Günümüz Türkiye'sinin en büyük problemlerinden 'Nedenler Açısından Suça Sürüklenen Çocuklar' konusu bilimsel olarak Sinop Üniversitesinden Dr. Rıza Altun tarafından araştırıldı. 

Sinop Üniversitesi'nden Dr. Rıza Altun'un 'Nedenler Açısından Suça Sürüklenen Çocuklar' konulu araştırması Turan-Sam Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından makale olarak yayımlandı. 

ÇEVRE VE GÖÇ FAKTÖRÜ
Günümüzde sosyal bir sorun olarak ele alınan suçun tanımıyla başlayan araştırmada, bireysel ve çevresel nedenlerin çocukların suça sürüklenmesindeki etkileri detaylı bir şekilde ana başlıklarla veriliyor. Araştırmaya göre; çocuklarda suça etken olan çevresel nedenlerin başında; aile, okul, arkadaş ve iş çevresinin yanında boş zamanların geçirildiği çevre yer alıyor. Araştırmada en çarpıcı detaylardan birini ise; kentte değişen geleneksel aile törelerinin çocuğu koruyan yaptırım gücünü zayıflatmasına nedeniyle 'göçler ve gecekondulaşma' oluşturuyor.

SAYI GİDEREK ARTIYOR
Çocuğun sıcak aile ortamına kavuşamaması, şiddet ve kavga ortamında büyümesi, ailesinin parçalanması, çarpık kentleşme, köyden şehre göç, okul, arkadaş, çalıştığı iş çevresi, boş zamanlarını geçirdiği çevre gibi nedenler dolayısı ile çocukların suça sürüklendiğini belirten Dr. Altun araştırmasında, resmi verilerine bakıldığında bu sayının her yıl artarak devam ettiğini belirtiyor. 

BEN MERKEZLİ EGOİST VE NARSİST BİR NESİL
Ailede yaşanan sıkıntılar, tüketim çılgınlığı, görsel ve yazılı basınında etkisiyle çocukların 'ben' merkezli, egoist ve narsist olarak yetiştirildiğine vurgu yapan Rıza Altun, makalede şu ifadelere yer veriyor; "Geleceğin teminatı olan çocuklar eğitimi için kamu kurum ve kuruluşlarından, sivil toplum kuruluşlarına kadar herkesin çaba göstermesi; suça sürüklenmiş olan çocukların tekrar topluma kazandırılması için eğitici programlar hazırlaması, çocukları teknolojiden uzaklaştırmadan, teknolojiyi faydalı alanlarda kullanmalarına yönelik eğitici çalışmalar yapılması gerekmektedir. Okullarımızda ahlâki ve dini değerler. müfredata yayılarak çocuklara öğretilmesi suçu önlemede katkı sağlayacaktır.

TÜRKİYE NÜFUSUNUN YÜZDE 29,4'ÜNÜ GENÇ NÜFUS OLUŞTURUYOR
Rıza Altun bilimsel verilere dayandırdığı araştırması şöyle devam ediyor; "Avrupa ülkelerine göre Türkiye genç bir nüfusa sahiptir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK 2014) verilerine göre; (0-17) yaş grubunda çocuk nüfusunun olduğu ve bununda toplam nüfus içerisinde % 29,4’lük paya sahip olduğu, yine toplam çocuk nüfusunun içerisinde % 30,1’nin erkek, % 28,7 kız olduğu tespit edilmiştir. Genç nüfusa sahip olmanın getirmiş olduğu bazı olumsuzlukların toplumumuzda olduğu görülmektedir. Bu olumsuzlukların tespit edilip avantaja çevrilmesi için sürekli çalışmaların yapılması ve o çalışmalar ışığında tedbirlerin alınması gerektiğini düşünmekteyiz.

BİR YILDA SUÇ ORANLARINDA YÜZDE 6.2'LİK ARTIŞ
TÜİK (2014) verilerine göre; güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk sayısı 290,414 olduğu ve 2013 verilerine kıyasla %6,2 oranında artış gösterdiği ve bu çocukların % 68,3'ü erkek, % 31,7'si ise kız çocuklardan oluştuğu tespit edilmiştir. Güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocukların, %57,5’inin 15-17 yaş, %24,5’inin 12-14 yaş, %17,9’unun ise 11 yaş altı çocuklar olduğu görülmektedir. Kanunlarda suç işlediği iddiasıyla güvenlik birimlerine 117 bin 486 çocuk gelmiş, bunların % 87,2'sini erkek, yüzde 12,8'ini ise kız çocukları oluşturmuştur. Hakkında kayıp müracaatı yapılıp daha sonra bulunan çocuk sayısı 2013 yılına göre % 15,3, mağdur çocuk sayısı ise % 7,8 artış göstermiştir. Bu çocukların % 45,2'sinin mağduriyet, % 40,5'inin suça sürüklenme, % 6,4'ünün kayıp, % 3,5'inin bilgisine başvurma ve % 4,5'inin de diğer nedenlerden dolayı güvenlik birimlerine getirildiği tespit edilmiştir. Çeşitleri açısından suça sürüklenme ile güvenlik birimlerine getirilen çocuklardan 45 bin 211'i yaralama, 30 bin 498’i hırsızlık, 8 bin 855 çocuk ise uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak suçunu işlediği belirtilmektedir. Ayrıca 4 bin 391 çocuk tehdit, 4 bin 212 çocuk ise mala zarar verme gerekçesiyle güvenlik birimlerine getirilmiştir"

KURUMLARIN İŞ BİRLİĞİ ŞART
Günümüzde; teknolojik alandaki gelişmeler ile, ekonomik ve sosyal alandaki değişimler, yazılı ve görsel yayınların, toplumları ve bu kapsamda çocukları etkilemediğin belirtildiği araştırmanın devamında şu ifadeler yer alıyor; "Bu koşullarda ülkelerin geleceği olan çocukların; spor, kültür ve sosyal sorumluluk projeleri gibi çalışmalarla eğitilmelerine rağmen, dünyada suça sürüklenen çocuk olgusu, gittikçe önem kazanan, üzerinde psikoloji, sosyoloji, kriminoloji, sosyal hizmetler gibi farklı disiplinlerin çalıştığı bir alan haline gelmiştir. Çocukların yetişkinlerden farklı suç işleme nedenlerine sahip olması, farklı kurumların iş birliği yapmasını ve yetişkinlere göre çocuklarla uzun süre suçu ortadan kaldırılması için çalışılmasını gerektirmektedir. Bireylerin gelişim süreçleri, yaş gruplarına göre psikoloji ve sosyal psikoloji açısından, bebeklik, çocukluk, gençlik ve yetişkinlik dönemleri olarak tasnif edilebilir. Yaşam sürecinde bireyin kişilik yapısı, içsel ve dışsal nedenlere bağlı olarak zaman içerisinde şekillenir. Birey açısından hayatın ilk anlarından itibaren başlayarak gençlik döneminin sonuna kadar bireyin dış müdahalelere açık olduğu bilinmektedir. Literatürlere baktığımızda çocukluk döneminde özellikle 0-6 yaş aralığında en fazla etkiyi ailenin yaptığı; sonraki dönemlerde ise okul, öğretmen ve arkadaş grubunun daha baskın çıktığı, bu yeni çevrenin bireyin kişiliğinin oluşmasında aktif rol almaya başladığı düşünülmektedir. Bunların sonucunda sosyalleştirici etkisi yüksek olan aile, okul ve arkadaş guruplarının bireyin inanç, tutum ve değerlerini yönlendirdiği de iddia edilmektedir

İnsan hayatı gerek bedeni gerekse ruhi gelişim özellikleri açısından kendi içinde farklı devrelere ayrılır. Genellikle çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemleri olarak belirlenen bu devrelerden her biri bir öncekinin etkisi altında oluşmakta, özelikle insanın bedeni ve ruhi gelişiminde çocukluk devresi öncelikli önem arz etmektedir. Bu dönemde, aileden ve temel eğitim kurumlarından edinilen bilgi, inanç, tutum ve değerler, ergenliğin ilk yıllarında bireyin kendi kişisel değerlerini oluşturma sürecine girmesiyle yeniden gözden geçirilir. Gençlik döneminin çalkantıları, bu dönemde sadece suça sürüklenmede değil din ve ahlak gelişimi üzerinde de önemli bir baskı oluşturabilir."
 
Editör: Vitrin Haber