İstanbul'un fethi, bütün İslam ümmeti için bir bayramdır. Fethin Yıldönümü’nde İstanbul'u fethedip bize emanet eden aziz hükümdar Fatih Sultan Muhammed Hanı, onu bu fethe kilitleyen İslamî tasavvuru, onun aziz ordusunun destanî kahramanlığını hamasi nutuklarla anlayamayız. Bütün bunları anlamamız için, bir fetih medeniyeti olan İslâm'ın "fetih" anlayışını çok iyi kavramamız şarttır.

Fetih, "açmak" anlamına gelir. Daha çok kapalı bir kapıyı açmak, aşılması gereken bir engeli ortadan kaldırmak, maksada giden yolda bir mâniayı etkisiz hale getirmektir.

Savaş, ne Kur'an-ı Kerim’de ne de Allah Rasulü (s.a.v) tarafından asla bir "fetih" olarak adlandırılmamıştır. Savaş, fetih araçlarından sadece bir araçtır ve üstelik başka çare kalmadığında başvurulması gereken bir araçtır. Kur’an’da "Fetih" adlı bir süre yer alır. Bu sürenin girişi muhteşem bir fetih müjdesi içerir: ‘’Şüphesiz biz sana apaçık bir fethi müyesser kıldık/Senin önündeki engelleri ardına kadar açtık... Ve Allah sana pek soylu bir zafer ihsan etti"[1] Belki de inişi, Allah Rasulü (s.a.v)’i en çok sevince boğan süre bu süre idi. Bu süre Peygamber asrındaki hiçbir savaşla ilgili değildir. Çünkü dört maddesinden ikisi görünüşte Müslümanların aleyhine gibi duran Hudeybiye antlaşmasının ardından indirilmiştir. Kur'an-ı Kerim bu anlaşma ertesindeki durumu "fetih" olarak adlandırdı. Çünkü Kur'an kalplerin İslâm'a açılışını gerçek "fetih" olarak adlandırıyordu. Hudeybiye'nin ardından iman dalga dalga yüreklere ulaştı. O sükûnet ve barış ortamında vahyin ışığı kararan kalpleri aydınlattı. Tarihçilerin tespiti, sadece bu antlaşmanın yapıldığı yıl imanla şereflenenlerin sayısı, 18 yıllık davet boyunca Müslüman olanların sayısının iki katına ulaşmıştı. İşte bunun bir tek adı vardı. O’da, yürek fethi idi.

Kur'an'ın inşa ettiği Rasulullah (s.a.v) ‘’fethi’’ nasıl anladı ise, onun inşa ettiği seçkin sahabe de; kalplerin imana açılmasını "fetih" olarak bildiler. Amr b. As Filistin'in fethi ardından Halife Hz. Ömer'e mektup yazarak Mısır'ın fethi için izin istedi. Hz. Ömer acele cevap yazdı: "Bu mektubu aldığında hâlâ Mısır'a girmemişsen hemen dön!" Fakat Amr cevabi mektubu yolda aldığı halde Mısır'a girinceye kadar açmadı. Çünkü Halife Hz. Ömer'in nasıl düşündüğünü biliyordu. Peki de, Hz. Ömer neden Mısır'ın alınmasını istememişti? Cevabı belli. O, insanların yüreklerinden önce toprakları alınırsa "İslâm Mısırlılaşır", yok yürekleri fethedilirse "Mısır İslâmlaşır" diye düşünüyordu. İşte İslâm'ın "yürek fethi" seferberliği sayesinde vahyin sesi bir yüzyıl geçmeden dört kıtaya yayılıyordu. Seylan adaları, Endonezya, Malezya, Filipinler, Çin, Afrika'nın büyük kısmı bir tek kılıç kalkmadan, bir ok atılmadan sırf "yürek fethi" ile İslâm'ın olmuştu. Şöyle bir bakın tarihten günümüze: Zorla ele girenler, zorla elden çıkmıştır. Gönülleri fethedilenler ise elde kalmıştır.

Cihat, birbiri için tohum ve toprak gibi vazgeçilmez olan insan ile İslâm'ın arasındaki engelleri kaldırmanın öbür adıdır. Amaç, insan ile İslâm arasında bir yol açmaktır. İstanbul'u fetheden Hz. Fatih de, onun aziz ordusu da bu amaçla yola çıkmıştı. Onun için; "İmtisal-i câhid-i fillah oluptur niyyetim/ Ehl-i İslâm'ın mücerret gayretidir gayretim" diyordu koca Fatih.Onun yaşındakiler !Yeni fetihlere ilişkin bir rüyanız varmı?

Fetih tasavvurumuz sönmesin hiçbir zaman inşallah.
 [1]-Fetih Süresi 48/1.3