Sinop’un tam ortasında, kalabalığın içinde tek başına duran bir figür var:
Elinde feneriyle “gündüz vakti dürüst insan aradığı” söylenen Yunan filozofu Diyojen.
Bugün onun heykeli, Sinop’un en çok fotoğrafı çekilen simgesi…
Turistik tanıtımlarda öne çıkarılan, üzerine broşürler basılan, adıyla hatırlanan biri.
Ama durup sormak gerekiyor artık:
Biz neden bu kadar başkasının hikâyesine hayran, kendi evlatlarımızın mirasına bu kadar ilgisiziz?
Unutulmayanlar mı, Unutturulanlar mı?
Sinop, tarih boyunca çok değerli şahsiyetler yetiştirdi.
Bazıları edebiyatın zarif sesi oldu, bazıları Cumhuriyet’in temel taşlarını döşedi, bazıları meclis başkanlığı yaptı.
Peki onların izleri nerede?
İsim verilmiş birkaç cadde ya da kurum dışında, ne bir şiir evi, ne bir anıt, ne bir kültür merkezi onların hatırasını yaşatıyor.
Diyojen’in heykeli meydanda yükselirken, Sinop’un öz evlatları şehir hafızasının kıyısına itilmiş durumda.
Dıranas’ın Şiiri, Rıza Nur’un Mücadelesi, Tengirşek’in Hukuku
Mesela Ahmet Muhip Dıranas…
“Fahriye Abla”yı kaleme alan, Türk edebiyatının en zarif seslerinden biri.
Erfelek’te bir caddeye, Sinop Üniversitesi’ndeki uygulama oteline adı verilmiş.
Peki bu yeterli mi?
Sinop merkezde bir şiir parkı, bir kültür merkezi onun adına neden kurulmaz?
Yusuf Kemal Tengirşek…
Durağanlı. Lozan’da Türk heyetinin hukuk danışmanı. Dışişleri, Maliye, Adalet bakanlıkları yapmış.
Evet, adını taşıyan bazı caddeler var.
Ama bu ülkenin hukuk inşasında rol almış bir ismin Sinop’ta adına yakışır bir eserle anılmaması büyük bir eksiklik.
Dr. Rıza Nur…
Tıp doktoru, yazar, milletvekili, bakan. Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde imzası var.
Sinop’ta bir caddeye adı verilmiş. Güzel.
Ama bir Rıza Nur Kütüphanesi, bir Maarif Enstitüsü neden düşünülmez?
Peki Ya Görmezden Gelinenler?
Necmettin Erbakan…
Sinop doğumlu. Türkiye siyasetinde derin iz bırakmış bir lider.
Bilim, sanayi, eğitim ve dış politika konularında ortaya koyduğu vizyon hâlâ tartışılıyor.
Ama doğduğu şehirde adı bir okulda, bir salonda bile geçmiyor.
Oysa onun adına bir bilim ve teknoloji merkezi açmak, bir siyasi görüşü yüceltmek değil; bir değeri sahiplenmek olur.
Ali Uras…
Meclis başkanlığı yapmış, cumhuriyet tarihine geçmiş bir Sinoplu.
Ama ne adı bir sokakta, ne bir binada, ne de bir anma programında geçiyor.
Sanki hiç yaşamamış gibi…
Diyojen’in Feneri Bizden Yana Karanlık
Bugün Sinop sokaklarında en belirgin figür: Diyojen.
Ama o bir Yunan filozofu.
Ne Türktü, ne de bu toprakların diliyle, kültürüyle, inancıyla bağ kurmuştu.
Onu tanımak ayrı şey, şehir belleğinde ona öncelik vermek ayrı.
O fener Sinoplu bir yüreği değil, Batılı bir hayranlığı arıyor.
Ve biz, kendi evlatlarımızın ışığını bastırarak ona yer açıyoruz.
Son Söz: Şehir, Kiminle Anılırsa Ona Dönüşür
Evet, bazı isimler verilmiş. Ama unutulmasın:
İsim vermek, yaşatmak değildir.
Tabelaya yazmakla vefa gösterilmiş olmaz.
Bir kültür ancak iz bırakarak inşa edilir.
Sinop’un kendi evlatları bu şehirde daha çok konuşulmalı.
Ahmet Muhip’in mısraları park duvarlarını süslemeli,
Rıza Nur’un fikirleri çocukların okuduğu kütüphanelerde yer bulmalı,
Tengirşek’in hukuk vizyonu gençlerin önünü açmalı.
Erbakan’ın ismi, bilimin ve vizyonun timsali olmalı.
Ali Uras, hiç değilse bir sokakta yürümeye devam etmeli.
Gelin, başkasının fenerinde ışık aramak yerine, kendi meşalemizi yandıralım.
Sinop’a, Sinop’un evlatlarının sesi geri dönsün.
Diyojen heykelini değil, Dıranas’ın şiirini hatırlayalım.
Durmuş ÇELİKTEN
Eğitimci - Yazar