Toplum içerisinde önyargılı insanların engelli bireylere olan kem nazarı, sözleri ve davranışları tarih boyunca hep incitici olmuştur.
Her insan yaşamını onurla, haysiyetle ve şerefle sürdürmek ister. Zengin yoksulu, âlim ümmiyi, engelsiz, engelliyi hiçbir zaman hor görmemelidir. 
1800'lerde, Batı ve Avrupa toplumlarında, engelli insanların sirklerde, festivallerde ve diğer güldürü amaçlı etkinliklerde eğlence hizmeti unsuru olarak görülmesi ve alay edilmesi, ruhsal bozukluğa yakalanmışların duvarlara zincirlenmesi insanlık onuru düşünüldüğünde kabulü zor bir haldir. 
Hâlbuki onlar da insan. Birlikte yaşadığımız bir dünya var! Fikirlerimiz ve inançlarımız farklı olabilir. Ancak hepimizin yarınlara yönelik bitmez, tükenmez umutları ve hayalleri olduğunu biliyoruz.
İçinde yaşadığımız gerçek bir dünya ve karşı karşıya bulunduğumuz, aşılması zor gibi gözüken çok sayıda engel bizleri bekliyor.
Engelleri, “biz” olup birlikte kolayca aşmak varken, “ben”liği öne sürerek bireysel güç denemesinde bulunmanın kendimizi yormanın, enerjimizi yok yere daha çok harcamanın, hızla tükenmenin dışında ne anlamı olabilir?
Martin Luther King’in ‘biz’ bilincine dair söylediklerini hatırlayalım: “Birey, kendi dar kişisel sorunlarının, içinde boğulmaktan kurtulup onların üstüne çıktığı ve insanların tümünün sorunlarıyla ilgilenecek hale geldiği zaman yaşamaya başlar.”
“O’nun sorunu” diyerek bir sıkıntıyı görmezden gelmek, “O’nun arzusu” diyerek bir talebe duyarsız kalmak, hiç birimizi yüceltmez. Bilakis aşağı doğru çeker. 
Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı anlayışlı, saygılı ve kardeşlik zihniyeti ile hareket etmeleri insani sorumluluklarının bir gereğidir. 
Her birey, kişisel hakları bakımından da, insan olma onuru bakımından da, insan değeri bakımından da yasalar önünde eşittir.
Günümüzde engellilik konusunun insan hakları ekseninde değerlendirilmesi, topluma kazandırılması, her kesimle senkronize edilmesi, hayat standartlarının yükseltilmesi ve uluslararası düzeyde kabul gören temel hak ve hürriyetlerinin verilmesi elzemdir. Yarınları birlikte yaşamanın rahatlığı ve huzuru bunlara bağlıdır. 
Türkiye’de Engelliler Tarihi’yle alakalı geniş kapsamlı yazılmış bir esere ulaşmak oldukça zor. Hakeza Cumhuriyet öncesi dönem de öyle.
Araştırmalarımız bize şunu gösteriyor ki, kütüphanelerde yazılı kaynaklara erişim neredeyse imkânsız. 
Tarihi öneme sahip olduğunu düşündüğümüz bilgileri ise ağırlıkta gazete ve dergilerde tefrika edilmiş makalelerin yanı sıra bazı kurumlarca hazırlanmış raporlarda görmek mümkün. Tabi, birazda tez çalışmalarında.
Dünya’da ise Batı ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere diğer devletlerin engelliler tarihini farklı açılardan ele aldıkları ve değerlendirdikleri görülmektedir.
Tarih boyunca insani ilişkileri hep ön planda tutan Atalarımız, engelli bireyleri toplumun ayrılmaz bir parçası olarak görmüştür. 
Onların hayatını kolaylaştıracak tedavi, yardım ve eğitim gibi destekleyici kurum ve kuruluşların oluşumunu gerçekleştirmiş; şefkatini her zaman göstermiştir. Engelli insanları hiçbir zaman dışlamamış, ötekileştirmemiştir. Yalnız taleplerini zamanında karşılamada ihmali olabilir. 
Şunu kabul etmek gerekir ki; Ceddimizin insana değer verdiği, yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevdiği ve merhametli olduğu aşikârdır.