Sayfalar ilerledikçe romanın kahramanı Seher ile aynı okulda okuyan hatta sınıf arkadaşı bir öğrenci oluyor insan. Seherin duygu ve düşüncelerini yazar o kadar akıcı ve gerçekçi aktarıyor ki Bir Fakir Baykurt romanı tadı buluyor insan. Şu satırları okuyup da romanın içine girmemek, aynı duygulara kapılmamak mümkün değil “Gözbebeklerinin yangını gözyaşlarını kurutmuştu. Koşarken yüzüne düşen perçemlerinin arasından kıvılcım gibi parlayan gözleri şakaklarındaki ben gibi iki damla izi olmasa hiç gözyaşı akıtmamış gibiydi. Ancak sırtının ortasından akan buzlu sular ensesini yakıyor, bu yangından kurtulmak için koşuyordu…Çılgınca koşuyordu. Alevlerden kaçan kısrak gibi, aslandan kurtulmak için sıçrayan ceylan gibi, kartala yakalanmamak için kaçan yılana benzer akarak…

Yüreği yalnızca sıçrarken hafifliyor…Ayakları yere değdiğinde, yüreğindeki dağlı ateş harlanıyor…

Havada asılı kalmak! Havada asılı kalmak… O zaman en uzun kalmak! İşte şu yar! Yere inene kadar yüreği sıkışmayacak, ferahlayacak. Acıları yok olacak.”

Benim 9 yaş çocukluk dönemime denk gelen ve hala anımsadığım Seher’in dramı 1971 yılında yaşandı. Bu roman beni aldı çocukluk yıllarıma götürdü. Hatıralarımızda kalan o dönem ki Sinop yazarın akıcı anlatımıyla yeniden hafızamda canlandı.

Elime aldığımda bitirmeden bırakamadığım eşsiz bir roman okudum. Kitap sadece Seher’in hikâyesinden ibaret değil aynı zamanda bir Sinop rehberi.

Yelpazesinde tarih, kültür, yaşam, doğa ve sosyal yaşam gibi her türlü konuya yer verilmiş. Kitabın sayfaları arasında Sinop’u başkent yapan Pontus kralı VI Mithridates, Sinoplu filozof Diyojen, Dr. Rıza Nur, yazar Sabahattin Ali, Atatürk’ün Bandırma vapuru ile Samsun’dan önce Sinop’a çıkışı, milli mücadele döneminde Sinop, bir sürgün şehri olarak Sinop gibi pek çok başlık altında toplanmış konularla buluşuyorsunuz.

Emeğine sağlık Tufan BİLGİLİ hocam. Umarım romanınız hak ettiği değeri bulur.

Mustafa UĞURLU