Kıymetli Okurlar, 

Akademik çalışmalarım için veri toplamak amacıyla Karadeniz’in en güzel şehirlerinden biri olan Sinop’un cennetten bir parça gibi olan kasaba ve köylerinin birçoğunu gezme imkânı buldum. Bu gezilere uzun mesai saatleri ayırır iken öncelikli amacım ağız araştırmalarım için derleme yapmaktı. Ancak bu süreçte folklorik anlamda oldukça detaylı veriler biriktirmeyi de ihmal etmedim.

Fark ettim ki zengin bir kültür hazinesine sahip olan Sinop, doğasıyla olduğu kadar insanlarıyla ve onların hikâyeleriyle de eşsiz ve cezp edici özellikler barındırıyor. Bu kıymetli insanların farklı hikâyelerini dinlemeye, kaydetmeye ve anlatmaya değer buldum. Bu tarihten itibaren Vitrin Haber gazetesi okurlarıyla bir yazı dizisi halinde Sinop’un içinden derlediğim insan hikâyelerini paylaşmaya karar verdim. 

Yazı dizimizde sizlere tanıtmak istediğim ilk kişi: Ecevit; Boyabat'ın Gökçeağaçsakızı köyünde 1975 yılında dünyaya gelmiş. Beş kardeşin en büyüğü olan Ecevit'in anne adı Cemile, baba adı Ali'dir.  1974'te Kıbrıs Barış Harekâtında gösterdiği başarıdan dolayı kendisine Bülent Ecevit'in adı verilmiştir. Ecevit, doğduktan sonra ateşli bir hastalık geçirmiş ve âmâ olmuştur. Daha sonra köylünün yardımlarıyla tedavi olmuş ve görme yetisinin az da olsa kazanabilmiştir.

Çevreden yaptığımız soruşturma ve derlemelere göre Ecevit, gençliğinde Ayşe adında bir kıza âşık olur; fakat kızı ona vermezler. Daha sonra kız, Ayancık'ın Çangal tarafına gelin gider. Bunun üzerine aklını yitiren Ecevit, Sakız'daki Ayancık yol ayrımında yaz, kış, yağmur, kar, çamur demeden ayakta Ayşe'nin döneceği günü bekler. Ecevit, Çangal yolundan gelen geçenlerin zamanla ilgisini çeker ve sevgisini kazanır. Geçenler boş geçmez, ona yiyecek içecek verir. Kamyoncuların yöresel deyişle "gardaşluğu" olur.

Sıcaklığı, samimiyeti, fotoğraflara da yansımış olan güler yüzüyle hem yörede yaşayanların hem de yoldan geçenlerin kalbini kazanmıştır. 

Kimi zaman yoldan geçen vatandaşlar kendisiyle iletişim kurmak isterler. Ecevit’in aşk hikâyesi yöre halkı tarafından az çok bilindiği için bazıları  "Artık bekleme, Ayşe gelmez."  şeklinde cümlelerle Ecevit’e laf atmalarına karşın o adeta halk edebiyatındaki umudunu ve sabrını asla yitirmeyen kahramanlar gibi "Gelecek, gelecek! " şeklinde kızarak cevap verir.

Âşık olmak kimi zaman “mecnun” olmakla sonuçlanır sevgili okurlar. Teselli odur ki Ecevit gözlerindeki umudu ve sevgiyi hiç kaybetmemiş olacak ki bizlere hâlâ gülümseyebilmektedir. 

Ecevit’in en çok bulunduğu mevki “Âşık Ecevit’in Yeri” olarak anılmakta ve tanınmaktadır. Yolunuz düşerse kendisine sevgiyle selam ediniz. 
Haftaya bir başka insan hikâyesinde buluşmak dileğiyle… 

Doç. Dr. Ergün ACAR 
Sinop Üniversitesi 
Fen-Edebiyat Fakültesi