Memleketin sorunları yok değil. Var tabi ki de… İstihdam, göç, hayat pahalılığı, ulaşım, konut, çevre, tarım, üretim, velhasıl geçim derdi her yerde. Bunları ve daha fazlasını herkes biliyor. 
Sayın Turan Aslan ve diğer gazeteci arkadaşlarımız gündemdeki yerel sorunları bölgesel gazetelerdeki köşelerine taşıyorlar. Kamuoyunun ve yerel yöneticilerin bilgisine sunuyorlar. Zaman zaman üst düzeyde gündemdeki konular hakkında yüz yüze görüşmelerin olduğunu da biliyorum.
Bizler de son zamanlarda ülkemizde de kronik hale gelen sokak hayvanları sorununu köşemize taşıyoruz. Sıkıntıları dile getiriyor, çözüm önerilerinde bulunuyoruz. Tabi anlayana…
Yaz mevsimi sona erdiğinde, makale standartlarında sokak hayvanlarını konu alan sayısı elliye varan köşe yazısı yazmaya karar verdim. Bugüne kadar konusu köpek olan yirmiye yakın yazı gazetelerde yayımlandı. Devam ettirme konusunda ısrarcı olduğumun bilinmesini isterim. Bir okurumuzun eleştirisine binaen böyle bir cümle kurdum, kusuruma bakmayınız lütfen. 
Sahipsiz sokak hayvanlarının sokaklarda gruplar halinde başıboş gezmeleri, özellikle huysuz, agresif hareket eden köpeklerin insanlara saldırması, ısırması, yaralaması, parçalaması infial meydana getiriyor. 
Geçtiğimiz günlerde kuduz köpekler tarafından bir çocuğun öldürülmesi de dâhil olmak üzere artan köpek saldırıları ve sokak köpeklerinin sokakta ve hatta barınaklarda kendini bilmez kişilerce vahşice öldürülmesi ülke gündemini bir anda altüst etti. 
Sorunun çözümünde taraf olunmasına gerek yok bence. Ortak akılla, aklıselim hareket edilmesine ihtiyaç var. Ne insanların ne de köpeklerin zarar görmeyeceği bir orta yol bulunacağına inananlardanım.
1964'te Hindistan, köpeklerin yakalanmasını, kısırlaştırılmasını ve aşılanmasını öngören Hayvan Doğum Kontrolü (ABC) programını başlatmış. Günümüzde de hâlâ bu prosedürü uyguluyorlarmış.
Dünya, bu sorunun üstesinden hangi yöntemle geldiyse, ülkemiz de, yaşadığımız benzer sorunların üstesinden mutlaka gelecektir.  
Gelelim okurlarımızın yorumlarına…
“Yaren” rumuzlu okurumuzun yorum bölümünde aktardığı bilgiye göre; 
“1932’de yine bugünlerde olduğu gibi sahipsiz sokak köpekleri sorun olmuş. Ölümler artmış. Hükümet Resmî Gazete'de bir Tamimnâme yayınlayarak başıboş köpeklerin itlaf edilmesini istemiş. Şehirlerde köpek besleyenlerin köpekleri dışarı çıkarırken tasma ve maske takmaları zorunlu tutulmuş, takmayanlara ceza verilmesi istenmiş. Köylerde bile gündüzleri bağlanıp geceleri salınması istenmiş.”
 “Aslan” rumuzlu bir okurumuz ise yorum bölümünde şu bilgiyi bizimle paylaşmaktadır: 
“Yerleşik olduğum Ege Bölgesi’nin bir mahallesindeki sakin yollarında bırakın çocukları, büyükler bile sokak köpekleri saldırılarından korktukları için bisiklete binmeye korkuyorlar. Sahipli ev köpeklerini anlıyorum, ama yaz tatili için köpekleriyle evlerine gelenler kışlık evlerine dönerken hayvancıklarını sokaklara terk ediyorlar. Bunun engellenmesi gerek! Diğer yandan, kısırlaştırılan bu hayvanlar zaten 14-15 yıllık ömürlerini tamamlayıp yok olacaklardır.”
“Uluköy” rumuzlu okurumuz da yaşadığı ortak sıkıntıyı şöyle dile getiriyor: 
“Saraydüzü’nden Kargı istikametine giderken yol üzerinde bulunan köylere başıboş köpekler bırakılıyor. Özelliklede Uluköy’de onlarca yaşlı, sağlıksız köpek var. Peşlerinde de 7-8 yavru enik, sürekli çoğalıyorlar. Köylüler sabah, akşam ve yatsı namazlarına gitmeye korkuyor. Buna bir çözüm bulunması lazım. Bu köpekleri buralara atan şahıslar bulunmalı, bir daha attırılmamalıdır. Köylüler için büyük tehlike.”
Okurlarımızın yazılarımıza usulünce yorum yapması, yaşadıkları sıkıntıları dile getirmesi, fikirleriyle katkıda bulunmaları, bilgi paylaşmaları bizleri ziyadesiyle mutlu etmektedir. Bu yorumlar eleştiriye yönelik olsa dahi. Sadece hakaret içermesin, konu siyasallaştırılmasın kâfi.
Bugüne kadar okurlarımızın hislerinin, duygu ve düşüncelerinin tercümanı, dertlerinin tellalı olabilmenin gayreti içerisinde olduk, olmaya da devam edeceğiz inşallah.