Anlamakta güçlük çekiyorum, devrini tamamlamış, çağ dışılığı gün gibi aşikar olmuş bir
ideolojinin peşinden hala ölesiye, öldüresiye koştuklarını gördükçe hem ürperiyor, hemde
hayretler içerisinde kalıyorum. Bir türlü vazgeçmiyorlar, gözü kapalı günahsız insanların
kanlarına giriyorlar, ocaklar söndürmeye devam ediyorlar. Hem kendilerini, hem de hiç
tanımadıkları, yüzlerini dahi görmedikleri masumların kanına bir işaretler girebiliyorlar.
Bu nasıl bir kin, ne bitmeyen düşmanlık, ne menem hainliktir?
Ne yapıyorlar ki bu kimselerin içinden bu ideolojik zehir bir daha hiç çıkmıyor. Nasıl oluyor
da bu militanlara empoze ettikleri nefret, kin, öfke, beyinlerinde, vicdanlarında, yüreklerinde
daima zinde ve canlı kalıyor. Bu nasıl bir iştir. Dünya değişiyor, bloklar yıkılıyor, anlayışlar
değişiyor, Marksist Leninist kafalar hiç değişmiyor.
Dünyanın hiçbir yerinde uygulanabilirliği kalmamış, sadece Kuzey Kore ve Küba gibi
ülkelerde can çekişen ucube ideoloji benim ülkemde, hele hele tahsil terbiye görmüş insanlar
arasında rağbet görmesini, taraftar bulmasını hiçbir zaman anlayamıyorum.
Çağımızın vebası olan terörü üreten bataklığın iyi tesbit edilmesi gereklidir diye
düşünüyorum. Benim naçizane düşüncem, Metaryalist felsefe ideolojileri, ideolojilerde
katillerini üretiyor.
O ideolojik katillerden bir kadın militan, İstanbul’da Gaziosmanpaşa Meydan’ında Mücahit
Danışman isimli polis memurunu arkadan yaklaşarak, kalleşçe sekiz kurşun sıkarak şehit etti.
Arkasında iki aylık hamile dul bir eş, iki yaşında bir kız çocuğu yetim ve boynu bükük bıraktı.
Bu hain eller, polisimize minnet borcunu kurşun sıkarak ve kalleşçe katlederek yerine getirdi.
Çünkü 2009 yılında Trabzon’da yapılan bir eylemde, halkın o militanları linç etmesinden
polisimiz kurtarmıştı.
Ülkemiz üzerinde yarım asrı aşkın bir süredir tezgahlanan bu oyun, çeşitli isimler altında
tekrar tekrar sahnelenmektedir. Ülkemizin güney doğusunda sahnelenen kanlı oyun da,
ODTÜ de pimi çekilen, diğer üniversitelere yayılmaya çalışılan oyun da, aynı kaynaktan
beslenmekte, aynı hain eller tarafında desteklenmektedir.
Bir ölüm tarikatı olan totaliter örgüt DHKP-C, özellikle büyük şehirlerin gecekondu
semtlerinde yaşayan çoğu yoksul ve alevi kesimler üzerinde çalışmalarını sürdürerek alevi
gençleri örgüte devşirmektedir. Örgüt; PKK ve diğer illegal örgütlerde olduğu gibi, ya güvenlik
güçleriyle girdikleri çatışmalarda geberip gitmekte. Sağ olarak yakalananlar da yine örgüt
ağalarının talimatlarıyla ceza evlerinde zorla açlık grevleriyle telef edilirken, örgüt şefleri yurt
dışında, yatlarda, katlarda, villalarında, konforlu polit bürolarında, bir elleri yağda bir elleri
balda, çeşit çeşit güzel cariyelerin arasında sefil bir hayat yaşamaktadırlar.
Devrimci cuntaların peşine takılarak devrim hayalleri peşinde koşan THKO lideri Deniz
Gezmiş ve arkadaşları idam sehpasında, THKP-C lideri Mahir Çayan ve arkadaşları Kızıl
derede, bu iki örgütün mensuplarından bazıları Nurhak dağlarında, bazıları da sokaklarda
güvenlik güçleriyle girdikleri çatışmalarda öldürüldü. Çoğunluğu Anadolu çocuğu olan
bu devrimci gençler düştükleri sevda uğruna, ya yağlı urganın ucunda sallandırıldı, ya da
namlunun ucunda can verdi.
Hayatın baharında dallarından kopartılan bu gencecik insanlar öldükleriyle kaldılar. Onları
trajik ölümlere götüren süreci hazırlayan, onları kullanan devrimci şefleri, teorisyenleri,
aydınları, askerleri, şimdi her biri o dönemin en geçerli tabiriyle tekelci sermayenin
medyasında, kimi zenginler kulübü TÜSİAD’da, kim de Bildirberg grup üyeliklerinde, bir
çoğu derin devletin derinliklerinde, karanlık dehlizlerinde, yeni dönemlere uygun yeni
kompsetlerle faaliyetlerine ve mutlu hayatlarına devam etmektedirler.
Kaynak Eserler: Derin Sol . Yazarı; Hakkı Öznur
Ben Hasan Cemal Kimse Kızmasın Kendimi
Anlatıyorum. Yazarı; Hasan Cemal