Muharrem ayı hem İslam gelmeden önce hem de İslam geldikten sonra hep önemli olan aylardan biridir. Muharrem, Hicri takvimin ilk ayıdır. Sami dinlerde ve Yüce Dinimiz İslam’da özel bir yere sahip olan Aşure günü muharrem ayı içerisindedir.

Sözlükte “haram kılınan, yasaklanan kutsal olan, saygı duyulan” (1) anlamlarına gelen Muharrem, savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan biridir İslam’dan önce de bu ay muhterem kabul edilip, bu ayda savaşmak haram olduğu için muharrem ismi verilmiştir.(2)Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) hadis-i şeriflerinde haram ayların; Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep olarak zikretmiş (3) ve Yüce Rabbimizde Kuran-ı Kerimin değişik ayetlerinde bu aylara saygı gösterilmesini emretmiştir.(4)

Hz. Peygamber (s.a.v) Muharrem ayını “Allah’ın ayı” olarak nitelendirmiş ve ramazan ayından sonraki en faziletli orucunu bu ayda tutulan oruç olduğunu bizlere bildirmiştir.
(5)

Kameri aylardan Muharrem ayının onuncu günü ise, Aşure günüdür. Bu günde birçok Peygamberin hayatında önemli ve olumlu olaylar vuku bulmuştur. Sahih kaynaklarda zikredildiğine göre; Bu gün, Hz. Âdemin dünya yüzüne indirilmesine sebep olan hatası için tövbesinin kabul edildiği, Hz. Nuh’un gemisinin Cudi dağına oturduğu, Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulduğu, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın doğduğu, Hz. Musa’nın ve kavminin Firavun’un zulmünden kurtulduğu, Hz. Yakup’un oğlu Hz. Yusuf’a kavuştuğu gündür. Bu sebeple Aşure günü bütün dinlerde ve en son din İslam’da da önemli bir yere sahiptir.Nice Peygamberin hayatında olumlu ve önemli bir yere sahip olan Aşure günü, İslam tarihinde Hz. Peygamberin torunu olan Hz. Hüseyin ve aile fertlerinin 10 muharrem 61’de (10 Ekim 680) Kerbela’da şehit edildikleri bir gün olarak ta hatırlanmaktadır.Tarihin belirli bir kesiminde meydana gelen ve bizleri derinden etkileyen bu olay hakkında iyi düşünmek ve gerekli dersleri çıkarmak gerekmektedir. Bu husus hepimizin yüreğini dağlamakta ve derinden üzmektedir. Ama bu üzüntü bizleri bir ayrıma götürmemeli, intikam duygularının ortaya çıktığı bedenlerimizi tahrip ettiğimiz bir olaya dönüşmemelidir. Müslümanlara düşen görev, bu gibi olayların tekrar yaşanmaması için gerekli tedbirleri almak ve belli bir bilinci oluşturmak olmalıdır.

Muharrem ayının en önemli özelliklerinden biride Hicri takvime göre yılın ilk ayı olarak kabul edilmesidir. Hicri takvim Hz. Ömer tarafından hilafeti döneminde resmi takvim olarak kabul ve ilan edilmiştir.(6) Nitekim Hicri takvim İslam Tarihi açsından önemli hadiselerden biri olan Hicreti esas almaktadır. Ayrıca Hicretle beraber Hz. Peygamberin hayatını anlatan kitaplar, Kuran-ı Kerimde bulunan ayetler Hicretten önce ve Hicretten sonra (Mekke ve Medine devri) diye ikiye ayrılmıştır.

Hicret sözlükte;
terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek anlamına gelir. Terim olarak Dini sebeplerle bir yerden diğer bir yere göç etme ve özellikle Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye göç etmesi olayı anlamına gelmektedir.(7)

Hicret sadece Peygamberimizin hayatında vuku bulan bir olay değildir. Kuran-ı Kerim önceki peygamberlerin ve onlara inananların da hicret etmeye zorlandıklarını bildirir. Kuran-ı Kerimde Hz. İbrahim
“Doğrusu ben Rabbimin emrettiği yere hicret ediyorum” ifadesiyle hicret ettiği bizlere bildirilmiştir. Ayrıca, Hz. Lut, Hz. Şuayb Hz. Musa ve daha birçok peygamberin hicret ettiği bizlere gelen haberler arasındadır. Ayetler bize göstermektedir ki, Hicret olayı sadece belli bir döneme ait bir olay değildir. İnsanlığın varlığıyla beraber vuku bulmuş birçok önemli hadiseden biridir. Dünde meydana gelmiş bugünde meydana gelecektir. Önemli olan ise neden, nereye ve hangi niyetle hicret edildiğidir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’in hayatında vuku bulan hicret hadisesi ise İslam Tarihi kaynaklarında özetle şu şekilde ifade edilmektedir. Müşriklerin zulümleri yüzünden Mekke'de Müslümanlar barınamaz hâle gelmişlerdi. Bu sebeple 2'inci Akabe Bîatın’da Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanların Medine'ye hicretleri de kararlaştırılmıştı. Rasûlullah (s.a.s.) "Sizin hicret edeceğiniz yerin iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi." (8) diyerek Müslümanların Medine'ye hicretlerine izin verdi. 2'inci Akabe Bîatı, Peygamberliğin 12'nci yılının son ayı olan Zilhicce'de yapılmıştı. 13'üncü yılın ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret başladı. Mekke'den Medine'ye ilk hicret eden, Beni Mahzûm'dan Abdülesed oğlu Ebû Seleme, en son hicret eden ise Rasûlullah (s.a.s.)'in amcası Abbas’tır.

Kısa zamanda, Mekke'li Müslümanların hemen hepsi Medine'ye göç etti. Yalnızca Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ali'yi Rasûlullah (s.a.s.) Mekke'de alıkoymuştu. Hz. Ebû Bekir hicret için izin istediğinde, Rasûlullah (s.a.s.): "Acele etme, Allah sana hayırlı bir arkadaş verecek..." diyerek hicretini geciktirmişti.

Dâru'n-Nedve'de Hz. Peygamberimizin öldürülmesi kararı alınmış ve bu uygulanmaya konulmuştu. Müşriklerin bu korkunç plânını Yüce Rabbimiz Cebrâil (a.s.) vasıtasıyla Peygamber Efendimize haber verdi. Kuran-ı Kerimde bu hususa şöyle işaret edilmektedir. ‘’Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (9)

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) hicret etmeden önce Hz. Ali'yi çağırdı ve "Ben Medine'ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, hırkamı üstüne ört. Müşrikler beni yatıyor sansınlar, onlara bir şey sezdirme, Sabahleyin şu emanetleri sahiplerine ver” dedi. Hz. Ali, Rasûlullah (s.a.s.)'in yatağına yattı. Hz. Peygamber gece yarısı Hz. Ebubekir’in evine gitti. Sevgili Peygamberimiz ve Hz. Ebubekir evin arka penceresinden çıktılar ve Mekke'nin güneyine doğru ilerlediler. 1.5 saat (3 mil) mesafede Sevr Dağı'nın tepesindeki mağaraya vardılar.

Mekkeliler Peygamber Efendimizi ve Hz. Ebubekir’i aramak için yollara düştü ve onların saklandıkları yer olan Sevr’e geldiler. Hz. Peygamberimiz (s.a.s.) “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir” buyurarak Hz. Ebubekir’in tedirginliğini giderdi. Bu hususa Yüce Rabbimiz bir ayette mealen şöyle işaret etmektedir. “Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle berâber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz bir takım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (10) Kureyşin araması bitinceye kadar, (perşembeyi cumaya bağlayan geceden pazar gününe kadar) üç gün bu mağarada gizlendiler.
(Hicret hakkında dana fazla bilgi için bkz. Prof. Dr. İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, DİB.)

Rasûlullah (s.a.s.)'ın yola çıktığı Medinede duyulmuştu. Bu yüzden Medineliler, Rasûlullah (s.a.s.)'i karşılamak üzere her sabah şehir dışına çıkıp bekliyorlardı. 12 Rabiulevvel / 23 Eylül 622 Pazartesi günü yine öğleye kadar beklemişler, sıcak bastırınca ümitlerini kesip dönmüşlerdi. On iki gün süren yolculuğun sonunda Sevgili Peygamberimiz ve Hz. Ebubekir Medine’ye vardılar. Bu esnâda bir iş için evinin yüksek kulesinden etrafı seyreden bir Yahûdî, beyazlar giyinmiş bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğunu gördü ve yüksek sesle: İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor, diye haykırdı.
(Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi c.1, s.155-166)

Hicret sadece bir yerden bir yere göç etmek anlamında anlaşılmamalıdır. Nitekim. Sevgili Peygamberimizde bir hadisinde şöyle buyurmaktadır.
“Muhacir, Allah’ın yasakladığı şeyleri terk eden kimsedir.” (11) Bu sebeple yaşadığımız her nere olursa olsun, hayatımızı yüce Rabbimizin istekleri doğrultusunda bir hayat olarak sürdürebilmemiz, hatalarımızdan, yanlışlıklarımızdan,
isyanlarımızdan ve günahlarımızdan iyiliklere, doğruluklara, itaate ve sevaba doğru yol alabilmemiz elbette hem dünyamızın hem de ahiret hayatımızın hayırlara ulaşmasına sebep olacaktır.

Muharrem ayının bizlere hayırlar getirmesini, bu günlerde yapacağımız ibadetlerimizin kabul olmasını, Hicretin öneminin en güzel şekilde anlaşılıp hayatımızın her safhasına yansıtmamızı Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum. Ayrıca bu ayda Aşure gününde meydana gelen ve bizleri derinden üzen Sevgili Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi olayını aramızdaki kardeşliğin bozulmasına yönelik bir ayrım haline getirilmemesi, bu günlerde yapılacak anma törenlerinde İslam Dininin haram kıldığı şeylere başvurulmaması gerektiğini ifade etmekte fayda görüyoruz. Hepimiz aynı Rabbe iman eden, aynı Peygamberi kabul eden, aynı kitabı benimseyen ve aynı kıbleye yönelen Müslümanlarınız. Tarihin bir devrinde yaşanmış bu gibi üzüntü verici olaylardan gerekli dersleri çıkarmalı ve aramızdaki kardeşliği pekiştirmeliyiz.

Konumuzu  bir ayeti kerimeyle bitiriyorum 
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kuran’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.” (12)

Hicri 1434. yılına 15 Kasım Perşembe günü girmiş oluyoruz.Hicri yılbaşınız mübarek olsun.Birliğimize,kardeşliğimize vesile olsun. Hayırlı, sağlıklı ve bereketli bir ömür geçirmeniz dileği ile…Selam hidayete tabi olanlara olsun.


1-TDV İslam Ansiklopedisi, “Muharrem” md. c. 31, s.4-5
2- DİB, Dini Kavramlar Sözlüğü, “Muharrem” md
3- Buhari, Megazi, 77
4- Bakara, 2/194, Maide,5/2
5- Müslim, Sıyam, 202-203
6- Sahih-i Buhar-i Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, DİB Yayınları, c.X, s.121
7- TDV İslam Ansiklopedisi, “Hicret” md. c. 17, s.458
8- Buhârî, 4/ 255
9-(Enfal, 8/30)
10- Tevbe, 9/40
11- Buhari, İman, 4-59
12- Al-i İmran, 103