Hayır, hayal ile yoktur benim alış-verişim…
İnan ki: Her ne demişsem görüp te söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözün odun gibi olsun, hakikat olsun tek”

Mehmet Akif Ersoy son devrin Osmanlılarından, iki dünya felsefesine, düşünce yapısına, hayat tarzına hâkim; bakış açısıyla gerçek bir aydın; şiirleriyle, yazılarıyla, konuşmalarıyla milli mücadelenin manevi ateşleyicilerinden bir hatip, sancılı bir dönemin edebiyatında parlayan bir yıldızdır.
Mehmet Akif’in dönemi zifiri bir gece gibidir. Zifiri gecelerin bir özelliği vardır. Yıldızlar çok parlarlar. Aslında yıldız gündüzde parlarda fakat gündüz yıldızı kimse görmez. Çünkü gündüzün ışığı yıldızın ışığını bastırır. Onun için Akif’in yaşadığı dönem zifiri bir gece idi. Osmanlı güneş’inin guruba yöneldiği bir dönemde Akif yaşadı. Siyasi çöküş dönemi yaşanıyor. Amma unutmayalım ki siyasi çöküş yaşadığımız dönemler de tefekkür de de yükseliş dönemlerimiz oluyor. Neden derseniz? Biz tefekkür ehlinden faydalanamayışımızdan kaynaklanıyor. Yani onların değerini siyasi katma değere dönüştürememişiz. Bizde tefekkürün, kalitenin bir yerde siyasetinde başka bir yerde durduğunu görüyoruz. Bu bizim siyaseti ümmet üzerinden yapmayıp elit üzerinden yapmamızdan kaynaklanıyor. Kuran'daki ''Ve Şavirhum fil Emr. “işlerinizde istişare ediniz, danışınız”[Ali imran 3/59] terk edince başımıza gelenler geldi.Batı yanlışlarla koşuyor Doğu ise doğrular üzerine yatıyordu. Akif işte böyle bir dönemin çocuğuydu. Batının yanlışlarla saldırdığını, yürüdüğünü, koştuğunu, Doğunun da doğrular üzerinde mışıl mışıl uyduğunu gördü. Aslında Akif şiir söylemiyor. Çığlık atıyor. Sanki o bir yangın kule nöbetçisi gibidir. Aslı zatında ümmetin bacasıdır. Yani ümmetin içinde ne yanıyorsa bacada o tütüyor.
Mehmet Akif ve Kur’an
Akif’in içinde doğduğu ev, Kur’an evi idi. Kendisi ben ne öğrendi isem babamdan öğrendim diyor. İşte Akif’in şahsiyeti bu evde oluşuyor. Akif için söylenecek bir söz var ise o da ‘tam şahsiyet’’ olur. Adam gibi adam. Bu manada babası hocası. Annesi de bir manada hocası. Annesi de hep molla olmasını istermiş. Bir gün babası diyor ki; Hatun ben ona dini ilimleri öğretirim. O mektepte okusun demiş ve öylede olmuştur. Onun için Akif ‘’zül cenahayn’’ çift kanatlı. Bir kanadıyla dini ilimleri diğer kanadı ile dünyevi ilimlerle tahsil etti.Dünyaya da ahirete de vakıf bir insan.Akif, Kur’anlı evde doğmuş,kulağına Kur’an sesi değmiş ve daha sonra Akif’in evi Kur’an olmuş.Akif, Kur’an-ı ev olarak kabul etmiş ona sığınmış,genç yaşında yetim kalmış baba olarak Kur’an-ı bilmiştir.Bütün hayatında,şiirlerinde ve eserlerinde onu görüyoruz.Bu manada Kur’an şairidir.Vahiy dokusuna işlemiş ki,şiirin başına ayeti yazıyor,ayeti şiir şeklinde tefsir ediyor.Adeta benim şiirim Hz. Allah’ın kitabının altına düşülmüş bir dip not gibidir demek istiyor.Süleyman Nazif,Hüseyin Cahit gibi dostlar şöyle diyorlar.Akif’in hayatı şiirinden çok büyüktür .Bu manada Akif ,şiirini ve hayatını  Kur’an’a kurban etmiştir.Eğer Akif’in maksadı şiir olsaydı en hasını yazardı.Ama Akif, hayatı şiire tercih etti.Akif için şöyle diyebiliriz.Yangın kulesinin uykusuz nöbetçisi.Şiirleriyle ümmetin derdini dile getirmiş destanını yazmıştır.Bu şiirler ümmeti kuşatmış olan yoksulluğa,tefrikaya ve cahilliğe bir ağıttır.

Akif, hakiki bir vatanperverdir. Bu toprakları vatan yapan şeyin çok iyi farkındadır. Akif bir dava adamıdır. Dava adamları hayatları kelle koltukta, hayatlarını yolda dizerler. Onların hiçbir şeyleri yoktur. Sadece davaları vardır. Davalarına kendilerini satmışlardır.  'İnsanlardan öyleleri vardır ki Allah'ın rızasını kazanmak için kendi nefislerini satmışlardır.'[Bakar Süresi 2/207]Akif böyle bir adamdır. Bu günün insanı Akif’ini anlamasa yeridir. Çünkü Akif’i anlamak için Akif’ten bir damar olması lazımdır.

Ruhun şad mekanın cennet olsun.
Selam hidayete tabi olanlara olsun.(amin)