Noel; Hz. İsa’nın doğum günü kutlamasına verilen ad. Türkçede yanlış olarak yılbaşı kutlamasıyla özdeşleştirilen Noel, Latincede “Tanrı’nın doğum günü” anlamına gelen ve Hz. İsa’nın doğum günü kutlamasını ifade eden dies natalis teriminin Fransızca karşılığıdır (noël). Bu terim diğer Batı dillerinde Il natale (İtalyanca), cristes-maesse (eski İng.), kerst-misse (Danca) gibi kalıplarla karşılanmış, günümüz İngilizcesine de christmas şeklinde geçmiştir. [1]

Noel (Christmas): Hz. İsa’nın doğum günü olduğu iddia edilerek 25 Aralıkta kutlanan Hıristiyan yortusu (bayramı). Lâtincede doğumla ilgili olan anlamına gelen bu yortuyu, bir kısım Hıristiyanlar 6 Ocakta kutlamaktadır.

Hz. İsa’nın doğumundan çok önce güneşe tapan putperestler, tanrı saydıkları Güneş’in her gün biraz daha erken kendilerini terk etmesine üzülürlerdi. 25 Aralıkta günler tekrar uzamaya başlayınca, Güneş’in kendileriyle kalmaya razı olduğuna sevinerek kutlamalar yaparlardı. Bu kutlamalar sırasında dans ve ışıklandırma yapılarak içki kullanırlardı. Ayrıca hindi, domuz başı ve kaz kızartması yemeyi de gelenek hâline getirmişlerdi. Bir de aralarında çeşitli hediyeler verirlerdi. Ayrıca güneşe tapan ve kurtarıcı tanrılarının kış başlangıcında doğduğuna inanan diğer putperest milletler de vardı. Bunlar da Julian takvimine göre kış başlangıcı olarak kabul edilen 25 Aralıkta özel kutlama törenleri yaparlardı.

Hz. İsa’nın doğum günü kesin olarak bilinmediği için ilk Hıristiyanların Hz. İsa’nın doğumu için kutladıkları özel bir gün yoktu. Bu sırada Roma İmparatorluğunun her yerinde güneşe ve putlara tapılıyordu. Roma İmparatoru Büyük Konstantin, putperestken miladın 313’cü senesinde Hıristiyanlığı kabul etti. Putperestlikten birçok şeyleri de Hıristiyanlığa soktu. Güneş tanrısının doğum günü kabul edilen 25 Aralığı yılbaşı kabul etti. İsa Aleyhisselâm’ın kurtarıcı tanrı olduğuna inanan Hıristiyanlar da, Hz. İsa’nın 25 Aralıkta doğduğunu kabul ettiler. Sonunda bu geceyi Milat ve Noel olarak her sene kutlamaya başladılar.

Efsanevi Hıristiyan inanışına göre; miladi 4’cü yüzyılda (M. 350 yıllarında) Anadolu’da Myra (bugünkü Demre-Antalya) yöresinde yaşamış olan Aziz Nikolaos adındaki Hıristiyan azizi, Roma İmparatoru Konstantin’in rüyâsına girdi ve idama mahkûm edilen üç subayı kurtardı.

Bu olaydan sonra ünü gittikçe yayılan Nikolaos, zamanla Rusya ve Yunanistan gibi ülkelerin, hayır kurumlarının, loncaların, çocukların, denizcilerin ve bazı şehirlerin koruyucu azizi olarak benimsendi. Adına Avrupa’da pek çok kilise yapıldı. Çocuklara özel armağanlar getirdiğine inanılan ve Noel Baba olarak anılmaya başlanan Aziz Nikolaos efsanevi bir kişiliğe büründü. Aziz Nikolaos’un Noel Baba hâline sokulması ilk önce Almanya’da görüldü. Bu efsanevi gelenek zamanla Protestan kiliselerin çoğunlukta olduğu Avrupa ülkelerinde yayıldı. Sonra ABD’nin New York şehrine gelip yerleşen Hollandalı Protestanların Aziz Nikolaos’u iyiliksever bir kimse olarak anmaları da çok sevilmesine yol açtı. Ayrıca ABD ve İngiltere’de kutlanan çocuk bayramlarında da yer verilmeye başlandı. Geleneksel aile ve çocuk bayramı olarak kutlanan Noel yortusunun koruyucusu olarak kabul edildi.

Noel Baba’nın şişman, neşeli, kırmızı ve beyaz piskoposluk giysileri içindeki tasvirleri Amerikalılar tarafından gündeme getirildi. Noel Baba olarak bilinen Aya Nikola (Aziz Nikolaos)’nın bazen yalnız, bazen yardımcısıyla ata binerek, bazen de sekiz ren geyiğinin çektiği arabasıyla evlerin damlarında dolaştığı efsanesi yaygınlaştı.

Noel Baba yortusu daha ziyade miladi senenin Aralık ayının 24’cü gününün gecesi kabul edilmiştir. Bununla beraber 24 Aralık ile 6 Ocak arasında olduğunu kabul eden Hıristiyanlar da vardır. Ermeni kiliseleri hiçbir zaman Noel’i kabul etmeyip, Hz. İsa’nın doğumunu hep 6 Ocakta kutlamayı sürdürdüler.

Efsanevi inanış doğrultusunda Noel Baba yortusunu kutlayan Hıristiyanlar bu kutlamalar sırasında, ışık ve çeşitli maddelerle yaprak dökmeyen ağaçları süslerler. Bu da umumiyetle çam ağacıydı. Bu âdet, eski Mısırlıların, Çinlilerin, Yahudilerin ve putperest milletlerin yaprak dökmeyen ağaçları ölümsüzlük simgesi saymalarından kaynaklanmaktadır. Günümüzdeki Noel gelenekleri arasındaki ağaç süslemesinin Almanya’nın batı tarafında ortaçağda hüküm sürmüş olan eski putperestlikten alındığı rivayeti hâkimdir.

Noel Baba bayramının (yortusunun) safsata ve efsane olduğu İngiliz Durkan Başpiskoposu Dr. David Jenkis’in 21 Aralık 1993 Milliyet, 24 Aralık 1993 Türkiye gazetelerinde çıkan beyanatında; İncil’de geçen Noel’le ilgili sözlerin birer peri masalı ve efsane olduğu açıklandı.

Dr. David’in bu sözlerini diğer ünlü İngiliz din adamlarından St. Albans Başpiskoposu John Taylor, Anglikan Çevre Bakanı John Gummer; “Kilisenin öğrettikleri çok açık. Dünyadaki milyonlarca insan, İncil’deki masallarla uyutulmaya çalışılıyor.” sözleriyle desteklediler. Bugün Çin’de, Hollanda’da ve İngiltere’de Noel Baba ile kutlamalar ve reklamlar yasaklanmıştır (1993).

New York Üniversitesinde tarih profesörü olan Waelangi Ferguson diyor ki: “Hıristiyanların yortuları putperest yortularıyla aynı tarihlere rastlar Meselâ Noel tarihi İran ve Roma’da güneş tanrısı Mitharas’ın doğum tarihiydi. Ayrıca bu tarih çok eskiden beri putperest dünyasında önemli bir yortu günüydü.”

Kudüs civarında dünyaya gelen Hz. İsa’nın doğumu hakkında, o zamanın edip ve münevverlerinin eserlerinde hiçbir bilgiye rastlanmamaktadır. En küçük vakaları bile yazan Roma tarihçilerinin, Hz. İsa gibi büyük peygamber hakkında derin bir sükûnet göstermesi ayrıca dikkate şayandır. Yunanca, İbranice eser yazanlar da, aynı lakaydilik ve ilgisizlik içindedirler.

Hıristiyanların mukaddes kitabı bugünkü İncil, bir tane değildir. Bütün İncil’lerde Hz. İsa’nın hangi gün doğduğuna dair en küçük bir bilgi de yoktur. Doğduğu sene hakkında ise kapalı, tahminler yapılacak malumatlar vardır. İncil’in birinde Hz. İsa’nın Yahudi kralı Büyük Herodos’un zamanında doğduğunu yazıyor. Roma kaynakları ise bu kralın milâddan önce öldüğünü bildiriyor. İki İncil’de ise hiçbir kayıt yoktur.

Miladi tarih 6’ci yüzyıla kadar hiç kullanılmadı. Miladdan sonra 525 tarihinde Denys adında bir rahip, ilk defa miladi tarihi kullandı. Tarihçiler uzun müddet ya Roma’nın kuruluşunu yahut dünyanın kuruluşu olarak Tevrat’ta tahmin edilen tarihi, başlangıç yaptılar. On sekizinci asra kadar eser yazanlar böyle hareket ettiler. Sarbon Üniversitesi profesörlerinden Gungnebert Hz. İsa’nın miladi tarihinde doğduğu kesin olmadığı gibi on beş sene önce veya sonra doğduğu da ispat edilemez diyor. Doğum senesi tahmin edilemeyince doğduğu gün elbette hesaplanamaz.

Eflâtun’un, İsa Aleyhisselâm zamanında yaşadığı bazı İslâm kaynaklarında belirtilmektedir. Avrupa kitaplarında ise Eflâtun’un milattan yani İsa Aleyhisselâm’ın dünyaya gelmelerinden 347 sene önce öldüğü yazılıdır. Miladi sene kesin olmayıp günü ve senesi şüpheli olup, yanlıştır.

Büyük âlim İmâm-ı Rabbânî Rahmetullahi aleyh ve Burhan-ı Katı’ lügat kitabının bildirdiklerine göre, İsa Aleyhisselâm ile Peygamberimiz arasındaki zaman, bin seneden az değildir.

İsa Aleyhisselâm’ın doğum günü belli olmayınca noel’in manası efsaneden öteye gidememektedir. İslâmiyet’te, güneş yılının ayları içinde sayılı bir mübarek gün yoktur. Meselâ, Martın yirminci Neyruz veya Nevruz denilen gün ve Mayısın altıncı Hıdrellez günü ve Eylülün yirminci Mihrican günü, bazı ülkelerde mübarek sayılır. Bu günlerin Müslümanlıkta bir değeri yoktur. Noel günü ve gecesi de böyledir.

İslâmiyet, Müslümanların, imanlarında ve ibadetlerinde Müslüman olmayanlara benzemelerini, onları taklit etmelerini ve onların dinlerinin ve ibadetlerinin alâmeti olan şeyleri yapmayı ve kullanmayı yasak etmiştir. İslâm dininde, kâfirlerden her kavmin, her memleketin âdeti olarak yaptıkları ve kullandıkları şeylerden, haram olmayıp, insanlara faydalı olanları yapmak ve kullanmak günah değildir.

Pantolon, gömlek ve çeşitli ayakkabı giymek, çatal kaşık kullanmak, yemeği masada yemek ve herkesin önüne tabaklar içinde koymak, ekmeği bıçakla dilimlere ayırmak, çeşitli eşya ve âletleri, binek vasıtalarını kullanmak hep âdete bağlı şeyler olup, İslâmiyet bunlara izin vermiştir. Bunları kullanmak, İslâmiyet’in yasak etmediği, günah saymadığı hususlardır. Nitekim Resûlüllah sallallahü aleyhi ve selem papazlara mahsus olan ayakkabıyı kullanmıştır.

Hinduların bayram günlerine, ateşe tapınanların kutsal günlerine Hıristiyanların Noel gecelerine ve diğer paskalyalarına hürmet etmek ve o zamanlarda, onların âdetlerini, onlar gibi yapmak, bu günleri Müslüman bayramı zannederek, onlar gibi birbirine hediye göndermek, eşyalarını ve sofralarını, onların yaptığı gibi süslemek, o geceleri başka gecelerden ayırt etmek büyük günah olur. [2]

Ömür dediğimiz insan hayatı, bir birini takip eden yıllar ile akan su misali Allah’ın takdir ettiği saate doğru akıp gitmektedir. Ömür bitiyor, yıllar geçiyor. İnsanoğlu her canlı gibi takdir edilen ömrü geçen zaman içinde bitirerek ölüme yaklaşıyor. Dönüşü olmayan ebedi bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuğa maddi kazancını bu dünyada bırakarak ancak ameliyle çıkıyor. Bu hususta Yüce Allah (c.c.) Kur’an’da şöyle buyuruyor.

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ خَبٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰیهُمْ اَنْفُسَهُمْ اُولٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” [3] (Haşr:59/18-19)

İslâm, ilâhî düzenin değişmeyen plânıdır; ruhsal yapıyla fiziksel yapıyı uzlaştıran, maddeyle mana arasında denge sağlayan, dünya ile âhiret arasında kopmaz köprü oluşturan son dindir. Beden, madde âleminden, ruh ise mana âlemindendir. Biri dünya, diğeri ahirete eğilimlidir. Onun için Kur'ân'da bu iki hayata birden yönelmemiz emredilmekte ve önce dünya, sonra ahiretten söz edilerek birinin diğerini tamamladığına işarette bulunulmaktadır. Aynı zamanda bu iki hayattan her biri diğeriyle anlam ve hikmet kazanmakta; birinin mevcudiyeti diğerini gerekli kılmaktadır. Öyle ki, ahiret hayatı yaratılmasaydı dünya hayatının anlamı ve hikmeti kalmazdı.

İnsanoğlu bu ortam ve şartlar içinde zıtların yarıştığı bir dünyada bulunuyor. Zira her şey zıddıyla anlaşılıp inkişaf ediyor. Bu manayla dünya, ahiret kavramıyla; hayat da ölüm kavramıyla daha iyi anlaşılmaktadır. Onun için yüzünü bütünüyle dünya hayatına çeviren insanlar, hayatı tek yanlı ele alıp kendilerini dengesizliğe itmiş olurlar.

Kur'ân böylesine yanlış bir değerlendirmeye gitmemizi önlemek ve iki hayata birden yönelmemizi sağlamak için Haşr suresinin 18 ve 19. ayetleriyle hayatı gerçek anlamda değerlendirmemizin formülünü vermektedir. Sonra da konu şöyle bağlanmakta ve her birimize en sağlam kıstas verilmektedir:

«Cehennemlik olanlarla cennetlik olanlar bir değildir. Kurtulup başarıya ulaşanlar cennetlik olanlardır.» Zira ikinciler dengeli ve düzenli bir ömür yaşayıp dünya ile ahiret hayatının anlam ve hikmetini kavrayanlardır. Birinciler ise, dengeyi bozup düzensiz bir ömür tüketen; niçin dünyaya getirildiğini, ne olduğunu, nereye gittiğini bilmeyen şaşkınlardır. Böylelerine, sun'i teneffüsle yaşayanlar da diyebiliriz. [4]

Yılbaşı kutlamaları ve eğlencelerine gelince; Yarım yüzyılı aşkın bir süreden beri milâdî takvimin benimsendiği ülkemizde, "yılbaşı" tabiriyle milâdî yılın ilk ayının ilk günü olan 1 Ocak kastedilir.

Yılbaşı kutlamaları denilince de eski yılın sona erip yeni yıla geçildiği 31 Aralık/l Ocak gecesi yapılan eğlence ve faaliyetler anlaşılır. Ancak yılbaşı eğlenceleri, ilk bakışta yeni yıla girişin kutlamaları gibi gözükmekle birlikte bunun Hıristiyan Batı'nın Noel bayramıyla da yakın ilgisi bulunmaktadır.

Yılbaşı kutlamalarının temeli ne dinimizde nede asırlar ötesinden getirdiğimiz kültürümüzde bulunur. Gayr-ı Müslimlere benzemek ve onlarca kutsal sayılan gün ve vakitlerde onlar gibi hareket etmek dinimizce yasaklanmıştır.

Ne yazık ki, birçok Müslüman yaklaşan yeni yıl sebebiyle yılbaşını dinimizde ve örfümüzde olmayan bir şekilde eğlenceli kutlamak için hazırlanmaktadır.

Aslında yılbaşı gecesinin diğer gecelerden hiçbir farkı yoktur. Bu gecenin dinimizde, örfümüzde, adet ve geleneklerimizde de hiçbir üstünlüğü ve yeri bulunmamaktadır. Hiç şüphe yok ki bizim selametimiz, bizim refah ve saadetimiz kendi dinimizin kurallarına, emir ve yasaklarına uymakla mümkündür.

Eğer örfümüzü ve geleneklerimizi bırakırsak, dini terbiyemizi ihmal edersek, gaflete düşüp bizden olmayan diğer milletlerin süfli hayatlarını, örfümüze, an’anemize, güzel ahlakımıza aykırı olan çirkinliklerini alırsak onlara benzemiş oluruz. Onlara bu şekilde benzeme bizlere saadet yerine felaket getirir. Yılbaşı taklitçiliği de bunlardandır. Çünkü yılbaşı onların, yabancıların arzu ettikleri biçimde kutlanıyor. Bu şekilde onlar taklit ediliyor.

Bütün bu kötülükler dinimizde haramdır, örfümüzde ve törelerimizde yoktur. Sırf Avrupalı özentisinden, Avrupalıya şirin gözükmekten, medeni ve çağdaş olma düşüncesinden kaynaklanan yılbaşı kepazelikleriyle asla Avrupalılar, özellikle Hıristiyan ve Yahudiler memnun edilemez. Onların bu şekilde memnun ve razı olmayacaklarını Yüce Allah (c.c.) bize Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildiriyor: وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَاءَهُمْ بَعْدَ الَّذٖى جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِىٍّ وَلَا نَصٖيرٍ

“Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” [5] (Bakara:2/120) Allah Teâlâ, Yusuf suresi 106. âyet-i kerîmesinde buyuruyor ki;

: وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ

“Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler.” [6] (Yusuf:12/106)

Arabistan halkında tek tanrı inancı vardı; ancak çeşitli şekillerde Allah’a ortak koşuyorlardı. Mekkeliler, “Melekler Allah’ın kızlarıdır”; bir kısım müşrikler de, “Tanrı’ya yaklaşmak için putlara tapıyoruz” derlerdi. Hıristiyanlar, “İsa Allah’ın oğludur” derken, Yahudiler de “Uzeyr Allah’ın oğludur” diyorlardı. Böylece insanların çoğu Allah’a ortak koşuyorlardı. Ayette bunlara işaret edilmektedir. [7]

Yahudi ve Hıristiyanların İslâm güneşine -birbirlerini sevmedikleri halde birleşerek- karşı çıkmalarının sebebi işte budur. Tarih boyunca Yahudilerin Müslümanlara karşı sömürücü ve içinden kemirici ve birbirine düşürücü tutum ve zihniyeti bir an olsun gevşememiş, her geçen gün biraz daha başka isim ve metotlar altında artmış ve hızlanmıştır.

Hıristiyanlar önce Haçlı Seferlerini tertipleyip ilâhî nuru söndürmeye çalışmışlar; bundan sonuç alamayınca bu kez Misyon teşkilâtını kurmuş, İslâmi kökünden yıkmak için ona «Orta çağ kanunu», «Hurafeler dini», «Gericiliğin sebebi», «Çöl bedevisinin ilkel dini (!)» gibi çeşitli adlar takmışlar ve bunu ilim adına, medeniyet adına maarifimize kadar sokmaya muvaffak olmuşlardır. Müslümanların bir kısmında, özellikle bazı aydın tabakada bir aşağılık duygusu belirmiş, bu sebeple millî ve dinî değerler yavaş yavaş unutulmaya yüz tutmuştur. Sait Halim Paşa'nın dediği gibi; «Artık biz, memleketimizin mes'ut olması için Avrupa kanunlarını tercüme etmenin kâfi geleceğini zannettik. Bu kanunların bizde kabul ve tatbik olunabilmesi için ise yapılacak birkaç değişikliğin yeteceğini hayal ettik, Meselâ: Adalet sistemimizi ıslah etmek için Fransa adalet sistemini esas aldık. Maarifimizi ıslah etmek için de aynı şekilde hareket ettik. Tabii elde edilen neticeler daha da zararlı oldu.» Daha doğrusu bir taraftan da Hıristiyan âlemini memnun etmek için bu yolu tuttuk. Onlara uymak suretiyle kurtulacağımızı zannettik. Metbû' iken tâbi' olduk. Yani onlar bize tabi’ iken biz onlara tabi’ olduk. Onlar için hazırlanan elbiseyi hiçbir değişikliğe uğratmadan giymek hatasına düştük. Bununla beraber onları hoşnut edemedik, edemeyiz de. Çünkü hoşnut olmalarının tek yolu ve çaresi, onların dinine uymak, kendimizi Avrupa milletleri gibi Hıristiyan ilân etmemizdir. Bunun dışında kalan her türlü benzeme özentisi boş ve tesirsizdir. İşte bizi bizden, öz kaynağımızdan uzaklaştıran bu uyduluk yarışı olmuştur. Kur'ân bu hatalı yolun sonunun selâmet olmayacağını asırlarca önce ilân etmiştir, «(Onlara) de ki: Elbette (İslâm'ın ilettiği) yol, Allah'ın doğru yoludur.» Bu yolda mutlak bir kurtuluş ve yükselme vardır. Bunu idrak etmeyerek Yahudi ve Hıristiyanların arzu ve hevesine kapılıp onlara uyacak olursanız artık size ne bir dost, ne de bir yardımcı bulunur. Öğle değil midir? Asırlardır Müslüman milletlerin haklı davalarında, onların dış meselelerinde onlara yardım eden olmamış, hep yalnız kalmışlardır. Son Kıbrıs davamızda Batılıların ve diğer Hıristiyan ve Yahudi milletlerin tutumu bunu bir kez daha ispat etmiştir.

İşte bunun içindir ki Cenâb-ı Hak, Kitab-ı Kerîminde: «Sana gelen bunca ilimden sonra (bilfarz) onların heveslerine uyacak olursan, and olsun ki, artık Allah'tan Senin için ne hakiki bir dost, ne de gerçek bir yardımcı vardır.» buyurmak suretiyle başka milletlere uydu olmanın elim neticesini haber veriyor. [8] Mâide sûresi 51’ci âyet-i kerîmede iseيَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا; تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰى اَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ

“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar (yaşayış, örf-âdet, kutlama yönünden dost tutanlar), onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” buyrulmaktadır. [9] (Maide:5/51)

Noel ağacı diye adlandırılan bir şeyi, müşriklerin veya gayr-i Müslimlerin bayramı olan vakitte eve koymak ya da onların bayramlarını kutlamak için onlar gibi davranmak caiz olmaz. Çünkü o, apaçık onlara benzemektir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) hadîs-i şeriflerinde de; İbn Ömer (r.a.) anlatıyor: “Resûlüllah (s.a.v.) buyurdular ki;

: عَنْ ابْنِ عُمَرَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ

“Her kim (yaşayışıyla) bir kavme (topluma) benzemeye özenirse, o da, onlardandır.“ [10] Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların yılbaşı gecesidir. Muharrem ayı, Kameri takvimin birinci ayıdır. Muharrem ayının birinci günü Müslümanların yeni yılının, yani hicrî yılın birinci günüdür. Müslümanlar, kendi yılbaşı gecelerinde ve günlerinde birbirlerini ziyaret eder, hediye verir ve mektuplaşarak tebrikleşirler. Yılbaşını mecmua ve gazetelerle kutlarlar. Yeni yılın, birbirlerine ve bütün Müslümanlara hayırlı ve bereketli olması için dua ederler. Büyükleri, akrabayı, âlimleri ziyaret edip dualarını alırlar. O gün, bayram gibi temiz giyinirler. Fakirlere sadaka verirler. [11]

Sonuç olarak; Yılbaşı ve Noel bayramı kutlamaları tahrif edilmiş Hıristiyan kültürüne ait bir kutlamadır. Müslümanlar bundan kaçınmalıdır. Hıristiyanlara benzeme, İslami çizgiden uzaklaşmaktır. Her Müslüman helaller ve haramlar hususunda, Hz. Peygamberin getirdikleri ile yetinmelidir.

K a y n a k ç a :

[1] (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, “Noel” Maddesi, C:33, s: 201-202, Ankara -1969),

[2] (Yeni Rehber Ansiklopedisi, “NOEL (Christmas)” maddesi, sayfa: 4701),

[3] (Haşr:59/18-19),

[4] (Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 12/6102), [5] (Bakara:2/120),

[6] (Yusuf:12/106),

[7] (Türkiye Diyanet Vakfı Meali; Yusuf:12/106’ci ayetinin açıklaması),

[8] (Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 1/332-334),

[9] (Maide:5/51),

[10] (Sünen-i Ebi Davut (Ebu Davud) C: 4, Sh: 44, Beyrut/ty. Müsned N/50),

[11] (Yeni Rehber Ansiklopedisi, “NOEL (Christmas)” maddesi, sayfa:4702).