İnsanın bilgiyle olan münasebeti kadim bir mevzudur. Bu sebeple bağlamına göre cehaletin tarifi de oldukça çeşitlidir.Kur’an-ı Kerim tasavvurunda cehalet; ‘’Allah-u Teala’yı bilmeme’’ olarak tanımlanır.Said Nursi Hazretleri de;’’ Allah’ı tanıyan zindanda da olsa o saraydadır. Allah-ı tanımayan sarayda da olsa zindandadır’’ demiştir.Onun içindir ki, Kur’an-ı Kerim’in indiği ilk topluma ‘’cahiliye’’,toplumun ele başına da ‘’Ebu Cehil’’ olarak isimlendirilmesi bu sebeptendir.Bilinen gerçek şudur ki; Hz. Kur’an’ın ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in cahil olarak vasıflandırdığı bu insanlar rasyonel açıdan yaşadıkları toplumun en seçkin tabakasını oluşturmakta idi.Alemlere Rahmet olan Hz. Muhammed (s.a.v)’e  inen Kur’an ayetlerini pek çoğu anlayabiliyorlardı.Çünkü kendi dillerinde iniyordu ayetler.O halde okuma yazma bilmeyen bir peygamber’e ‘’Oku!’’ diye hitap eden vahyin,okuduğunu zannedenlere vermek istediği başka bir mesaj olması gerekir.O da ‘’Anla!’’ ve ‘’Anlamlandır!’’ 
Hz. Adem (a.s) cennette geçen malum kıssada ,yüce Rabbimizin Hz. Adem (a.s)’a eşyanın isimlerini öğretmesi Ademoğlu için anlama ve anlamlandırma sürecinin başlangıcını ifade eder.Hz. Adem (a.s)’a Esma talim ettirilmiş,Adem (a.s) ise ancak onları anlayıp anlamlandırdığında tevbe ettiğini beyan edebilmiştir.Yani Hz. Allah’ın bahşettiği imkan ile Allah-u Teala nazarında kayda değer eylem üretebilmiştir.Bu sayede İblis ile arasında yaşananları okumuş,anlamış,anlamlandırmış ve tevbe etmesi gerektiğini idrak etmiştir. Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.(1)
Kur’an-ı Kerimin okumak dediği yalın kat bir bilme halinden öte ,anlayış,kavrama ve idrak sürecidir.İdrak,potansiyel bilginin aklın ibadeti dediğimiz tefekkür neticesinde durgun halden aktif hale geçmesidir.
Rahman süresin’in ilk ayetlerindeki sıralamaya dikkat edecek olursak insanın öğrenme süreci olan talim,yaratılmasından öncedir.Bunu ‘’elest bezminde’’muhatap olduğu sualden anlıyabiliriz.Ortada sorulan bir sual varsa ,istenen cevaba dair  şahit olunan da bir hakikat var demektir.o hakikat ise Rabbimizdir.Suale cevap olarak insandan beklenen ,kendisine talim ettirilen bu hakikatı beyan etmesidir. Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.(2)
Doğumu ile gayb aleminden şehadet alemine misafir olan Ademoğlu, orada bildiğini burada bulmakla memur kılınmıştır.Fakat yinede insan,nisyan ile mamul yani unutkandır.Bu yüzden zikr -hakkı hatırlamak- en büyük ibadettir.Bütün ibadetlerin amacı hatırlamak ve unutturmamaktır.Büsbütün unutmak cehalettir.
Cehaletin iki boyutu vardır.Biri bilmemek diğeri bilmezden gelmek.Bunun içindir ki,bilmeyenler bildiklerinde  iman etmiş,bilmezden gelenler küfürde yani hakikatin üstünü örtmekte ısrar etmiştir.Bü yüzde iki Ömer’den  ilki Faruk,ikincisi ise Ebu Cehil olmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.v)’in etrafındaki cahil toplum için yaptığı şey hatırlatmaktı.Nereden geldiklerini,nereye gideceklerini ,nasıl gideceklerini ve İslam’a dair , insanlığa dair unutulan ne kadar değer varsa hepsini hatırlamak.Onlar hatırladılar ama hatırladıklarını hatıralarda bırakmadılar.Hatırladıkları her hakikatten bir hayat sentezlediler.Cehaletin karanlığından sıyrılıp,şehadetin onuruna büründüler.Şahitliği ve şahitleri çoğaltmak için dünyanın dört bir yanına dağıldılar.Öyle ki Bedir’de ‘’Kavmim cahildir,onları bağışla’’ diye dua eden Hz. Peygamber (s.a.v) , veda hutbesinde yüz binlerce insanı şahit göstererek ,vazifesini tamamlama bahtiyarlığına ermiştir.
İnsan hakikati hatırlayınca ne olur?Arayan aradığını bulur,su yatağına kavuşur,ok menziline ulaşır.O zaman insanın akıl ile bildiği ,kalp ile gördüğüne dönüşür.Aklının şehadeti ,kalbinin imanla dolmasını sağlar.Hayata iman ile baktıkça akleden kalbin de şehadeti artar.Baktığı her şeyi bir ayet olarak görür.Kimi zaman o ayetleri okur,kimi zaman da ayetler onu.
Vakit yeniden kendimize gelme vaktidir.Sözü kendimize getirme vaktidir.Cehaleti zikr-i Kur’an ile giderme,ayetleri şehadet bilinci ile yeniden okuma ,anlama, anlamlandırma vaktidir.Vakit anın şahidi olma vaktidir.Her anda bir şanda olana şahit olma vaktidir.Cehaletten şehadete erme vaktidir. 
Rabbena amenna bi ma enzelte vetteba'ner rasule fektubna meaş şahidîn. “Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz.”(3) Amiin!…
1-Bakara Süresi , 2/37
2-A’raf Süresi , 7/172
3-Al-i Imran Süresi ,3/53