1-Oruçlu iken ilaç kullanmak, aşı ve iğne yaptırmak: Ağızdan alınacak hap, şurup ve pastil gibi şeylerin orucu bozacağında görüş birliği bulunmaktadır. Çünkü bunlar doğrudan mideye inmekte, esasen tedavi amaçlı olsa bile dolaylı olarak beslenme niteliği de taşımaktadır.
Göze, burun veya kulağa damlatılan ilâcın orucu bozup bozmayacağı konusu ise tartışmalıdır. Kimi âlimler, göze damlatılan ilâcın orucu bozmayacağı, kulak ve burna damlatılanın bozacağı görüşünde ise de; bunlardan burun içinin yemek borusuyla ve mideyle doğrudan bağlantısının bulunduğu, gözün dolaylı olarak boğaza açıldığı, kulağın ise mideyle böyle bir bağlantısının bulunmadığı düşünülürse, bunlardan sadece buruna konan ilâçlar hakkında ihtiyatlı olmak gerektiği sonucu çıkar. Böyle olunca, burna enfiye çekmek, boğaza inecek şekilde bol miktarda su çekmek gibi davranışlar orucu bozar. Bu organlara konan ve tamamen tedavi amaçlı ilâç ve damlalar ise orucu bozmaz. Çünkü bu son sayılan davranışın yeme ve içme, yani beslenme ve oruca karşı direnç kazanma faaliyeti sayılması isabetli olmaz.
İğne yaptırma meselesine gelince: Deri altına veya adaleye zerk edilen veya damardan yapılan iğnenin orucu bozup bozmayacağı konusu, ilk fakihlerin, yaralayıp vücuda giren bıçak vb. katı cisimler ile derin yara üzerine sürülen merhemin orucu bozup bozmayacağına ilişkin tartışmalarına göre belirlenmeye çalışılmıştır. Şöyle ki;

a) Ebû Hanîfe'nin
"derin yara üzerine sürülen ve karın veya beyne ulaşan ilâcın/merhemin orucu bozacağı" yönündeki görüşünü alanlar, iğneyle vücuda bir şey zerk edilmesi durumunda orucun bozulacağını ileri sürmüşlerdir. Bu görüşte hareket noktası, tabii yollar dışından da olsa vücuda bir şeyin girmiş olmasının orucu bozacağı fikridir. İğne veya damar yoluyla alınan ilâç, serum veya aşı vücudun içine akıtılmış olmakta ve bütün vücuda yayılmaktadır. Beslenme sayılıp sayılmayacağı tartışılsa bile, bunların vücudu güçlendirdiği ortadadır. Bu şekilde alınan ilâç, gerek ağızdan alınsın gerekse iğneyle zerk edilmiş olsun, hiçbir şekilde kefaret gerektirmese de orucu bozar ve kazayı gerektirir. İlâç almak veya iğne yaptırmak durumunda olan kimselerin ya o gün oruç tutmamaları ya da ilâç almayı ve iğne yaptırmayı sahur ve iftar vakitlerine almaları gerekir.

b)
Buna mukabil Ebû Yûsuf ve Muhammed'in "derin yara üzerine sürülen merhemin orucu bozmayacağı" yönündeki görüşünü esas alanlar ise iğneyle vücuda bir ilâcın zerk edilmesi durumunda orucun bozulmayacağını söylemişlerdir. Ebû Yûsuf ve Muhammed, oruca "normal yollardan vücuda bir şey almaktan kaçınmak" şeklinde bir anlam yükledikleri için yaraya sürülen merhemin, karna veya beyne ulaşmış olmasının bir önemi olmayacağını, dolayısıyla bu durumda orucun bozulmayacağını söylemişlerdir. Eskiden fetvahane ve daha sonra 1948 yılında Ezher Üniversitesi Fetva Komisyonu; tabii delikler dışından vücuda giren bir şeyin orucu bozmayacağı yönünde fetva vermiştir. Çünkü bu tedavi yönteminin, ağız yoluyla ilâcın yutulmasına benzemediği açıktır. Bu noktadan hareketle, astım ve nefes darlığı sebebiyle ağıza sıkılan spreyin zerrecikler halinde içeri gittiği doğru olsa bile bunların akciğerden öteye geçmediği ve mideye ulaşmadığı, gıda ve susuzluk giderme özelliği de taşımadıkları; bu sebeple bunların da orucu bozmayacağı ileri sürülmüştür. Ayrıca belli hastalıklara karşı korunmak maksadıyla yapılan aşıların hükmünde de tartışma bulunmakla birlikte, bu tür aşılarla vücuda mikrop verilerek bağışıklık kazandırmaya çalışıldığı, dolayısıyla bunların beslenme amaçlı olmadığı söylenerek oruca zarar vermeyeceği görüşü ağırlık kazanmıştır.

Hangi görüş alınırsa alınsın, burada insiyatif, tercih, karar ve tabii ki sorumluluk mükellefe ait olacaktır. Söz konusu olan şey bir ibadettir ve Allah rızası için yapılmaktadır. Bu bakımdan, oruç tutan bu şuurdaki insanların gerekmediği halde, hiç açlık, susuzluk ve sıkıntı hissetmeden oruç tutmak için bu yola tevessül edeceklerini düşünmek son derece anlamsızdır. Çünkü aklı olan herkes gayet iyi bilir ki içeriği boşaltılmış ve anlamı yozlaştırılmış ve göstermelik hale getirilmiş bir ibadetin hiçbir faydası olmadığı gibi, böyle yapan kişi sonuçta sadece kendi kendisini kandırmış olacaktır. Esasen dinimiz hasta olan veya tedavi sürecinde olan kişilerin oruç tutmamasına ruhsat vermektedir. Bu bakımdan ilâç kullanmak veya iğne yaptırmak durumunda olan kimseler, hem iyi bir tedavi görüp sağlığına kavuşmak, hem de ibadetlerini ileride huzûr-ı kalp ile ve içe sinerek yapabilmek gayesiyle tedavileri tamamlanıncaya kadar oruç tutmayabilirler. Bu tamamıyla kendilerinin karar vereceği bir konudur. Bununla birlikte bu kimseler, ramazan ayında herkesle birilikte oruca devam etmeyi arzu ediyor ve bu ibadet ayının manevi havasından kopmak istemiyorlarsa, oruç için başka bir engelleri de yoksa ikinci grup fakihlere ait olan ve ağırlıklı bulunan fetvayı esas alabilir, oruçlu oldukları halde tedavi ve aşı amaçlı iğneleri yaptırabilirler. Dışarıdan verilen bir ilaç mide ve beyne ulaşırsa Hanefi ve Şafi fakihlerince oruç bozulur. Hukne yoluyla bağırsaklara ilaç ve su verilmesi de böyledir. Zaruret ve sıkıntı halinde kullanılırsa gününe gün kaza gerekir. Zaruret yoksa iğne ve ilaç kullanma işinin iftardan sonraya bırakılması gerekir.(TDVİ  c. 1,shf.409.410)

2-Kan aldırmak.
Hanefi ve Şafi mezheplerine göre oruçlu iken kan vermek orucu bozmaz. Buhari, Süneni Ebi Davud,Nesai ve Tirmizi de Peygamber Efendimiz  (s.a.v)’in bizzat kendisinin oruçlu iken kan aldırdığı kayıtlıdır.(Din Görevlisinin el kitabı s. 322)

3-Oruçlu iken yıkanmak meselesi:
Ramazan ayında oruçlu iken kişinin sıcak tesiri ile hâsıl olan ağırlığı gidermek güç ve tazelik kazanmak için yıkanması –ev banyoları, ırmak ve deniz müsavidir-başına su dökmesi, ağzına su alması, burnuna su çekmesi kerahetsiz olarak caizdir, oruç bozulmaz. Ancak boğazından aşağı su kaçmış bulunursa oruç bozulur ve bayramdan sonra kaza edilir. Fıkıh kitaplarımızdan olan ibni Abidinde deniyor ki;’’Abdest almanın dışında ağzında su çalkalamak, burnuna su çekmek, serinlemek maksadıyla yıkanmak kerahetsiz caizdir. Bu Ebu Yusuf’un görüşüdür. Fetva da bu kavil ile verilir. Zira Resulullah Efendimiz (s.a.v)  oruçlu iken sıcak dolayısıyla mübarek başlarına su dökerlerdi. İbn-i Ömer (r.a) oruçlu iken elbisesini ıslatıp bürünürlerdi. Bunlar oruç ibadetini yerine getirmek ve arız olan tabi sıkıntıyı gidermek gayesiyle yapılırdı.(Ömer Nasuhi Bilmen B.İ.İ. Oruç Kitabı shf.292 Madde 94)

Not:
Oruçlunun normal temizlik için veya cünüplükten temizlenmek için yıkanması mekruh olmamakla birlikte, serinlemek maksadıyla yıkanması oruç esprisine aykırılık gerekçesiyle mekruh sayılmıştır.(TDVİ.c.1,shf.406)  

d-
Oruçlu iken zamanımızdaki sakızları çiğnemek orucu bozar.

e-
Dişlerin kendiliğinden kanaması halinde, kan tadı duyacak kadar olur ve bilerek yutulursa oruç bozulmuş olur, fakat farkına varılmadan yutulursa oruç bozulmaz.

f-
Esans kullanmak, koklamak oruca zarar vermez.

g-
Abdestten sonra ağızda kalan ıslaklık tükürdükten sonra yutkunulursa oruca zarar vermez.

Devam edecek...