Içinde bulunduğumuz bilgi çağının ortaya çıkardığı değerlerden olan "Sosyal sorumluluk" konusunda herkes elinden geldigince birseyler yapıyor. Kimi fakir fukaraya yardım ediyor, kimi öğrencilere kimisi sokak hayvanlarina... Şu anda en önemli sosyal sorumluluk projesi kan dökülmesini sona erdiren "Çözüm Sürecine" sahip çıkmak ve sürdürmektir.

Dünyanın tüm coğrafyasında ırksal grupların genleri arasındaki farkın en fazla yüzde altı olduğu ortaya konulmuştur. Kutuplarda bir igloda yaşayan Eskimo ile Afrika ormanlarında yaşayan bir pigme arasında ki maksimum fark bu kadar. Aynı coğrafyalarda yaşayanlar arasında ki fark ise çok daha eseri miktarda.  Tarih boyunca insanlar arasında evlilikler yoluyla gen alışverişi olmuş ve insanlarda ayrı ayrı biyolojik ırklar oluşturmamışdır. Biyolojik olarak insan tek bir ırk olarak kabul edilmektedir. Birbirinden farkından çok benzerliği olan ırklar bahane tutularak dökülen kanların hesabını kimse veremez.

Kendi kültürümü yani Türk kültürünü çok seviyorum. Atalarımızdan gelen tüm kültürel öğelerimiz benim için çok değerli. Keşkekten davul zurnaya, turkulerden destanlara Türk'e dair değerler benim için çok önemli ve vazgeçilmez. Ancak bu durum benim etnik merkezci bir felsefe izlememi gerektirmiyor. Başka dil konuşan, başka kültürlere sahip insanların yaşadığı gerçeğini görmezden gelemem. Benim kültürüm kadar diğer kültürlerde değerlidir. Kendi kültürümüzü yuceltirken başka 
kültürleri alt kültür olarak tanımlayip aşağılarsak bu durum bizi ırkçılık noktasına taşır. Benim kültürüm bana ne kadar değerli ise başka bir kültür de sahip olan için o kadar değerlidir. Kültürel farklılıklar üstünlük yada aşağılık konusu değil ancak zenginlik olarak değerlendirilebilir. Çevre kosullari kültürün biçimlenmesinde önemli rol oynar. Başka kültürleri değerlendirirken kültürel görecilik gözlüğüyle bakabilmeli ve o kültürü geliştiği kendi koşulları içerisinde değerlendirip empatiyle yaklaşabilmeliyiz. Aksi takdirde etnikmerkezci kafa yapısı bizi derin yanlışlar içeren kafatasçılığa götürür. Ister Türk olun, ister Kürt, Ermeni yada Rum... Devlet  tüm kültürlerin yaşayabilmesi icin gerekenleri yapmalı ki herkesin devleti olsun. Birlikte yaşamanın sembolü olsun.

İnsanlık alemi "kil tabletlerden" "tablet bilgisayarlara" geçiş yapmayı başardı ama insanların birbirini öldürmesini bitirmeyi hala başaramadı. Benim tercihim insanlar yaşasın. Insan yaşamı kutsaldır. Bu anlamda çözüm sürecine destek vermek boynumuzun borcudur. Bu topraklardan çok uygarlıklar geldi geçti. Bu kadar acının üzerine ölümlerin hala devam etmesi kabul edilemez.

Sosyal meselelerimizin çözümünde hoşgörü ve uzlaşma en temel değer olmalıdır. Hoşgörüye dayanan çoğulcu kültür , ancak demokratik ve katılımcı yapılanmalar içinde gerçekleşir. Toplumumuzda hoşgörü ve uzlaşmadan nasibini almamış katı mutlakçı bireyleri sıklıkla görüyoruz. Onlara Kim Jong Un gibi bir lider önderliğinde mutlu bir hayat diliyorum.

Gezi olaylarında meselenin ağaç olmadığını hepimiz biliyorduk. Yalova'da yaşanan olaylar sembol siyaseti yurutenler açısından bir yol kazası olmuştur. Ses çıkmamasına şaşırmamak lazım. Ancak bu durum samimiyet testinden geçememek olarak tarihe not dusulmustur. Bundan sonra gizli siyasi emeller için herhangi bir olay sebep gösterilerek toplumu harekete geçirmek kolay olmayacaktır. Sembol siyasetiyle toplumu kışkırtarak netice almak yerine hizmet siyasetiyle kitlelerin gönlünü kazanmaya çalışmak gerekir. Toplumsal hareketlere destek ve katılım konusunda artık daha uyanık olup iyice ölçüp biçip kendimizi kullandirmamiz, meseleleri iyice analiz etmemiz ve buna göre tavır belirlememiz gerekir. Toplumu zihnimizde kamplara ayırarak birbirine düşman kitleler oluşturmaktan vazgeçmeliyiz. Her insan, her vatandaş olduğu gibi çok değerlidir. Toplumun herhangi bir en küçük birimi için dahi 

Siyasal katılma yollarını tıkamak acı ve gözyaşından başka bir şey getirmeyeceği tüm dünyada defalarca test edilmiş bir gerçektir. Hoşgörü ve empatiyle olaylara bakabilmeliyiz.

Yazıyı ve kil tabletleri bulan ve insanlığın önünü açan bu topraklar şimdilerde gözyaşının ve acının toprağı oldu. Kendi iç kavgalarımız nedeniyle medeniyetler yarışında en arkada kaldık. Bizim yazımız, kil tabletimiz öylece kaldı elin oğlu tablet bilgisayara çevirdi, dünyayı parmağında oynatıyor. Artık uyanalım ve kavgayı bitirecek çözümlere odaklanalım.

Geçenlerde evde  isim şehir oynuyorduk. Rumeysa M harfi ile şehire Manastır yazmış. Annesi " Kızım Türkiye'den yazsana, Manastır da neymiş" deyince iç çekerek, yeniden büyük ülkemizi hayal ederek "Orası da Türkiye hanım" dedim. 

 Hoşgörü içerisinde, kültürel zenginliklerimizin farkına varacağımız ve tüm kültürlerin kendini yaşatabilmesini sağlayacak açılımlarla yeniden büyük ülkemizi birlikte kuracağız. Birilerini itip, kakarak, yok sayarak değil...