MİSTİKSEL İNANÇ

İnsanoğlu tarih boyunca inanç ilmine ‘’Çok öğrenirsek tadı da kaçabilir belki. Çok içine girersek de büyüsü bozulur.’’ düşünceleriyle uzak yakın olmuştur. Kimilerince aşırı radikal fikir düşüncelere sebeb olunurken kimilerince yaşam sebebi gördüğü gibi çevresini de gücü yettiğince etkisi altına almaya teşebbüs eder. Bilinmez uzun zamandır gözlemlerim insanların bir çoğu üzerinde konuştuğu şeylerin esasını bilmeden konuşması. Belki araştırma inceleme yoksunu, belki de okuma alışkanlığının olmayışımıdır.? İnanç dünyası içinde takıntılar olmazsa olmazdır. İnsan kendini keşfedemediği sürece devam edecektir bilinmezlikler. Dünyamızda olup bitenlerin geçmişte varolup şahit olunamayanlara bağımlı kalınarak bir çok soru işaretiyle hayatımızı idame ettirdiğimiz şu alemde ne, nerede, niçin ve kim sormaya başlayan zihinler çıkmaza girerek kendini boşluğa attığı gibi karmaşık gizlerin yapıtını beyninin derinliklerinde ukde olarak saklıyor.

İnsanı yaşamı boyunca rahatsız eden, aslen konumuza değinerek ulaşabileceklerimizi araştıralım. Kainatın Nübüvvet, İmamet, Ulühiyyet olarak üç esas devre ayrıldığı kanaat edilir ki Nübüvvet, Hz. Adem Peygamber’le başlayarak Hz. Muhammed (s.a.v) son bulmuştur. İmamet Hz. Ali ile başlayarak On birinci İmam Hasanü’l-Askari ile son bulur ki Ulühiyyet, Bütün Peygamberler, Fadl’ın şehidi, yani tanığı ve müjdecisidir. Fadl son zuhur olup ondan sonra gelen her kamil onun buyruğuna uyarak bir başka zuhür yoktur ve olmayacağına inanılır. Varlığın zuhüru sesledir mamafih, cansız bir şeyi başka bir cansıza vursak onun cevheri ses zuhür eder ki canlılarda ise irade ve ihtiyarla zahir olunur. Her yaratılanın harf ve rakamlarca eşdeğeri olduğu inancıyla namazı, orucu, zekatı, hac, kıyamet alametini, mehdiyi, debbet’ül arz’ı, İsa’nın inişini, mizan’ı, sırat’ı, cennet ve cehennmem gibi tüm hükümleri sırri meşakkatli yirmi sekiz ve otuz ikiye uygulayarak insan üzerinde etkilerine inanılır. Çeşitli özellikler atfedilmesine karşın, çağdaş bilim ve teknolojinin mistik kuramlar karşısında yetersiz kalması harf ve sayıların kurgunun altında tek ve kesin olarak seste, nesnelerin oranında, ruh ta, mantık ta, harfler de daima harf ve sayının bir varlığı olduğudur.

Tarihte çok duyduğumuz efsanelerin, hikayelerin rivayetten öte olmadığı, bir çoğunda gerçekçilik olduğu kanısıyla en bilineni Hz. Süleyman’ın mührüdür. Sahibince dünyayı hakimiyeti altına alınacağına inanılan tüm canlı, cansızlara hükmedebilen bu mistik yüzüğün dört köşeli bir kaşı olup bir köşesinde ‘’El mülkü lillah’’ yazdığı, yaratıcın gizli isminin ‘’İsmi Azam duası’’ bulunduğu Hz. Süleyman’ın vefatıyla yüzüğün arşa çekilerek ejder tarafından bir kale de muhafaza edildiği yazılmaktadır. Elbet dünya gözüyle yaşayan hiçbir canlının görmediği halde kendilerini bu rivayete adayarak oluşumlar kuranların hedefinde daim hırs ve bencillik olmuştur. Güç ve para sahiblerinin ayrıştırma ve kışkırtçılıklarıyla insanlar üzerinde tarih boyunca şer emellerinden vazgeçmemişlerdi. Anadolu’da da mistik bir çok rivayetler dolaşır. Başlıca üçler, yediler, kırklar denilen lakin kimler olduğu hiçbir zaman bilinemeyenlerdi. Yalnız yediler için rivayet yaratıcının yedi ozanı olarak anılan Hayati, Nesimi, Fuzuli, Kul Hikmet, Pir Sultan, Yemini, Virani olarak bahsedilir kimi kaynaklarda, yine Anadolu da yaygın inanıştır ki ‘’kırkı’’ telaffuzu, Ayasofya camiinde kırk sabah namazını düzenli eda eyleyene Hz. Hızır’ın kendisine görüleceği anlatılır ki yeni doğan bir çocuğun kırk gün kimseye gösterilmemesi gibi inanışlar halen de sürdürülmektedir. Elbet ananelerin söylemleriyle günümüze ulaşmış rivayetlere toplumlar kendinde inanma güdüsü hissederler sebepsizce çünkü onların ataları kabullenmişler sorgusuzca ki kendilerinde emaneti sahiplenmek gereği görürler.

Bir çok şair, yazar hatta sanatçılar yaptıkları eserler mistik kuram katmayı severler. Bu idealar ve simgelerle harflere, rakamlara mistik düşünsel anlam katabilme yetkisini kendisinde bulan insanoğlu bununla yetinmeyip çağdaş bir hurifinin arayışına girişir. Zaman kitlesi içinde devam ettirebilen inançlar derinlemesine kendini kamufle edebilmişse de öğretisinin yaratıcısı oldu. Günümüzde yaşanan bir çok olağandışı olayların tarihsel yanısıra mistiksel tarafınında araştırılması gerektiği kanısındayım mamafih gündelik yaşamımızda, bilinmezliklerle içiçe olduğumuzu kabullenirsek kullandığımız rakamlara, sayı dizgemizin masum görünüşlü olmayıp artlarında binbir gizem , anlam, boyut saklı olduğudur. Mistiğin aydınlık, karanlık ve karşıtlıklar içeren yanlarını bilahare kesinlik ve şüphe arasındaki gizemlerini gün ışığına çıkarmaya kalkışmanın son derece çapraşık ilişkilere sebeb verdiğini dünya yaşamaktadır. Belirsiz merkezlerce belirlenen imgelerin bir azize dönüştürülerek her yapılanın dogma olarak kabul ettirilmesi buna sebeptir kanımca. Toplumların idare altına alınabilmesi artık uzun vadeli olağanüstü mistiksel projelerle oluşturulmaktadır. Kendine yetmeyen, inancını benimseyemeyen, benliğini keşfedemeyen toplumların sonu hüsrandır.

[email protected]

Araştırmacı Yazar

Volkan Yaşar Berber