Prof. Dr. Demir, yaşanan kuraklık, zirai don, dolu ve fırtına gibi aşırı hava olaylarının sadece ürün miktarını değil, kaliteyi de ciddi şekilde düşürdüğünü söyledi.
Türkiye başta olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde, tarımda 2025 yılının "felaketler yılı" olarak anılmaya başlandığı ifade eden Prof. Dr. Yusuf Demir, "Yılın ilk 6 ayında tarım alanları kuraklık, zirai don, dolu, fırtına, aşırı yağış ve diğer felaketlerin etkisi altında kalmıştır. Ülkemizde ilk ve en etkili süreç kuşkusuz ki 9-13 Nisan tarihlerinde yaşanan zirai dondur. Bu yılın ilk 6 aylık döneminde, kuraklık, 3 defa zirai don, dolu yağışı, fırtına ve daha birçok doğal afetle karşı karşıya kalan tarım ürünlerinde büyük zarar oluşmuştur. Ülkemizde ilk olarak 21-25 Şubat tarihlerinde Adana, Mersin ve Hatay’da etkili olan zirai dondan sert çekirdekli meyveler, patates, marul, limon, portakal, sera ürünleri, buğday, arpa, mısır olmak üzere çok ürün zarar görmüştür. İkinci olarak 21-22 Mart’ta Ege Bölgesi’nde yaşanan zirai dondan üzüm bağları, erkenci çeşit meyveler ciddi zarar görmüştür. Asıl büyük felaket 9-13 Nisan tarihlerinde yaşanan zirai don ile gerçekleşmiş, yaklaşık 65 ilde etkili olan bu zirai don felaketinden meyveler başta olmak üzere ekili, dikili birçok ürün zarar görmüştür. Zirai dondan en çok zarar gören meyvelerin başında, armut, ayva, badem, ceviz, elma, erik, fındık, kayısı, kiraz, limon, mandalina, nektarin, portakal, şeftali, üzüm ve fıstık gelmektedir" diye konuştu.
İlk tahminlere göre Malatya’da kayısıda yüzde 90 hatta yüzde 100 zarar gören yerler bulunduğunu, diğer ürünlerde de kayıpların olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yusuf Demir, "Fındıkta 450 rakımın üstü yerlerde zarar yüzde 50, rakım yükseldikçe zarar da büyümektedir. Türkiye’nin dünyada üretimde ve ihracatta lider konumda olduğu sultaniye kuru üzümünde zarar yüzde 70-80 seviyelerinde olması hesaplanmaktadır. Niğde ve Karaman’da elmada zararın en az yüzde 70 olduğu tahmin edilirken, bu zararın Isparta’da yüzde 50 seviyesinde olması beklenmektedir. Şubat, mart ve nisan aylarında görülen don, mayıs ayında birçok ilimizi etkileyen dolu yağışı ve aylardır süren kuraklık afeti ülkemizde tarımsal üretimi önemli ölçüde etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir. Ülkemizde kış yağışları mevsim normallerinin yüzde 32, geçen yılki kış yağışlarının ise yüzde 27 altında meydana gelmiştir. Yağış azlığının yanı sıra kış aylarında sıcaklıklar da mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşmiştir. 2025 yılı ocak ayı son 55 yılın en sıcak 3’üncü ocak ayı olmuştur. Kış aylarının kurak ve sıcak geçmesi sebebiyle ilkbahar yağışları kritik hale gelmiş, ancak ilkbahar yağışları da ülkemizin pek çok bölgesinde istenilen seviyede gerçekleşmemiş ve tahıllarda verim kayıpları meydana gelmiştir. Yaz aylarını yaşadığımız dönemde maalesef yağışlar oldukça yetersiz düşmekte, son yılların en sıcak günlerini yaşamaktayız. Bu süreç sonucunda ülkemizin tahıl depolarından biri olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde buğday, arpa ve mercimekte yaklaşık yüzde 80’e yaklaşan verim kayıpları görülmektedir. Belli bölgelerimizde çiftçiler üretilen ürünün maliyetleri kurtarmaması nedeniyle tarlasına biçerdöver sokamamıştır. Konya’da yapılan arpa hasadında dekara verim 250-300 kilogram arasında beklenirken 50 ila 150 kg arasında değiştiği görülmüştür. İç Anadolu’da üretilen ve hasadı başlanan tahıl üretiminde önemli düzeyde verim kayıplarının olduğu gözlenmektedir" şeklinde konuştu.
"Bitkisel üretimde düşüş"
Sebze ve meyvelerde yaşanacak düşüş ve artıştan örnekler veren Yusuf Demir, "İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri Türkiye buğday üretiminin yüzde 55’ini, arpa üretiminin ise yüzde 61’ini karşılamaktadır. Böylesine önemli üretim bölgelerinde yaşanan verim kayıpları endişe vericidir. Yalnızca bu bölgelerde değil ülkemizin birçok bölgesinde çiftçilerimiz tarımsal kuraklıkla karşı karşıya kalmışlardır. Kuraklık neticesinde verim düşmekte, bu da çiftçilerimizin gelirlerine yansımaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ilk tahminlerine göre, 2025 yılında bitkisel üretimde genel bir düşüş yaşanacağı hesaplanmıştır. İlk tahminlere göre tarla ürünlerinden tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 5,3, sebzelerde yüzde 1,7, meyveler, içecek ve baharat bitkilerinde ise yüzde 24,4’lük azalma beklendiği bakanlık açıklamalarında görülmektedir. Ancak her geçen gün etkisini artıran küresel iklimin olumsuz etkisi nedeniyle ülkemiz tarımsal üretimdeki düşüşün daha da yüksek olabileceği tahmin edilmektedir. Bu hesaplamalara göre sebze üretiminde domates yüzde 5,7, salçalık kapya biber yüzde 3,7, taze fasulye yüzde 4,5 azalırken, karpuz yüzde 3,5, kuru soğan yüzde 2,6 ve patlıcan yüzde 3,3 oranında artış göstereceği tahmin edilmektedir. Meyve üretiminde ise elma yüzde 38,7, şeftali yüzde 32,1, kiraz yüzde 55,7 ve üzüm yüzde 18,6 oranında düşüş yaşanacağı hesaplanmaktadır. Turunçgillerden mandalina yüzde 0,6 artarken, portakal yüzde 12,4 ve limon yüzde 20,9 azalacağı ifade edilmektedir. Zeytin üretimindeki yüzde 40’lık keskin düşüş ve sert kabuklu meyvelerde fındık yüzde 27,5, ceviz yüzde 27,7, Antep fıstığı yüzde 54,6 oranında azalacağı yönündeki tahminler tüm tarımsal üretim üzerine iklim değişiminin etkisinin büyüklüğünü göstermektedir" ifadelerini kullandı.
"Türkiye’nin çok ciddi anlamda tarım politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor"
Türkiye’nin su kaynaklarında çok ciddi azalmalar meydana gelmeye başladığının altını çizen Demir, "Son aylarda birçok yerde su kesintilerine, su kısıntılarına gidilmeye başladı. Bu uyarıları baştan beri veriyoruz. Önümüzde 2 aylık süreç yine benzer iklim olaylarını yaşayacağımız bir süreç olarak görülüyor. Bu süreçte pek çok metropolde su krizimiz artarak devam ediyor. Önümüzdeki ayları rahat geçirmek için tedbirler almanın son eşiğindeyiz. İstanbul’da kişi başına günlük 200 litre, İzmir’de 220 litre, Ankara’da ise 246 litre su tüketildiğini görüyoruz. Halbuki Türkiye ortalaması yaklaşık 130 litre civarındadır. Bu metropollerde çok yüksek rakamlarda ulaşmış durumda. Bu da israfın ne kadar büyük boyutlara ulaştığını gösteriyor" değerlendirmesinde bulundu.
"Ben torunlarıma yaşanabilir bir gelecek bırakmak istiyorum, ya siz"
Prof. Dr. Yusuf Demir, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu süreçte en önemli tedbirlerden biri israfı azaltmaktır. Doğal kaynaklarımızın sürdürülebilirliği ve israfının önlenmesi temel politikamız olmalıdır. Gıda israfını önlemek için bireyler olarak daha bilinçli tüketim alışkanlıkları geliştirmeli ve toplum genelinde farkındalığı artırmalıyız. Bunun yanı sıra, yerel üreticileri desteklemek ve mevsimsel ürünleri tercih etmek de hem çevreye hem de ekonomiye katkı sağlayacaktır. Gıda güvenliğini sağlamak adına, uluslararası işbirlikleri kurmak ve kriz durumlarında hızlı müdahale edebilmek için etkili stratejiler geliştirmek de önemlidir. Bu süreçte, hükümetlerin ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği yapması, daha güçlü ve dayanıklı bir gıda sistemi oluşturmak için kritik bir adımdır. Herkes üzerine düşeni yapmalı, bilinçli tüketici olmaya özen göstermeli ve çevresini bu konuda bilgilendirilmelidir. Küçük adımların büyük değişimlere yol açabileceğini unutmadan, daha sürdürülebilir bir gelecek için her birey üzerine düşeni yapmalıdır. Bir damla suyun can olduğu gerçeği ile, yarınlara yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için insanlık ayağa kalkmalıdır. Hava, su ve toprak geleceğimizdir. Torunlarımızın yeşil bir dünyada, doğal gıdalarla buluşabilmesi için hep birlikte çözümler üretmeliyiz. Tahrip ettiğimiz doğamızı ya onaracağız, ya da yok olacağız. Ben torunlarıma yaşanabilir bir gelecek bırakmak istiyorum, ya siz. Bu zorluklarla başa çıkmak için sürdürülebilir tarım uygulamalarına yönelmek, yerel gıda üretimini desteklemek ve iklim dostu politikalar geliştirmek zorunlu hale gelmektedir. Küresel iş birliği ve yenilikçi çözümlerle bu sorunların üstesinden gelmek, küçük değişikliklerle büyük farklar oluşturmak mümkündür."