Yıllar var ki devlet ve millet olarak uluslar arası arenada hep başımız sıkıştığında Amerika Birleşik Devletlerinde yaşamakta olan Yahudi lobisinden medet umar,inayet,yardım beklerdik. Çünkü atalarımız Osmanlı Devleti Yahudi’ler İspanya’dan, Polonya’dan, Rusya’dan kovulduklarında onlara kucak açmış, topraklarına kabul etmiş. Böylece Yahudi milletinin milletimize bir vefa borcu olduğunu düşünür ve buna inandırılırdık. Bu gözü kara inanış, bu ırkın Dünya’nın değişik bölgelerinde çıkan kargaşa, karışıklık, isyan, saldırı, insanlığın malına ve canına kasteden onlarla, yüzlerle, binlerle ifade edebilecek katliam ve cinayetlerde başrol oyucusu olduklarını görmemize mani olur, gözlerimizi perdelerdi.

   Biz millet olarak Dünya’dan tecrit edilmiş, kovulmuş, ötelenmiş, yersiz yurtsuz kalmış, vatansız bu kavme; kucağımızı, ocağımızı açtığımız, Dünya kovalarken biz buyur ettiğimiz için bir vefa duygusu, haklı olarak karşılık bekliyorduk. Beklentimize ne denli karşılık verdikleri tartışılır. Onlar da, biz horlanmış, kovulmuş, asırlarca yerinden yurdundan edilmiş masum millet postuna bürünerek yeni yeni kargaşa ve savaş ortamları yaratarak insanlıktan adeta intikam alıyordu.

   Dünya’dan tecrit edilen ve kovulan bu ırka yapılan bu alicenaplığa ne şekilde karşılık verdiklerini kendi kalemlerinden dinleyelim.

   Alexandre Behim isimli bir Yahudi’nin yazdığı ve Küdüs’te Rubin Mass adlı başka bir Yahudi’nin baskı işlemini gerçekleştirdiği ve Dünya Siyonist teşkilatı gençlik kolu tarafından el altından gizli gizli kendi adamlarına dağıttığı” TEODOR HERZL ve SİYASİ SİYONİZM” isimli kitaptan aynen şöyle denmektedir. 
Birinci Dünya Harbinde Osmanlı ordusunun savaş planlarına ait bütün sırlarını elde ederek, Osmanlı ordusunun bel kemiğini biz Yahudi’ler kırdık.

   Çanakkale’de, Galıçya’da, Karpat dağlarında, Sarıkamış’ta, Filistin’de kanal cephesinde Mehmetçikler aslanlar gibi dövüşmüşlerdir. Onca mahrumiyet ve yoksulluğa rağmen, kara yağız Türk  askeri Birinci Dünya savaşında, kendilerini medeni zanneden barbar sürüleriyle öyle mertçe savaşmıştır ki, dünya tarihi bu derece efsanevi cesaret ve erkekliğe yabancıdır. O, kendi tarihinin hangi devrinde sendelemişse, mutlaka orada bir hainlik gizlidir. Hem de hainlik ve ihanet içinde olanlar daima ekmek yedirdiği, lütuf gösterdiği, himaye ettiği, bağrına bastığı insanlardan gelmiştir.

   Bizim olduğu gibi, insanlığın gözünden çok önemli bir husus kaçırılıyor, gizleniyor, kamufle ediliyor ve karartılarak üzeri örtülüyor. Yahudi’ler neden Avrupa’dan, Amerika’dan kovulmuş, Rusya’dan, Polonya’dan, İspanya’dan çıkartılmıştı. Sebep neydi? Hiç yoktan yere yerlerinde yurtlarından edilmişlerdi.

   Yahudi inancına göre yılın muayyen ayında gerçekleştirdikleri hamursuz bayramlarında kanı kullanılmak üzere Yahudi dinine mensup olmayanlardan gürbüz ve yakışıklı bir çocuk veya genç kurban olarak seçilir. Seçilen bu kurban torba veya çuvala sokularak metruk bir yere getirilir.  Boğazı kesilir, damarları açılır, baş aşağı asılarak bütün kanı akıtılıp kavanozlara doldurulur. Kurutulduktan sonra unla karıştırıp hamur haline getirilip hamursuz bayramında kurabiye şeklinde pişirilerek yenilir.

   İnsanın kanını donduran iğneli fıçı vahşeti, bir kavmi karalamak için uydurulmuş yalan ya da iftira değildir. Ya da yaramaz çocukları korkutmak için ortaya atılmış olan bir masal hiç değildir.

   İğneli fıçı Yahudi’lerin dini bir ayinidir. Dünya’nın çeşitli bölgelerinde suçüstü yakalandıkları ve günümüzde olduğu gibi sermaye ve basın yayın gücüne sahip olmadıkları için Avrupa’dan, Amerika’dan, Rusya’dan, İspanya’dan, Polonya’dan, işledikleri dini cinayetler yüzünden kovulmuşlardır.