Ülke olarak bulunduğumuz jeopolitik coğrafyanın gereği midir bilinmez, gündemin çok çabuk
değiştiği hatta günlük, günde birkaç kez değiştiği bir demdeyiz. Temel sorunlarımızın başını terör
ve terörü tetikleyen, çevremizde, bölgemizde meydana gelen gelişmelerin biz de meydana getirdiği
etkiler gelmektedir hiç şüphesiz.
Yeni anayasa çalışmalarından tutunda, THKP-C adlı terör örgütünün ABD’nin Ankara Büyük Elçiliği
binasına düzenlediği ve bir vatandaşımızın ölümüne sebep olan intihar saldırısından, on üç gündür
kayıp olan Amerikalı fotoğrafçı olarak servis edilen Sarai Sierra’nın Sarayburnu’nda surların dibinde
cesedinin bulunması, bu iki olayın zamanlaması benim için çok ilginçti. Geçirdiği bir trafik kazasından
sonra hastaneye bırakılan felçli gence Antalyalı Gülsüm annenin sahip çıkarak evine kabul etmesi,
yıllarca sahipsiz gence öz evladı gibi sahiplenip bakması, yani Umut vakası, Mecliste ulus millet
tartışmaları, sen benden iki diş daha geridesin, benim oyumla senin oyun bir olur mu? Ben daha
üstünüm, sen yerlerdesin salvoları bunlardan bir kaçı.
Milletimizi çok derinden ilgilendiren gündeminin başında yıllardır kasım ayının başlarında, kışın
habercisi gibi, bölücü terör örgütünün dillendirdiği eylemsizlik, tek taraflı ateşkes, barış süreci. Bunun
örneklerini geçmişte her yıl yaşadık. Hele bir Habur resitali var ki hepsine bin çeker.
Bölücü terörü örgütünün barış, eylemsizlik, ateşkes başvuruları kış başlarken başlıyor, baharla
birlikte sona eriyor. Kasımpatı çiçeği gibi, kasım ayı gelmesiyle, kar yağmaya başlayıp yollar geçit
vermeyince başlıyor, Bahar ayları geldiği, karlar eriyip yollar açılınca kasımpatı çiçeği soluyor, barış
süreci, eylemsizlik, ateşkes yalanları sona eriyor.
Geçmişte hep böyle oldu yine böyle olsun demiyorum. Başlatılan yeni süreç istenilen neticeyi
verir, akan kan durur, hayatının baharındaki civanmert delikanlılar sıra sıra tabutlar içerisinde baba
ocaklarına gelmez. Anaların yüreği dağlanmaz. Kınalı kuzular kara toprağa verilmez. Bütün ümit ve
temennimiz bu istikamettedir.
Kanın durdurulması adına girilen bu yolda başarı yakalanırsa alkışlarız. Hezimetle sonuçlanırsa
dünyanın sonu değildir. İlle de olacak diye geri dönüşü olmayacak ödünler verilmemelidir.
Diğer taraftan, şöyle şöyle olursa memleket bölünür, vatan elden gidiyor, ülkeyi parçalara
ayırıyorla,memleketin bütünlüğüne ömür biçecek kadar, vehimlere kapılmak, niyet okumanın da pek
manidar olduğunu düşünmüyorum.
Geçen hafta içerinde Toros Üniversitesinde görevli bir bilim adamı Prof……. Güneydoğuda
yaptığımız bir araştırmada çok ilginç sonuçlarla karşılaştık diyerek şu ifadelerde bulundu. Yapılan
ankette, Türkiye’den ayrılmak ister misiniz? sorusuna, deneklerden yüzde sekseni kesinlikle ayrılmak
istemedikleri yönünde cevap verirken, yüzde yirmilik bir bölümünün ayrılma yönünde beyanda
bulundukları görülmüştür. Batı bölgelerindeki insanımıza, Kürtler ne yapmak istiyor tarzındaki soruya,
yüzde seksenlik bir bölümünün ülkeyi bölmek istiyorlar cevabını vermiştir.
Farkı bölgelerimizdeki algı ve olgunun ne kadar farklı olduğunu gösteren bir araştırma sonucu
olduğu için almak istedim.
Ayrılmak, ayrı devlet olmak akıl karı değildir. Bin yıldan beri bir arada yaşamış, beraber omuz
omuza vatan müdâfasında bulunmuş, beraber bu topraklar uğruna toprağa düşmüş, beraber gülmüş,
beraber ağlamış. Kız alıp kız vermiş, evlilik bağlarıyla birbiriyle akraba olmuş. Evlilikler sonucunda
oluşan akrabalıkların beş milyonun üzerinde olduğu belirtiliyor sağlam kaynaklar tarafından. Kürtlerin
güneydoğudan iki katı batı bölgelerine yerleşmiş, İstanbul, İzmir, Mersin Adana gibi illerde iş kurmuş
aş tutmuş, aynı dine inanmış, aynı mâbette aynı kıbleye dönmüş, aynı anda Allah’ın divanında saf
tutmuş bu insanları mümkün değildir.