Futbolla uzaktan yakından ilişkisi olmayanların yıllardır değişmeyen klişeleşmiş cümlesi şudur; ‘’ bu kadar konuşulacak ne var’’.
Aslında konuşulanlara bakınca neredeyse tüm yorumlar, yapılan analizler, yaşanan olaylar üç aşağı beş yukarı benzerlik gösteriyor. Hatta televizyonlarda her turnuva, lig, kupa maçları öncesi ve sonrası yapılan programların reklamlarında bile bir benzeşme söz konusu olmaya başladı ‘’konuşulmayanların konuşulduğu tek program’’ diye yapılan reklamların program başladıktan sonra diğerlerinden içerik olarak hiçbir faklılığı olmadığı hemen anlaşılıyor.
Yanı kısacası futbol özellikle ülkemizde ve bizim gibi henüz dünyanın sayılı ligleri arasında gösterilmeyen liglerde anlık, günlük, haftalık olarak planlanıyor, oynanıyor, yorumlanıyor. Aslında konuşulması gereken uzun vadede nasıl bir planlama yapılması gerektiği iken anı, günü, haftayı kurtarma çabası bu liglerin üst düzey ligler ve takımları ile boy ölçüşmesini tesadüflere bırakıyor.
Evet para futbolun can damarı, milyon dolarlar, milyon avrolar, milyon liralar üzerinden yapılan transferlerle oluşturulan takımların milyonları futbol izlemeye takip etmeye çekmesinden bunu net bir şekilde anlayabiliyoruz. Ama gözden kaçan bir nokta var ki tamda her şeyin konuşulduğu iddia edilen hiçbir yerde konuşulmayan bir nokta.
Ne kadar çok para harcanırsa o kadar iyi futbolcu alınabilir ve oluşturulan takımın içinde bu futbolculardan ne kadar çok olursa o takım en iyi takım olur mantığı bir yere kadar doğru, fakat yanlış olan ise sadece çok yetenekli oldukları için büyük paralar harcayarak aldığınız futbolcuların kendi başlarına başarılı olamayacaklarıdır. Oluşturduğunuz takımın antrenmanlarını yapacağı sahanın çimleri, kondisyoneri, idman sonrası kullanacakları tesisleri, maç yapmak için çıktıkları stadyumların zeminleri, taktik ve teknik olarak tüm bu yetenekleri tam kapasiteyle ortaya çıkaracak olan sistemi oluşturacak olan teknik direktörleri, hatta belki de en önemlisi bu kadar üst düzey futbolcuların oynadığı takımların maçlarını yönetecek hakemleri, en az transfer edilen oyuncular kadar önemsemeden oluşturulan hiçbir yapı bir önceki günden daha farklı olmayacaktır. 
Bu bahsettiğimiz koşulları gerçekleştirmiş veya gerçekleştirmeye yakın tüm ülke ve kulüpler zaten yıllardır tüm uluslararası kupa ve turnuvalara değişmeli olarak ambargo koymuşlardır. Bu ülke ve kulüplerde oynayan oyuncuların yaşları ilerledikçe yada ağır sakatlıklar geçirdikten sonra kendi lig ve kulüplerinde oynama şansları azaldığından biz ve bizim gibi liglere transfer olduklarına her yıl şahit oluyoruz. Evet bu oyuncuların tecrübeleriyle ve yetenekleriyle liglerimize kattıkları çoğu zaman tartışılmaz düzeydedir. Ancak bu durumda da Milli takım düzeyinde yapılacak olan maçlarda, ligimizin aslında hiç de düşünüldüğü kadar kaliteli olmadığı kaybedilmiş olan bir dört yıl söz konusu olduğunda ortaya çıkıyor.
Yani acil olarak yapılması gereken kulüplerin bir sezon için ayırdıkları bütçenin neredeyse yarısını harcayarak transfer ettiği bir oyuncunun şapkasından tavşan çıkarmasını beklemek yerine, parayı akılcı kullanarak, yapılacak olan bahsettiğimiz yatırımlar doğrultusunda kaybedilecek bir yıl hesabından çıkıp kazanılacak on yılların hesabı üzerinde kafa yormaya başlamaktır.
Bu sene Süper lig takımları,Galatasaray,Fenerbahçe ve diğerlerinin düştüğü durum ortadayken ve takımlarımızın Avrupa’da aldığı sonuçlar!!!düşündürücüdür.O zaman Portekiz liği takımlarından Braga gelir ve kendi sahadaki skor ile maçtı kafan önde terk edersin.Sonra Milli Takımımızdan başarı beklemekte ‘’şapkadan tavşan’’çıkarmaya benzer… Sonra ‘’Rüya takım’’ diye Medya’da şişirilen takımlarımızın hüsrana uğramasını yadırgamayalım.
Ders çıkarmasını bildiğimiz gün başarılarda uzun zaman içinde gelecektir.
Parayı veren düdüğü çalar şeklinde devam edersek Aziz YILDIRIM’ın düştüğü duruma düşersiniz.’’ Öyle değimli Samet’’ dersiniz TV karşısında ve söylediklerinizi onaylatmak içinde tercümanın omzunu morartırsınız…
Öyle değimli Aziz başkan….Ne kadar para o kadarda BEN  dersin …sonra.