Bütün varlıklar birer muammadır. Bu varlıkların başında insanoğlu gelir, insanoğlunun başında da kadınlar gelir. Analar gelir.



En değerli varlık insan olmasaydı Yüce Yaratan: “İnsanı en güzel varlık olarak yarattım, canlı ve cansız bütün varlıkları insanların emrine verdim, yerin altında ve üstünde sizler için her şeyi yarattım, arayınız, bulunuz,”der miydi?

Bu insanlar içinde; en güzeli kadınlar olmasaydı, Yüce Peygamberimiz: “Cennet anaların ayakları altındadır,” der miydi?

Erkekler bana kızmasın ama kıskançlıklarından uydurdukları, analar için söylenen “saçı uzun aklı kısa” sözünün iftira olduğunu bir iki örnekle anlatmaya çalışacağım.

Şeytan ile kadın

Şeytan ile kadın, akıl üzerine bahse girerler. İkisi de birbirlerinden daha akıllı olduklarını söylemektedirler. Şeytan kendine güvenmektedir. Kadına der ki:

-Sırayı sana veriyorum akıllı olduğunu ispat et. Kadın:

-Benim, senin gibi beceriksizlerle uğraşacak vaktim yok, bas git şuradan, der. Şeytan zafer kazanmış edasıyla;

-Gördün mü? Pes ettin, dediğinde kadın; elindeki şişenini kapağını açar ve şeytana uzatır:

-Becerikliysen içine gir de göreyim, diyerek şişeyi uzatır. Şeytan:

-Bu benim için çok kolay, der içine girer, kadın hemen kapağı kapatır ve şişeye hapseder. Bu şekilde şeytandan daha akıllı olduğunu ispatlamış olur.

Adam ile kadın

Çiftçi bir aile olan eşler,  aralarında iddiaya girerler. İkisi de diğerinden daha akıllı olduğunu iddia etmektedirler. Adam tarlaya çift sürmeye gidecektir. Hanımı o yokken gider iki kilo hamsi alıp eşinin çift süreceği tarlaya toprağın altına saklar.

Adam, ertesi günü tarlayı işlerken hamsileri bulur. Toplayıp, eve getirir ve tepsiye boşaltır. Hanımına tarlada hamsi bulduğunu söyleyince; hanımı görmemezlikten gelerek:

-Sen hayal görüyorsun, tepsi boş, aklını mı oynattın? Der. Adam, bunu ispat etmek için köy içine inip komşulara olayı anlattığında; hiç kimse inanmaz ama adamın “gelin görün” ısrarına dayanamayıp eve gelirler. Adam tepsiyi eline alıp gösterecek ama ne görsün, tepsi boş. Hanımına:

--Balıklar ne oldu? Diye sorduğunda hanımı komşulara:

- Ne olursunuz komşular, benim adam kafayı oynattı, ben tarladan balık topladım, diye bana boş tepsiyi gösteriyor, sonra da size gitti. Bana bir zarar verebilir. Size yalvarıyorum. Akıl hastanesine götürün, diye yalvarmağa başladığında; komşular kadına hak verip adamı hastaneye götürürler. Birkaç gün sonra; hasta olmadığını anlayan doktorlar, taburcu ederler. Adam, eve gelmiştir. Hanımı, o gelmeden tepsiye hamsileri doldurmuştur. Adam, hamsileri gördüğünde rengi gider, zar zor bir sesle;

-Hanım, tepside onlardan mı var yoksa iyi olamamış mıyım* diye söylendiğinde hanımı:

-Kadınlar mı akıllıymış, erkekler mi? İşte sana ispat ettim der.

Bu iki olay, kadınların erkeklerden daha akıllı olduğunu gösteriyor fakat benim anlayamadığım bir kısır döngü devam edip gidiyor. Buna ne demeli?

Gelin-Kaynana Mücadelesi

Allah, evlat verdiği müddetçe gelinler bir gün mutlaka kaynana oluyor. Allah ömür verdiği müddetçe gençler bir gün mutlaka yaşlanıyor. Gençken yerinde duramayanlar yaşlanınca, kalkıp bir bardak sularını çeşmeden alıp içmeğe güçleri yetmiyor. Bunun içinde peygamberimiz. “Kimin ana ve babası yanında yaşlanırlarsa onlara öf bile demesin” diyor. Yani büyüklere hizmette kusur etmesin emrini veriyor.

İlkokula gittiğimiz yıllarda; her sabah andımızı söylerken “büyüklerimi saymak” diye beş sene yemin ettik. Acaba , yarın gelin ve damat olduklarında; kaynana ve kayın babaya bir bardak su vermesi olur korkusuyla, ayaklarını havaya mı kaldırıyorlar yemin tutmasın diye.

Anneler gelin olacak kızlarını karşılarına alıp:

-Bak kızım, sakın ola ki, kayın pederin ve kaynananın değil aynı çatı altında; komşu apartmandan hatta aynı mahallesinden dahi ev tutma, gidip onlara hizmet mi edeceksin, aklını başına al. Düğünün olana kadar en güzel eşyaları aldır, aldırabildiğin kadar altın, bilezik aldır, en iyi kaloriferli ve lüks daireyi aldır, aldıramazsan kirayı kayınpederine ödettir. Sakın evlendikten sonra damadımı anne ve babasından uzaklaştır, yoksa sık sık evine misafirliğe gelirler, seni çağırırlar onlara hizmet etmek zorunda kalırsın, ben seni başkalarına hizmet etsin diye doğurup büyütmedim, diye nasihat eder.

Kendisi gelin aldığında:

Ben seni gelin diye aldım, yemeğimi yapacaksın, sabah erken gelip kahvaltımı yatağıma getireceksin, evimi temizleyeceksin, ütülerimi yapacaksın ….v.s uzayıp giden emirler. Kızına söylediklerinin tam tersi.

Hikâyeleri okurken ve akıllı olduklarını okurken sevinen bayanlar, son durumda kızmaya başladılar, bunun farkındayım. Yazdıklarım abartılı olabilir, fakat hayal mahsulü diyemezsiniz. Evet, bütün kadınlar bu şekilde mi? Elbette hayır. Kızı gelin olurken kızına:

-Bu güne kadar bir ailen vardı. Bundan böyle iki ailen ve iki evin olacak. Biz seni ne kadar seviyorsak eşini de ana ve babası o kadar seviyordur. Eşini seviyorsan, onun sevdiklerine karşı saygısızlıkta bulunma. Artık senin iki annen iki baban oldu. Eşinin anne ve babası da senin annen baban oldu. Yarın sende kaynana olacaksın, dünya etme bulma dünyasıdır. Sen büyüklerine nasıl davranıyorsan; yarın sende aynısını bulacaksın” diye nasihatte bulunanlar elbette var ve hatta şükürler olsun bu şekilde olanların sayısı %90 ların üzerinde.



-