Türk Ocakları Sinop Şube Başkanı Metin Oktay Fındık, TBMM Genel Kurulunda kabul edilen Libya'ya asker gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresini değerlendirdi. Libya ile olan bağımızın Osmanlı devletine dayandığını hatırlatan Türk Ocakları Sinop Şube Başkanı Metin Oktay Fındık, 1551’de Osmanlı topraklarına katılan Libya’nın geçmişte İspanyol işgallerine karşı Osmanlı Devleti’ni davet ettiği gibi bugün de emperyalist güçlerin kullanışlı uşağı Hafter’e karşı Türkiye’yi topraklarında huzuru ve güveni tahsis etmek için davet ettiğini belirtti. Fındık; “Biliyorsunuz ki son dönemde tartışılan en önemli konulardan bir tanesi de Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ve Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım 2019’da imzalanan “MEB” ( Münhasır Ekonomik Bölge) anlaşmasıdır.
 Özellikle Libya ile olan ilişkilerimiz tartışılırken sanki tekil bir meseleymiş gibi ele alınıyor. Oysa konu bütünün bir parçasıdır. Bütün ise Dünya kaynaklarının yeniden tanzimidir.
 Bu tanzimde konuştuğumuz konu Libya ise öncelikle Libya ile olan tarihi bağımızın bilinmesinde fayda vardır. 15 Ağustos 1551’de Osmanlı topraklarına katılan Libya geçmişte İspanyol işgallerine karşı Osmanlı Devleti’ni davet ettiği gibi bugün de emperyalist güçlerin kullanışlı uşağı Hafter’e karşı Türkiye’yi topraklarında huzuru ve güveni tahsis etmek için davet etmiştir.
Libya toprakları Mustafa Kemal Paşa ve Enver Paşa gibi genç subayların İtalyanların işgal girişimlerine karşılık vatan toprağı olarak savundukları topraklardır.
 Yaklaşık 360 yıl Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde kalan topraklarda bugün yaşayan nüfusun %30-35’lik bir kısmının Türklerle kan bağı olduğu bilinmektedir.
Osmanlı Devleti’nin haçlılar karşısında Kuzey Afrika’da ki ileri karakolu olan Libya, bugün de Dünya’nın yeniden parsellenmesi ve Doğu Akdeniz’de ki kaynakların tanziminde Türkiye’nin yanında yer almaktadır” dedi. 

DOĞU AKDENİZ TARİH BOYUNCA BÜYÜK ÖNEME SAHİP OLMUŞTUR
Açıklamasında Doğu Akdeniz’in tarih boyunca büyük öneme sahip olduğunu belirten Türk Ocakları Sinop Şube Başkanı Metin Oktay Fındık, bu stratejik önemin bugün de devam ettiğini söyledi. Fındık; “Unutmayalım ki tarih boyunca çok önemli bir deniz olan Akdeniz, büyük devletlerin, ticaretle iştigal eden şehir devletlerinin mücadelelerine sahne olduğu gibi bugün de önemini korumaktadır. Bu kapsamda, Doğu Akdeniz’in önemi de artarak devam etmektedir. Ulaşım ve nakliye bakımından Akdeniz de Karadeniz de son derecede önemlidir. “Akdeniz’de yılda ortalama 220 binden fazla gemi seyir hâlinde bulunmakta, dünya denizlerinin sadece %1’ini kapsayan bir deniz alanı olmasına rağmen dünya deniz trafiğinin 1/3’ü Akdeniz’de gerçekleşmektedir.” Bunun yanında Doğu Akdeniz, enerji kaynakları bakımından son derecede zengin bir potansiyele sahiptir. İşte bütün bunlar, bize Türkiye’nin son dönemde gerek petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerini arttırması gerekse Libya ile anlaşarak Münhasır Ekonomik Bölgesini belirlemesinin ne denli büyük ve stratejik bir hamle olduğunu ortaya koymaktadır.

Burada tabii mühim bir ayrıntı var. Libya’daki iç savaşta Türkiye’nin anlaşma imzaladığı Fayiz es-Serrac başkanlığındaki meşru yönetim (Millî Mutabakat Hükûmeti), ülkenin başkentinde ve önemli iki kentinde kontrolü elinde bulundurmakla birlikte toprak büyüklüğü bakımından çok küçük bir kısmına (Nüfusun yaklaşık yarısı bu bölgededir.) hükmetmektedir. Buna mukabil Yunanistan, GKRY, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi karşı tarafta bulunanlar ile Fransa ise Bingazi ve Tobruk’ta üslenen Halife Hafter başkanlığındaki isyancı “Libya Millî Ordusu”nu desteklemektedir. ABD’nin, daha önce topraklarında himaye ettiği Hafter’i değil de meşru yönetimi destekler görüntüsü de Rusya’nın fiilî yardım yaptığı Hafter’in yanında olduğu vakıası da bölgemizde yaşananlar ışığında çok fazla bir anlam ifade etmeyebilir. Türkiye ile anlaşmadan sonra Hafter’in Trablus’a yönelik saldırıları arttırması, havaalanlarını tahrip etmeğe kalkışması, Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın Hafter’i ziyaret etmesi, ABD ve AB ülkelerinden bir kısmının tepkileri vs. Türkiye’den duyulan rahatsızlığın açık belirtileridir. Türkiye’nin millî çıkarları açısından burada BM ve AB tarafından siyasi olarak desteklenen meşru yönetimin yanında yer alması ve bu siyasette sabitkadem olması son derecede hayatidir.
Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın Gölcük Tersane Komutanlığında “Yeni Tip Denizaltı Projesi 1. Gemisi Pirireis'in Havuza Çekme ve 5. Gemisi Seydialireis'in İlk Kaynak Töreni”nde yaptığı konuşmada, Akdeniz'de en uzun kıyı şeridine sahip Türkiye'nin balıkçılıktan ancak yüzde 1 oranında pay alabileceği bir düzene razı olmayacaklarını söylerken sarf ettiği şu sözler dikkat çekicidir:

“Şayet KKTC ve Libya ile başlattığımız süreçlerden vazgeçersek bırakınız ekonomik faaliyetleri, bize denize girecek kıyı, olta atacak sahil bile bırakmayacaklar. Karşımızdakilerin hak, hukuk, adalet, ahlak, insaf diye bir dertleri kesinlikle bulunmuyor. Türkiye'ye ve Türk Milleti'ne karşı öyle bir kinleri var ki, ellerinden gelse bizi sadece Anadolu'dan söküp atmakla kalmayacak; dünyadan kökümüzü kazıyacaklar” diye konuştu.

TÜRKİYE’NİN VE KIBRIS TÜRKLÜĞÜNÜN HAK VE ÇIKARLARINI SAVUNMAK VE KORUMAK, SORUMLULUK VE YETKİ SAHİBİ HERKESİN GÖREVİDİR
“Türkiye’nin Libya’da ne işi var?” şeklinde bir yaklaşımla doğru bir siyaset geliştirilemeyeceğinin altını çizen Türk Ocakları Sinop Şube Başkanı Metin Oktay Fındık, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklüğünün hak ve çıkarlarını savunmanın ve korumanın, sorumluluk ve yetki sahibi olan herkesin görevi olduğunu ifade etti. Fındık; “Sonuç olarak Türkiye, “Büyük Orta Doğu Projesi” adı altında yürütülen ve coğrafyamızı devletçiklere bölmeyi ve uzun yıllar istikrarsızlaştırmayı hedefleyen çalışmalara karşı son yıllarda Suriye’de attığı doğru adımlardan sonra, Doğu Akdeniz’de haklarımızı koruma istikametinde yürüttüğü siyasette, Libya’nın meşru yönetimi ile anlaşarak çok mühim ve stratejik bir hamle yapmıştır. Bu hamlenin Yunanistan ve diğer bazı mahfillerde yol açtığı tepkiler, Yunan Hükûmeti’nin isyancı Hafter ile görüşmek üzere Dışişleri Bakanını göndermek gibi uluslararası hukuka aykırı bir eylemde bulunması, atılan adımın, imzalanan anlaşmanın isabetini açıkça göstermektedir. Mesele çetrefil ve tuzaklarla dolu olabilir ama bu gibi meselelerde, “Türkiye’nin Libya’da ne işi var?” şeklinde bir yaklaşımla doğru bir siyaset geliştiremeyiz. “Mavi Vatan”da Türkiye’yi kıskaca alma girişimlerine bir şekilde karşılık vermeliyiz. Bunu da uluslararası hukuka uygun bir şekilde yapıyoruz. Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklüğünün hak ve çıkarlarını savunmak ve korumak, sorumluluk ve yetki sahibi herkesin görevidir. Hükûmet’in yanlışlarını eleştirmek, doğru bildiğini söylemek elbette muhalefetin görevidir. Ancak millî çıkarların ne olduğu konusunda geniş bir mutabakat zeminine ihtiyacımız vardır. Türkiye, istese de istemese de Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelerden etkilenecektir. Bunlara sırtımızı dönmek gibi bir seçeneğimiz yoktur. Gerektiğinde müdahale etmek ve sorumluluk almak zorunluluğumuz vardır.
Aksi takdirde bu topraklarda müstemleke olmakla yüz yüze kalırız ki, gelecek nesillerimize bağımsız ve müreffeh bir ülke bırakabilmenin yolu risk almaktan geçmektedir” dedi.
 

Editör: Vitrin Haber