ERMENİ AZINLIĞINDA SALGIN

Balkan savaşları sonrası bulaşıcı hastalıklarla mücadele edebilme peşi sıra gelen savaşlar sebebiyle çok zorlaşmış idi. Tümgeneral Dr. Ekrem Şadi Kavur, Balkan savaşını kastederek; bu savaş sonrası terhis edilen erlerin portör olarak Anadolu’nun her yerinde salgına neden olan bulaşıcı hastalıkların taşıyıcıları olduğunu ve kısa süre sonra başlayan Dünya savaşında, özellikle 3. Ordu’yu perişan ettiğini neşr etmektedir. Mamafih, Rusya’dan hususi salgının Anadolu’ya Erzurum’dan Trabzon’a sonrasında Samsun, Sinop, Kastamonu illerine de yayılarak önü alınmaz bir hızlanış göstermiştir.

Doğu Anadolu’da dış şer güçlerin kışkırtmalarıyla Ermeni çetelerinin Müslümanları çokluk çocuk demeden katletmeleri sonrası, Jön Türklerin desteğiyle topluca Halep ve çevresi illere sürdürülmeleriyle zamane halen süregelen salgının boyutları bi hayli genişlemişti ki, Helmut Becker, ‘’Ermeni sürgünüyle Suriye ve Filistin’de 1915 yazında bulaşıcı hastalıkların en şiddetli şekilde görüldüğünü ‘’ yazar. 16 Temmuz 1915 tarihinde, Deutscher Hülfsbund für christliches Liebeswerk im Orient adlı yardım derneği, ‘’hasta sayısının oldukça arttığını’’ belirtmekte idi. Alman Mühlens, 1915 Ağustos ayında Halep ve oradan kuzeye yaptığı seyahatinde ise ‘’kütleler halinde gelen Ermenilerin rekurrens, tifüs, dizanteri ve kolera taşıdıklarını, bulaştırdıklarını, mülteciler arasında özellikle de Halep’te hasta ve ölüm vakaları sayısının çok yüksek olduğunu, daha önce tifüsün görüldüğü Pozantı ve Konya’ya kadar Ermenilerin bulaşıcı hastalıkları yaydıkları’’ şeklinde nakleder. Ve yine Alman Konsolosu Hoffman, Suriye de fleckfieber hastalığının Ermeniler vasıtasıyla yayıldığını neşr etmektedir.

Gerçek şu ki, Kurtuluş savaşında cepheden daha fazla kaybın tüm savaşa katılan tüm Ülkelerin salgın hastalığa yenik düştüğüdür. Alman Subayı Gerold von Gleich da ‘’Hastalığın ilk etapta Ermenileri perişan ettiğini ve daha sonra Türkler arasında da hızla yayıldığını’’ belirterek. Jakop Künzler, ‘’sürgün edilen Ermenilerin büyük kısmının lekeli humma (tifüs) öldüğünü’’ yazar. Bu zamanlarda günlük yaklaşık 180 Ermeni’nin salgından dolayı öldüğü bilinmektedir. Dış kaynaklardan istifade edilerek elde edilen birçok bilginin hemen hemen aynı beyanatta olduğu ve kayıtlara geçirilirken de özen gösterildiğinden bugün arşivlerden ulaşabilmekteyiz. Joseph Pomiankowski, ‘’tifüs salgınından en az 1 milyon Müslümanın öldüğünü ‘’ ifade etmektedir. Hatta Avusturya-Macaristan Konsolosu Dardini de ‘’bu kötü tabloyu işaret etmekte ve yaklaşık iki aydan beri Halep’te şiddetli bir tifüs salgınının olduğunu ‘’ belirterek, ‘’Hastalık mikrobunu göç ettirilen Ermenilerin getirdiğini ve şehirde günlük ölüm oranının 300’ü aştığının iddia edildiğini’’ yazar.

19 Ağustos 1916 tarihli Neune Zürcher Zeitung gazetesinin haberinde ise, ‘’ Ermenistan’ın yüksek kesimlerinde yaygın olan bulaşıcı tifo, tehcir edilenlere eşlik etmiştir. Bütün tehcir edilenler, dizanteri den acı çektiler. Geçenlerde kolera hastalığı da ortaya çıktı.’’ Olarak neşr etmiş idi. Ermenİlerin, Kürtler ve Kafkasya’dan kaçan Müslümanların geçtiği yollar üzerinde bulunan tüm köylere de salgın hastalıkları sirayet ettirerek köylülerin ölümlerine de sebep olmuşlardı. İstanbul Avusturya Askeri Ataşesi Joseph Pomiankowski ise,’’ Ermenistan’da 100 binlerce Türk askeri açlıktan kırılmıştı. Her türlü temizlik şartları ve sağlık hizmetlerinden mahrum olan Ermeni kervanları, gittikleri yerlere üzerlerindeki bulaşıcı mikropları da götürmüşlerdi. Kervanlar, uğradıkları bölgelerde yaklaşık 1 milyon Müslüman’ın ölümüne sebep olan lekeli humma hastalığının mikrobunu da bırakarak gitmişlerdi.’’ yazarak üzücü olayı tarihi kayıtlara geçirtmiştir. Halep Alman Konsolusu Rössler, zamane Dışişleri Bakanlığına salgın hastalıklarla ilgili birçok rapor göndererek, ‘’Halep’te süren dizanteri ve tifodan dolayı günlük ölüm oranının evvela 25’ten 40’a, daha sonra 60’a yükseldiği 9 Eylül 1915 ‘’ belirtmektedir. Tarih gerçekleri saklamaz.

ARAŞTIRMACI YAZAR-TARİHÇİ

VOLKAN YAŞAR BERBER