Nejat MUALLİMOĞLU’nun Politikada Nükte isimli eserini şimdiye kadar okumadıysanız mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Mükemmel bir eserdir.
Tarihî, politik şahsiyetlerin, devlet adamlarının, şair ve yazarların içinde nüktedanlığı ile marûf birçok kişi vardır. Bunlar arasında 19. yüzyılda yaşamış devlet adamı Keçecizâde Fuad Paşa’dan söz etmemek noksanlık olur.
Ordu Vizyon gazetesi yazarlarından emekli tarih öğretmeni Kenan ÇAKMAK’ın “Gülmek ve Düşünmek” isimli makalesinden iktibas ettiğim Keçecizâde Fuad Paşa’nın birkaç nüktesini bilginize sunuyorum.
“Acıların, kültürümüzde ve geçmişimizde yeri ağırlıklı olsa da Türk insanı, mizahı sever, bu konuda yeteneklidir.
Nasreddin Hocamız burada aklımıza ilk gelen zirve isimdir. Hocamız mizah geleneğimizin tartışmasız sembolüdür.
19. yüzyılda bir de Keçecizade Fuad Paşa vardır ki, müthiş bir adamdır.
19. yüzyılın en etkili devlet adamlarından biridir. Nüktedanlığı, hazır cevaplılığı ile meşhurdur. Zekâsı, dirayeti, zarafeti ile tanınır.
Sultan Aziz´le çıktığı Avrupa seyahatinde yabancı diplomatlar ‘En güçlü devlet hangisidir?’ diye sorarlar. Paşa cevaplar ‘Şüphesiz ki Devlet-i Aliye-yi Osmaniye´dir. Çünkü yıllardır siz dışarıdan, biz içeriden yıkmaya çalışıyoruz ama yıkılmıyor.
Avrupalı siyasîler, Fuad Paşa´ya dönerek ‘Sizin tarihte ne işiniz vardı Viyana önlerinde?’ sorusuna verilen cevap harikadır ‘İade-i ziyaret, Haçlı Seferlerinin iade-i ziyareti.
Keçecizade Fuad Paşa, Rusya´ya elçi olarak gittiğinde O´nu çok güzel ama eğitimsiz bir Rus kadın ile tanıştırırlar. ‘Kadını nasıl buldun Paşam?’ dediklerinde ‘İçi sirke dolu billur bir kâse’ diye cevaplar.
Fuad Paşa, yenilikçi bir devlet adamıdır. Bu bakımdan eleştiriler de olmaktadır. Hatta kendini Ziya Paşa ve Namık Kemal de eleştirmektedir.
Muhaliflerden biri Babıali´nin parke döşenerek genişletilen caddesini över. Paşa da ‘Bize atılan taşlarla döşettik’ cevabını verir.
Fransa´da ilginç bir olay yaşanır. Üçüncü Napolyon, opera salonuna girerken, Osmanlı Sefiri Keçecizade Fuad Paşa ayağa kalkmamış. İmparator, protokol Nazırına der ki ‘Gidip sorun bakalım. Yoksa kendini Kanuni´nin elçisi mi zannediyor?’ Keçecizade´nin cevabı tokat gibidir ‘Haşa! Eğer ben Kanuni´nin sefiri olsa idim, sizin kralınız, benim olduğum yere benden izin almadan girebilir miydi?
Keçeci´ye sormuşlar ‘Paşam, gerçek dostların kimler?’, [Paşa’nın cevabı hayli düşündürücüdür] ‘Şimdi iktidardayım, bilemem.’
Fuad Paşa´ya seksen yaşında bir hanımın kendisinden kırk yaş daha genç bir beyle evlilik hazırlığına giriştiğini söylerler. Fuad Paşa da ‘Ahmet müsaade etmez’ diye yorumda bulunur. Merakla sorarlar. ‘Hangi Ahmet?’ ‘Karacaahmet.’ (İstanbul´un tarihî mezarlığı) [1]
Günümüz politikacılarının, devlet adamlarının nüktelerini derleyen bir yazar var mıdır diye bir araştırma yapacağım.
Eskilerin Meclis konuşmalarını okumaya doyamadığımı söylemek mecburiyetindeyim. Eski politikacıların, bürokratların ve diplomatların TBMM’nde yaptıkları bütçe konuşmaları, resmî beyanatları ve diplomasi sanatının bütün inceliklerinin sergilendiği o nadide konuşmalara hasret kaldık.
Eski İçişleri Bakanlarımızdan Dr. Faruk SÜKAN’ın derlediği Adnan Menderes’in Meclis Konuşmaları mükemmel bir kaliteyi, olağanüstü bir hitabet kabiliyetini ortaya koyuyor.
Keşke devlet ricali bu millete hitabet kalitesi, üstün konuşma kabiliyeti, zekâsı, nüktedanlığı ve hazır cevaplılığı ile de misâl teşkil etse ve bu yüce millete konuşmasıyla adeta dersler verse. Kötü mü olurdu?
İnsanın üslûbu çok önemlidir. İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, bilgisiyle uğurlanırlar. İnsanların şahsiyetini üslûbu ortaya koyar. Hepimiz muhataplarımızda; zekâ, işinde dirayet, zarafet, etkileyici bir hitabet, Allah vergisi güzel bir ses tonuyla mest edecek kaliteli bir konuşma üslûbu ararız. Çünkü hayat çok kısa. Gidenlerin bizlere sadece hoş bir sedası, gülüşü, tebessümü, tatlı bir sohbeti kalır.
Geniş halk kitlelerinin gıda, et, ekmek kuyruklarında sıra beklerken harcadıkları zamana karşılık Türkiye’nin eski ve yeni zenginlerinin markalı tüketimde birbirleriyle yaptıkları yarıştaki pahalı araba, giyim kuşam ve olağanüstü lüks takı gösterişlerini görünce, insana, dünya mezarlıklarının kendini vazgeçilmez sananlarla ve fanilerle dolu olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak kalıyor.
Dünya fani. “Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.” Ne mutlu şu kubbede bir hoş sadâ bırakabilenlere! [2] [3] 05.06.2018

[1] Kenan ÇAKMAK, “Gülmek ve Düşünmek,” Ordu Vizyon, 10.05.2018, s. 3.
 
[2] Bâkî
[3] Sinop Valisi Yavuz Selim KÖŞGER’in Vira Oteli’nde veda gecesinde yaptığım Bir Veda Gecesi Münasebetiyle Birkaç Söz başlıklı konuşmadan.