Kur’an-ı Kerim bir tarih kitabı, bir coğrafya kitabı, bir vakanüvisin kaleminden çıkmış bir vakayiname değildir. Kur’an-ı Kerim bir hidayet kitabıdır.Kur’an-ı Kerim kıssalarını aktarırken,tarihi olayların iç yüzünü araştırmayı,o olayların oluş şeklini tespit etmeyi amaçlamaz.Söz konusu olaylara dair ne,niçin,nasıl,nerede,ne zaman ve kim sorularının peşine düşmek Kur’an-ı Kerimin işi değildir.
Bu yüzden Kur’an-ı Kerim anlattığı hiçbir kıssada tarih vermez.O kıssanın kahramanlarının tarihsel kimliklerinin peşine düşmez.Çoğu zaman isimlerden bile bahsetmez.Firavun der,fakat biz bu ‘’cins ismin’’ hangi özel isme denk düştüğünü Kur’an-ı Kerim’den öğrenemeyiz. Ashab-ı Kehf’ten söz eder,fakat isimlerini hiç anmaz.Hz. Adem (a.s)’ın iki oğlu der,isimlerini vermez.Hz. Ademin eşinden söz eder,ismini vermez.Hz. Nuh (a.s)’ın oğlundan ayrıntılı olarak söz eder,fakat ismini vermez.Hz. İbrahim (a.s)’ın oğlunu kurban ettiğini ayrıntılı olarak anlatır,fakat kurban olan oğlun ismini vermez.Hz. İbrahim (a.s)’ın mukaddes beytin yanına yerleştirdiği zürriyetinden bahseder,fakat bunların kim olduğunu söylemez. İmran’ın kadını der,  ismini vermez.Lut (a.s)’ın helak olan kavminin içinde kalan  karısı için ‘’kocakarı’’ der.İmanı uğruna işkence altında can veren kraliçe için Firavun’un eşi der,fakat Asiye demez.Bazen ince ayrımlar yapar.Fakat bu ayrımlar şahsın tarihsel kimliğini gözetmekten çok,hakikate karşı tavrını gözeten ayrımlardır.Mesela her yerde Mısır’ı yönetenleri Firavun diye anarken ,Hz. Yusuf (a.s)’a rüyasını yordurup zindandan çıkaran kişiyi melik diye anar.Anlarız ki Melikler köken,soy,huy ve yaklaşım olarak Firavun denilen hanedanlardan farklı bir kesimdir.Zaten tarihsel verilerde bunu doğrular.
Çoğu zaman tarihsel mi simgesel mi olduğunu bile ayırt edemeyeceğimiz remizler  kullanır. Zülkarneyn der,bununla ‘’iki boynuzlu taç kullandığı’’ mı söylenmek istenmektedir, yoksa bu söz konusu hükümdarın hikmet ve hükmü şahsında birleştirdiğine delalet eden bir mecaz mıdır?Ebu Leheb der,ama biz Kur’an’ın ‘’ebu Leheb’’ diye andığı şahsın isminin de künyesinin de bu olmadığını biliriz.Kur’an’ın Ebu Leheb (alev babası) demesi bir kinayedir ve onun cehennemi tercih eden bir hayat yaşadığına bir göndermedir.İsmi Abduluzza’dır. Kur’an bu tavrıyla kötülere ‘ismi lazım değil’ muamelesi yapmıştır.
Evet,ismi lazım değildir,zira Kur’an isimlerden değil,tavır ve davranış kalıplarından söz eder.Değil mi ki Ebu Leheb ölür,Ebu Leheblik ölmez.Firavun ölür,Firavunluk ölmez.Kur’an-ı Kerim’in muhatabına tanıtmaya çalıştığı Firavun değil firavunluktur.Ebu Leheb değil,ebu lehebliktir.Kur’an-ı Kerim peygamberler dışında genellikle iyilerin de adını vermez.Onları da iyiliğin sembol şahsiyetleri olarak anar.Kur’an-ı Kerim’de anlatılan  bir iyinin yaptığını şimdi kim yaparsa,o yaşadığı çağın en iyi kişisidir.Mühim olan şu veya bu çağda yaşamış olmak  değil,mühim olan nasıl yaşadığınız,kimin izini sürdüğünüzdür.
Kur’an-ı Kerim kıssalar üzerinden tasavvuru,aklı,şahsiyeti ve hayatı inşa eder.Kur’an kıssalar üzerinden mümeyyiz bir akıl kazandırır;iyilerle kötüleri,hak ehli ile batıl ehlini,mü’minlerle kafirleri,salihlerle fasıkları,zalimlerle mazlumları ayırt etme yeteneği.Bu yüzden Kur’an-ı Kerim ‘’kim kimdir’’ sorusunun peşine düşer.Bize de bu sorunun peşine düşmemizi öğütler.
Bu kıssalardan bazılarının girişinde,o kıssanın ‘’hak ile’’(bil-hakk) anlatıldığı özellikle vurgulanır.Tıpkı Kehf kıssasının başında Nahnu nekussu aleyke nebeehum bil hakk .’Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz’’(1)Yine Hz. Adem (a.s)’ın iki oğlunun kıssasının ‘’hak ile’’anlatıldığı ifade buyrulur. Vetlu aleyhim nebeebney ademe bil hakk,’(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku’’(2).Bu ve buna benzer kıssaların başındaki ‘’hak ile’’den kasıt nedir?
Bu suale verilecek cevapların tümü iki başlık altında toplanabilir.
1-‘’Hak ile’’ anlatmaktan murat,bu kıssaların tahrif edilmiş şekilleri yerine doğrularının anlatılmasıdır.Kur’an’ın nüzul ortamında bu kıssaların çoğu biliniyordu.Fakat yanlış biliniyordu.Zira bu kıssalar efsaneleşmiş,içine yalan yanlış şeyler karışmış,gerçeği tanınmaz hale gelmişti.
Bu yaklaşım yabana atılacak bir yaklaşım değildir. Fakat bu yaklaşımın en kırılgan tarafı Kur’an’ın kıssa anlatmaktan amacının kıssaları asli ve bozulmamış haline iade etmek olmadığını, onları bir bilgi unsuru bir veri tabanı olarak nakletmediğini göz ardı etmektir. Kaldı ki Allah (c.c)’ü sadece kıssaları ‘’hak ile’’ anlatmamış, birçok ayeti kerimede buyrulduğu gibi gökleri ve yeri ‘’hak ile’’ (bi’l- hakk) yaratmış Ve huvellezi halekas semavati vel erda bil hakk, O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır.(3) İnna erselnake bil hakki Şüphesiz biz seni hak ile gönderdik. (4) nezzelel kitabe bil hakk,’’Kitab’ı hak olarak indirmiş’’ (5) Tilke ayatullahi netluha aleyke bil hakk, İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Biz onları sana hak olarak okuyoruz. (6) Ma nunezzilul melaikete illa bil hakki.’’Biz, melekleri ancak hak ile indiririz’’.(7) Kur’an-ı Kerim’in ‘’hak’’ kavramıyla afade ettiği şey anlatılan olayın ‘’tarihsel tashihinden’’ daha çok maksadı ile alakalıdır.
2-‘’Hak ile’’ anlatmaktan murat,’’sahih bir gayeye mebni olarak’’ veya ‘’mutlak hakikate atıfla’’ demektir.Zira kıssaların ‘’hak ile anlatılmasıyla tarihsel bilginin tashihi değil,Kur’an-ı Kerimin indiriliş gayesi olan hidayet hedeflenmiştir.İmamı Zamahşeri, Vetlu aleyhim nebeebney ademe bil hakk, ‘’(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku’’(8) ‘’Hak ile’’ anlatıldığı ifade buyrulan bu ayeti kerimede bil hakk ibaresine bi’l-ğaradis-sahih (sahih bir amaca uygun olarak) manası verir.Bu, Kur’an-ı Kerimin kıssalarıyla neyi amaçladığını açıkça ifade ettiği ayeti kerimelerle uyum halindedir.Mesela bu türden kıssalarla neyi amaçladığını Kur’an-ı Kerime sorduğumuzda kendi indiriliş amaçlarını saymaktadır. Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler. (9) Andolsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır. Kur’an, uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi ayrı ayrı açıklayan ve inanan bir toplum için de bir yol gösterici ve bir rahmettir. (10) (Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak, mü’minlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.(11)
Devam edecek...
1-Kehf s.18/13
2-Maide s.5/27
3- En’am s.6/73
4- Bakara s. 2/119
5- Bakara s. 2/176
6- Bakara s. 2/252
7- Hicr s.15/8
8- Maide s.5/27