KÜLTÜRÜMÜZDE MEZARET

Kültür ve inanç dünyasında birçok bilgiyi de ihtiva eden mezarlar zamane olası yaşantı biçimi hakkında bilgiler taşırlar. Ziyaret yeri, ziyaretgah yani ölünün gömüldüğü yer, makber manasını taşıyarak atalarımızı yerinde dualarımızla sevindirmek fırsatı verir. Mezar yerleri ve mezar taşları kültürün bir parçası olarak gelişerek bilhassa İslamın hakim olduğu beldelerde çeşitliliği, boyutları ve işlemeleri bakımından Anadolu da ayrı bir değeri vardır. Anadolu da yüzlerce çeşitliliği barındırarak eski mezar taşları geleneğine saygı duyarak sahip çıkarak var olan uhreviyati yaşatmışlardır. Anadolu mezarlıklarında saptanan en eski Türk mezar taşları, XI. Yy’ın son çeyreği ile XII. yy’a aittir. İznik’in ilk fetih dönemine ait mezar taşları ile Erzurum ve Van gölü çevresindeki mezarlıklarda bulunan mezar taşları bu zamane örnekleri olduğu kaynaklarca sahihdir.

Sanduka ve şahide olarak Anadolu Selçuklu devrinde iki kısma ayrılan mezar taşları zamane birçok kültürel bilgiyi de barındırmışlardır. Erzurum ve çevresindeki mezar taşları gri tüften oluşmuş olup genelde XII.yy ve XV. Yy’a aittirler. Kaynaklarca bilinen en eski sandukalar ise XIII. Yy’ın ikinci yarısına ait olup dikdörtgen prizma şeklinde bloklardır. Çifte minareli Medrese Müzesinde birçokları bulunan sandukaların biçimlendirilmiş baş ve ayak taraflarında kandil ve şamdan motifler vardır. Mamafih kitabesiz olan taşlar ise genellikle XIII. yy sonu veya XIV yy başına tarihlenerek muhafaza altına alınmışlardır. İslam da mezar taşı yapımının karşılanmıyor olmasına rağmen, eski Türk topluluklarının Müslümanlık öncesinden kala adetlerini uygulamayı sürdürerek mezar taşı geleneğini yaşattığı görülür.

Anadolu’da mezar yerlerimize önem verildiği gibi mezar taşlarımıza da özen gösterilmektedir ki bilhassa Ahlat, Van gölü çevresinde, Gevaş’ta, Malatya’nın eski Kırklar mezarlığı, Akşehir, Konya, Ankara, Sivas, Tokat, Bergama, Aydın, Tire, Milas, Tire vs. beldelerindeki birçok muhtelif eserler koruma altına alınarak Anadolu’nun inanç dünyasında mistik bir simgecilik kazanarak yüzyıllarca devam eden mezar kültürünü oluşturmuştur. Osmanlı dönemlerinde bilhassa ölünün yaşam tarzına uygun mezar taşları yazılarak uygun kitabeler işlenmiş olup bilhassa uzun ömürlü olmasına itimat edilerek ince el sanatıyla bu alanda ayrı bir sanat oluşturulmuştur. İlk dönemlerde tekniklerin belirgin biçimde gelişerek ayrıştığı görülür bazılarının da kökeni Asya’nın eski Türk kavimlerine kadar uzanmaktadır.

Araştırmacı Yazar-Tarihçi

Volkan Yaşar BERBER