Günümüzün sorusu “Yaşamayı ben de denedim ama dikkatim dağıldı” olabilir mi? diye merak ediyor yazar Hari son dönemde hakkında oldukça konuşulan ‘’Çalınan Dikkat’’ adlı kitabında..

Örneklemeler ise enteresan; Bir iş yerinde çalışanın dikkati ortalama her 8 dakikada bir kesintiye uğruyormuş. Dikkatimiz dağıldıktan sonra ise yapmakta olduğumuz işe tekrar tam odaklanabilme süremiz ortalama 24 dakika kadar  sürebiliyormuş. 

Ofis çalışanlarının tek bir işle ortalama ne kadar meşgul oldukları gözlemlendiğinde ise sonuç sadece 3 dakika kadar çıkabilmiş. 

Bunun yanında akıllı telefonlarımıza ise her gün tam 2617 defa dokunuyormuşuz.

Yazarı bu kitabını kaleme alıp bizlerle paylaşmayı düşündüren hikayesi de oldukça ilgi çekici;

Pek çoğumuzun birçok kere kurduğu “dijital detoks” hayalini o  gerçekleştirerek; hızlı ve koşuşturmalarla dolu akıp giden yaşamımız içinde biraz olsun yavaşlamak, odaklanma sorununu aşmak ve planladığı bu kitabını yazmak için bütün akıllı aletlerini bir yana bırakarak üç aylığına yeni bir ev kiralamış.

“Her gün içime daha fazla bilgi çekmeye, daha fazla insanla görüşmeye, daha çok şey öğrenmeye, daha çok konuşmaya çalışmıştım ve fazla kullanıldığı için çizilmiş bir plak gibi artık konudan konuya atlayıp duruyordum ve aklımda bir şey tutmakta zorlanıyordum. Yorgundum.” Diyor kitabını yazma çalışmaları esnasında.

Tam üç ay boyunca, yeni kiraladığı evin yakınlarında okyanus kenarında uzun yürüyüşler yapmış, daha fazla kitap okumuş, daha çok uyumuş ve telefonunun, internetin, e-maillerin, sosyal medyanın eksikliğini de hissetmediğini fark etmiş.

Ancak tahmin edersiniz ki, hikaye mutlu sonla bitmemiş.

Üç ay sonunda eski yaşamına geri döndüğünde ise yine aynı alışkanlıklarına, aynı odaklanma sorununa da geri dönmüş. Üstelik bu kez, iradesine hükmedebildiği yanılgısına kısa bir süre sahip olan ama sonra iradesizlik hissini daha yoğun yaşayan biri olarak.

Gelin şimdi de konuyla bağlantılı farklı bir örnek olarak bundan tam 178 yıl öncesine dönelim mi? Düşünür H. David Thoreau’ya.

Thoreau, 1845 yılında ormanın içinde, bir göl kıyısında kendine bir kulübe inşa ediyor. İnsanın kendi kendine oluşturduğu ihtiyaçların bir süre sonra esiri olduğunu düşünen düşünürümüzün amacı doğanın içinde hem bir öğrenci hem bir gözlemci olarak sade bir yaşam kurmaktır. İki yıl süreyle de burada yaşar ve yeni deneyimler elde eder.

Toplumdan uzaklaştıkça başarı, moda, siyaset, para gibi kavramların da anlamsızlaştığını; insanın yaşamını gereksiz birçok nesne ve olguyla doldurduğunu farkına varır. İnsan, sahte kaygılarla ve bayağı yaşam çabalarıyla öyle çok meşguldür ki, bu onu hayatın daha güzel meyvelerini toplamaktan alıkoymaktadır.

“Hayatımız detaylar içinde mahvoluyor. Sadeleştirmeliyiz.” der.

Gelelim bu iki hikâyeyi art arda anlatmamızdaki amacımıza;

Baktığımızda, insanın yavaşlama merakı, kaygıları, arzuları da 178 yıl öncesiyle aşağı yukarı aynı; değişen tek şey “araçlar”.

Neden bu kadar acele yaşayıp hayatı ziyan ediyoruz? diye soruyor ya filozof Thoreau kitabında, benim de özellikle son işim finans ekonomi sektöründe ve günümüz yaşam koşullarında kafama takılan ve size, birlikte düşünmeyi önerdiğim soru ise şu: ‘’Dünya bunca hızlanırken biz nasıl yavaşlayabileceğiz ?’’