Depremde yıkılan binalardan ötürü yaklaşık 60 milyon ton moloz oluştuğu ve bu molozların sağlıklı bir geri dönüşümle ekonomiye geri kazandırılmasının mümkün olduğu belirtildi.

Kahramanmaraş merkezli depremin ardından deprem bölgesinde çalışmalarda bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammet Vefa Akpınar, depremde yıkılan binalarda yaklaşık 60 milyon ton moloz oluştuğunu kaydederek “Yaklaşık olarak 50-60 milyon ton depremde yıkılan binaların oluşturduğu molozu azaltmanın yanında ekonomiye katmanın başlıca yolu atık malzemelerin değerlendirilmesidir” dedi.

Prof. Dr. Muhammet Vefa Akpınar, deprem bölgesinde yaptıkları incelemede genellikle mühendislik hizmeti almamış binaların yıkıldığını da belirterek “15 katlı, camı dahi çatlamayan binalar da var. 40-50 yıllık olup, yıkılmayanlar da var. Bunlar da iyi bir mühendislikten geçmiş binalar” diye konuştu.

"Mühendislik hizmeti almamış binalar yıkılmış"

Yıkılan binalarda çoğunluğunda giriş katındaki kolonların zayıf olduğunu belirlediklerini kaydeden Akpınar, “Yaklaşık 2 hafta, gönüllü olarak Hatay/Antakya merkezde tespitlerde bulunduk. Yıkılan binalarda şunu gördük: Mühendislik hizmeti almamış binalar yıkılmış, almış birkaç tane bina ayaktaydı. 15 katlı, camı dahi çatlamayan binalar da var. 40-50- yıllık olup, yıkılmayanlar da var. Bunlar da iyi bir mühendislikten geçmiş binalar. 71 yapıda yaptığım gözlemlerde binaların yıkılma sebeplerin başında kiriş kolon bağlantılarındaki düşük mukavemetteki beton ve etriye sıklığın yapılmamış olması. Bunun başlıca sebebi binaların yetkin mühendislik hizmeti almamış olmalarından dolayıdır" ifadelerini kullandı.

"Teorik olarak yıkılan binaların molozlarının yüzde 100’ü geri dönüşümde kullanabilir"

Deprem sonrası ortaya çıkan yaklaşık 60 milyon tonluk bir moloz bulunduğunu ifade eden Akpınar "AR-GE grubumuzla 15 yıldır yaptığımız çalışmalarda atıkların yüzde 20-40’sini tekrardan konkasörlerden geçirilerek otoban, yol kaplamaları, lojistik merkezlerin ve havaalanları, içme suyu, sulama kanalları altyapılarında kullanılabileceğini araziyi birebir temsil eden hızlandırılmış yol test tesisindeki çalışmalarımızda tespit ettik. Atıkların bu tür inşaat altyapılarında kullanılabilmesi için öncellikli olarak ihale sözleşmesinde istenen teknik şartnamalere konması gerekmektedir. Bu konuda Karayolları Genel Müdürlüğü, DSİ, DHMİ gibi kurumların teknik şartnamelerini güçlendirmek için AR-GE grubumuz çalışmaktadır. Teorik olarak yüzde 100’ü geri dönüşüm olarak kullanabileceğini söylemekle beraber geri dönüşümün de bir maliyeti var ve bazen fayda maliyeti geçebilmektedir. Diğer yandan çevresel faydaları dolaysıyla uzun vadede faydası ağır basmaktadır” şeklinde konuştu.

Kalitesiz ve suluma yapılmamış betonlar

Kalitesiz betonun yanı sıra sulama yapılmamış betonların yıkımı kolaylaştırdığını belirten Akpınar, “ Kalitesiz beton üretimi yapılmış veya sulama yapılmamış betonlardan bahsediyoruz. Oldukça fazla miktarda demir kullanılmış olmasına rağmen, kolon kiriş bağlantı yerlerindeki edzez sıklığının az olduğunu tespit ettik. Biz 2010 yılından beri yıkılmış yapıları, geri dönüşümde nasıl kullanabiliriz diye araştırıyoruz. Birçok alanda kullanılabileceğini biliyoruz ama lojistik merkezlerinin, havaalanlarının, özellikle otoban ve demir yollarının alt yapılarında kullanılabileceğini biz ARGE grubu olarak tespit ettik. Çıkan molozlardan (özellikle kolon, kiriş) çıkacak malzemelerin konkasörlerden geçmiş, mıcır dane boyutlarına dönüşmüş malzemeleri kullanabileceğimizi deneysel olarak ispatladık. Yüzde 20’ sini kesinlikle kullanabiliyoruz. Bunun avantajı şu 10 ilimizde çıkan bu moloz yığınlarını yerinde üretimle beraber 50-60 km mesafeyi geçmeyecek şekilde uzaklıklara (ekonomik değerin olması için), bu bahsettiğimiz yapılarda yol, havaalanı alt yapıları vs. alt temel, temel ve taban zemin olarak kullanabiliriz. 300 bin tane bina yıkılmış. Çevresel sıkıntılar da yaşayacağız. Bu molozların içerisinde asbestostan tutun da, kimyasal maddeler üreten fabrikaların molozlarına kadar önemli miktarda çevresel problem yaşayacağız. Bunun tedbirleri gene alınacaktır, şüphemiz yok ama büyük bir alandan bahsediyoruz. ARGE grubumuzda önemli miktarda "Türkiye’de ilk defa" hızlandırılmış yol sisteminde deneysel çalışmalar da yaptık. Çıkan atık malzemelerin beton yolda, kendisine değil de altındaki tabakalarda kullanabileceğimizi yayınlarla da ispatladık ve verimli olduğunu düşünüyoruz. İleriki zamanlarda bu kalitede malzemeleri karayolları genel müdürlüğünün teknik şartnamesinde belirtilen şartlara uygun malzeme eskisi kadar çıkartılamıyor. Stoklar az çevre problemlerinin çok olduğu bir dönemde şu andaki atık malzemelerin kullanılması elzem. Bunların bire bir ölçekli deneyleri sadece ve sadece Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği hızlandırılmış yol tesisinde yapabiliyoruz. Bu konuda herhangi bir kurum veya üniversite böyle bir imkâna mevcut değil. Bize büyük bir avantaj sağlıyor. Avrupa’da, Amerika’da benzer sistemler yapılıyor” diye konuştu.

"Tarım arazilerin kaybedilmesinin çok ötesinde ciddi çevresel sorunları da beraberinde getirecektir"

Yıkılmış yapıların artıklarının temizlenmesi ve depolanması tarım arazilerine ciddi sorunlar getireceğini de kaydeden Akpınar, “Yıkılmış yapıların artıkları temizlenmesi ve depolanması tarım arazilerin kaybedilmesinin çok ötesinde ciddi çevresel sorunları da beraberinde getirecektir. Tarım arazilerine dökülen moloz yığınları yağmur sularıyla yeraltı sularına oradan da su kuyularına geçebilmektedir. Yaklaşık olarak 50-60 milyon ton depremde yıkılan binaların oluşturduğu molozu azaltmanın yanında ekonomiye katmanın başlıca yolu atık malzemelerin değerlendirilmesidir” dedi.

"Moloz yığınları ile ilgili detaylı bilgilendirme yok"

Çıkan malzemelerin nerelerde ve hangi kriterleri geçtikten sonra yeniden yol, lojistik ve havaalanı inşaat sahalarında kullanılacağı üzerine detaylı bilgilendirme olmadığını ifade eden Akpınar, “Teknik şartnameler moloz yığınından çıkan malzemelerin nerelerde ve hangi kriterleri geçtikten sonra yeniden yol, lojistik ve havaalanı inşaat sahalarında kullanılacağı üzerine detaylı bilgilendirme yok. Yapılarda kullanıldığı ve ’kaç yıl hizmet ettiği kaç yıl hizmet ömrü var’ üzerine bir çalışma yok. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün teknik şartnamesi sadece ocak sahalarından çıkan kaliteli malzemeleri göz önünde bulundurmaktadır. Moloz atıklarıyla ilgili detaylı bir bilgi mevcut değildir. Keza diğer kurumlarda da benzer durum var. İşte bizim çalışmamızın amacı bu açıklıkları kapatmaktır. Hızlandırılmış kaplama test tesisleri araziyi temsil etmeyen sıradan küçük numunelerin testleri yerine, gerçek arazi koşullarını birebir uygulandığı tesislerdir. Şu anda dünyada 40 merkezden birisi KTÜ’de kurduğum ve çalışma prensibi bakımında Avrupa’dakilerden çok daha kapsamlı olan sistem 2009 yılında kuruldu. Kurumlarla ortak AR-GE çalışma isteklerimize cevap karşılık verilmemesine rağmen inşaat sektöründeki firmaların ortak çalışma istekleriyle beraber TÜBİTAK projeleri dahil olmak üzere birçok proje tamamlanmıştır. Bu tür tesisler faydası uzun atık malzemelerin altyapı ve üstyapılarındaki uzun vadedeki performanslarının kısa sürede belirlenmesidir. Türkiye’de bu konuda kurumlar içerisinde üniversiteler dahil tek AR-GE merkezidir” diye konuştu.

Akpınar ile birlikte deprem bölgesinde görev yapan İnşaat teknikeri Hasan Tahsin Selim de “Hatay’daki çalışmamızda karot aldığımız malzemelerde olumlu sonuçlara rastlamadık. Kullanılan malzeme çok düşük bir malzeme. Demir olsun çimentolar olsun yapılan demir donatılarda ters bağlantılara rastladık. Zeminin daha elverişli olan yerlerde binaların yapılması daha uygun olacağı kanaatindeyiz. Çünkü yapılan zeminler tarıma elverişli olan yerlerde daha imara açılmış. Kullanılan çimento malzemeleri ve belediyelerin çoğunluktaki yapı denetimleri bu konularda daha duyarlı olması lazım” ifadelerini kullandı.

Kaynak: iha