Ağlama Ulu mabed geleceğiz yine
Seni çok beklettik, boynu bükük bıraktık
Bilemedik kordon bağıyla bizi beslediğini
Açken doyurup, çoraklaşmış yüreğimize su verdiğini
Korona’dan kurtulsak koşacağız şefkatli kucağına..

Cuma günü bir heyecan kaplardı yüreğimizi
Dakika dakika hesap yapardık Cuma Namazı için
Cümle kapıdan girer bir selam verirdik şadırvanda abdest alanlara
Hal hatır sorardık kolları sıvayanlara, dostunu bulanlara
Merhaba der avluda öten kuşlara,  el sallardık kubbedeki güvercinlere

Kürsüde ateşli konuşur hoca; Gelin cumaya, bırakın artık alışverişi…
Hatip hutbede ruhlara işleyen bir ses tonuyla haykırır; son din İslam’ındır.
Kemali edeple hutbe dinlenir, sessizce amin denirdi duaya...
Namaz kılınır büyük bir huşuyla, bir sevinç kaplardı eski dostu kapıda görünce
Buluşmalar cami çıkışında, yemekler namaz sonunda yenirdi..

Ey Ulu Mabed şimdi sana hasret kaldık sessizce girsem avluna
Gizliden baksam içeri saklar mısın benden mihrabını, minberini
Sarılsam direklerine ağlasam doyasıya,  gözyaşlarımı siler misin.
Otursam kubbenin altında derdini açar mısın bana
Biliyorum özledin bağrı yanık amcaları, çocukların cıvıltısını

Ne haşmetli günler gördün, doldu taştı cemaatin
Gördün mü böyle hüzünlü Cumalar
Kaç gencin sana koştu gördüğü rüyayla 
Bıraktı haramı terk etti bağrına bastın nice günahkarları
Topladın bizi dağılmışken tesbih taneleri gibi..

Minarenden süzülen yağmur damlaları ıslatsın bedenimi
Seni çok yalnız bıraktık, çağırırken Müezzin
Şimdi bağrımızı yaktı sensizlik  istesek de gelemiyoruz…
Kapın açıkken yolumuz düşmedi sana
Şimdi tutsak kaldın meydanda, biz ise özgürken esir

Şimdi korkar olduk senin yalnızlığına 
Biçare kalman göğsümüzü daraltıyor…
Ceza mıydı bu! yoksa huzura kabul bitmiş miydi…
Minarenle gökleri delip, kubbenle bulutları parçalayıp
Allah’a şikayetçi olur musun bizden…