir ki, kalpten sürekli suretler alan dil bunları söylerken karşısındakinin fikir ve düşüncelerine de özen ve önem veremeyebilir. Nefsin terbiyesi yalnızca dil ile olmaz mamafih kalp daim uyum gösterir. O halde kalbin doğruluğunu dil sabitler ki diğer uzuvları da uyumluluk sağlayarak insanın nefsi iradesi sağlamlaşır. Geçici dünyeviler peşinde koşmak insanı gaflete sürüklediği gibi yarın ahirette pişmanlık duymayalım. İnsan ahlak-ı zemimenin vasıflarını hakkıyla taşıyabilmesi için önce kendi kendine yargılayarak başkalarının ahlakını yargılamamalıyız.

Beşer dünyalıklar hususunda sahip olduğu makam, prestij, servetle vb övünüyorsa da halleriyle nefsini olgunlaştıramamakla beraber toplumda da saygınlığı tartışılır. Maalesef bu acı hallerle yoldan sapıtanlar inkara kalkışarak gaflet uykusundan uyanamadan ölüm yakalar. Dolayısıyla hafife alınan nefsi irade ve ona bağımlı dil, kalp ve diğer uzuvlar red ve inkarla geri dönüşü olmayan bir yola saptırırlar. Zamanımızda alışagelmiş istismar edinilen dürüstlük, karaborsa, aldatma, stokçuluk vb değerlerimiz önemsenmeyerek ahlaki çöküntünün temelleri atılmaya başlanılmıştır.

İnsanın imkan ve ihmal derecesinde güçlü ve sağlam irade sahibi olabilmesi ancak ihlas, iman gücüyle olur ki sirayeti ise kalb ve dildir. Yapılması istenilen herhangi bir beraberliğin temelini güven ve itimat sağlar. Sürdürülebilinir münasebetlerde olmazsa olmaz empati duyarlılığıda karşılıklı saygı ve sevgiyi oluşturur. Aklına estiği gibi davrananlar daim çevresindeki kayıplarla kendine olan öz güvenini de kaybeder. İnsan olmanın erdemliliği her yönüyle tartışılabilineceği gibi öncelikle ailesine, akrabasına, komşularına, dostlarına ve topluma karşı yükümlülükleriyle de belirlenir. Kendi menfaatleri için başkalarının hak ve hukukuna saygısı olmayanların kendine de olan haysiyetlerini muhakeme etmeleri elzemdir.

Ağzından çıkanları yapmaya gayret ederek itibarını zedeleyecek söz ve davranışlardan uzak durarak çevrende saygınlık ve güven kazanmak daim insanın asli hedefi olmalıdır. İftiralarla bir başkalarını kötülemeye çalışmak veya olmayan bir şeyi algı oluşturarak itibarsızlaştırmak ise haysiyetle, şerefle, onurla bağdaştırılamaz. Bir insana bilmeden de olsa yapılan haksızlıkları özür dileyerek gönlünü almaya çalışma erdemliliğine sahip olanlar, işte onlardır insan olabilmenin ilk basamaklarına doğru yol alabilenler..

Kendilerinden beklenen beşeri münasebet gereği hal ve davranışları sergileyebilenler daim toplumca saygınlık kazanarak kabullenirler. Terbiye küçüklükten başladığı gibi kanaatimce son nefese kadar sürmektedir. Bilhassa nefsin terbiyesine ulaşabilenler bedensel ve ruhsal feyze kavuşarak, mutluluğunu ve hüznünü paylaştığı ilahi haliyle hiçbir şeye değişmezler. Niyeti ve akıbetinin hayırlı olmasını isteyenler nefsin hevasından kaçınarak manevi haz alabilmeleri tamamıyla kendi özgün iradelerine bağlıdır.

Manevi değerleri ön plana alarak kanaat, anlayış, empati vb erdemlere sahip olabilme çabasında olup dünyalığını arkasına alabilenlere ne mutlu.. İnsan sabr ve niyet tazeleyerek var olan beklenti ve isteklerini zamana yayması kendince en doğru karardır. Hiçbir şey birdenbire olmayacağı için zaman her şeyin ilacı diyerek niyetlerini sabit tutmaktır. Nefsi dizginlemek tevekkülle beşeriyat için en uygunudur ki Yaradan en doğrusunu bilir.

Araştırmacı Yazar-Tarihçi

Volkan Yaşar Berber