Tarih tekerrürden ibaret midir bilemem.

Sanki  “yaşamıyormuş” da bir sarmalın içinde çabalıyormuş gibi hissederiz ya bazen…  

Yaşadığımız coğrafyanın kaderi bu mudur yoksa coğrafya kader midir? Onu da bilemem…

Çocukluğumuzun tarih derslerinden belleğimize takılan cümle: “Biz savaşta kazanan ama masada kaybeden bir milletiz”

Ne kadar tuhaf ve acı…

Ülkemizin sınırlarını korumak adına verdiği meşru, haklı ve “yalnız” bir harekâtın yapıldığı şu günlerde sosyal medyadaki “trend” gündemlerin çarpıklığı da yine korkunç boyutlarda…

Bu her zaman böyleydi.

Ancak gelinen noktada manipülasyon, algı yönetimi gibi stratejik yöntem sınırları çoktan aşıldı. Bilgi teknolojilerindeki hızlı ilerlemelerle birlikte mağduru zalim, zalimi mağdur, katili maktul, meşru müdafaayı soykırım, soykırımı meşru müdafaa olarak dünya kamuoyuna pazarlamak her zamankinden çok daha kolay bir hale geldi.

Artık yalanın, çarpıtmanın, bilgi kirliliğinin de ötesinde bir zehirlenme dayatılıyor dünyaya…

Aslında ileri savaş teknolojileri ile yapılan bütün operasyonlara paralel olarak sanal dünyada da “gerçek” savaş başlatılıyor ve dünyadaki milyonlarca insanın beynine ordumuzun sivilleri katlettiği, hatta soykırım, etnik temizlik yaptığı, işgalci olduğu gibi yalanlar servis ediliyor.

Bugün Amerika’da Ermeni diasporasının nüfusu Ermeni devletinin nüfusundan çok daha fazla, çok daha etkili…

Aynı güç, bir şekilde,  YPG’yi–artık PKK diye açık açık söylemeye de başladılar- aslında IŞİD ile savaşan, sanki kendi topraklarında saldırıya uğrayan halk kahramanlarıymış gibi dünyaya lanse edebiliyor.

Askerimizin Suriye’de  “o topraklar vatanı olan Özgür Suriye ordusu ile birlikte” gerçek işgalci teröristlere karşı verdikleri onurlu mücadele dünyaya soykırım gibi yansıtılıyor. Gerçek işgalci teröristlerin yurtlarından ettiği “4 milyon” Suriyeli mültecinin ülkemize sığınmak zorunda olduğunu dünya kamuoyu tam olarak bilmiyor. Dünyaya Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı sayısının 4 milyon olduğu söylenmiyor.

Haklı ve meşru müdafaamızın alçak ve işgalci bir saldırı gibi dünyaya “kabul ettirilmesi” şehitlerimizin acısı kadar acı veriyor.

Evet, bu şekilde kabul ettiriyorlar.

Başarıyorlar.

Bizim vatanı için ölmekten kaçmayan bir millet olduğumuz tarih boyunca sınandı ve ispatlandı. Tarihimizde destansı zaferler, kahramanlık öyküleri bolca var. Bununla birlikte kazanımlarımıza “sahip çıkamama” vukuatlarımız da bir hayli var.

Belki de ölmek daha kolay geliyor “bilinçli yaşamaktan”.

Bilinçli vatandaş olmak, bilinçli tüketici olmak, bilinçli anne-baba olmak vesaire vesaire…Belki de daha zordur ölmekten…

Savaşların, acıların ve hazların başka türlü yaşandığı, gerçeklerin aslından farklı suretlere dönüştürüldüğü ve ışık hızıyla yayıldığı devingen çağımızda yapabileceklerimiz zannettiğimizden fazladır belki de…

Ülkemizde milyonlarca sosyal medya kullanıcısı var. Hepimiz bir şeyleri takip ediyoruz, bir şeyleri beğenip, destekliyoruz veya tepki gösteriyoruz. Sosyal medyayı biraz daha bilinçli kullanarak yurt dışında ülkemiz aleyhine açılan hastaglere karşı da tepki geliştirebiliriz. Bu bir maç yorumundan, komik bir caps veya vine paylaşmaktan daha fazla vaktimizi almayacaktır.

Böyle bir tepkinin ne kadar işe yarayacağını sorgulamaktansa zaten mevcutta sosyal medyada harcanan zamanın ve eforun farklı bir yere kanalize edilmesini öneriyorum sadece. Özellikle şu günlerde twitter üzerindeki ayarlardan farklı ülkeleri seçip, başka coğrafyalardaki topic trendlere göz atmanızı,  basit ingilizce cümlelerle de olsa gerçekleri twitlemenizi öneriyorum.

Çünkü milyonlarca insanın beyninde yalanlarla oluşan ülkemiz aleyhindeki tahribatın savaşın tahribatı kadar tehlikeli olduğunu düşünüyorum.

Bir de  herkes gibi askerimiz için dua ediyorum...