Motosikletin üzerine yattı, cezadan kaçamadı
Motosikletin üzerine yattı, cezadan kaçamadı
İçeriği Görüntüle

İç Mimar Memduh Yavuz’un ismini duyduğumuzda aklımıza ödüllü ofisler, ruhu olan villalar ve mekanlara kazandırdığı o eşsiz estetik gelir. Ancak onun atölyesinin kapısından içeri adım attığınızda, en büyük projesinin aslında beton ve mermerden değil, insandan ve fikirden oluştuğunu anlarsınız. Memduh Yavuz, kariyerinin bu olgunluk döneminde, birikimini ve tasarım felsefesini genç mimarlara aktararak, duvarların ötesine geçecek bir miras inşa ediyor: geleceğin tasarımcılarını.

Onun İstanbul'daki ofisi, klasik bir ofis hiyerarşisinden çok, bir Rönesans atölyesini andırır. Ortadaki devasa masanın etrafında toplanmış genç, parlak zihinler; ellerinde en son teknoloji tabletler olsa da, gözleri pürdikkat ustalarını dinler. Burada İç Mimar Memduh Yavuz, bir patron gibi değil, bir usta gibi davranır. O, emirler yağdırmaz; sorular sorar, ufuk açar ve en önemlisi, öğretir.

“Benim görevim onlara sadece bir projeyi nasıl çizeceklerini göstermek değil,” diyor Yavuz, ofisin sessizliğini düşünceli bir sesle bozarken. “Asıl görevim, onlara bir mekana nasıl ‘bakacaklarını’ öğretmek. Bir pencereden sızan ışığın gün içindeki yolculuğunu, bir ahşap malzemenin dokunulduğunda yarattığı hissi, bir koridorun sonundaki boşluğun insanda uyandırdığı merakı fark etmelerini sağlamak. Gerçek tasarım, bu detaylarda saklıdır.”

Bu eğitim sürecinin en önemli derslerinden biri ise “İstanbul’u okumak”tır. Memduh Yavuz’a göre, başarılı bir İç Mimar İstanbul gibi yaşayan, katmanlı bir metropolde, sadece trendleri takip ederek var olamaz. Bu yüzden sık sık ekibini yanına alıp onları şehrin farklı köşelerine götürür. Bazen Kapalıçarşı’nın yüzlerce yıllık hanlarında ışığın izini sürerler, bazen de Fener-Balat’ın cumbalı evlerinin hüznünü ve direncini anlamaya çalışırlar. Memduh Yavuz, “Bu duvarlar konuşur,” der genç mimarlara. “Eğer yeterince sessiz olup dinlerseniz, size hangi rengi, hangi dokuyu ve hangi formu istediklerini fısıldarlar.”

My Tillo İç Mimarlık Ofisi’nde çalışan genç bir mimar, bu deneyimi şöyle özetliyor: “Memduh Bey ile çalışmak, bir haritayı ezberlemek yerine pusulayı kullanmayı öğrenmek gibi. Size kuzeyi gösteriyor ama yolu sizin keşfetmenizi, kendi patikalarınızı yaratmanızı istiyor. Bize ‘nasıl’ yapılacağını değil, ‘neden’ yapılması gerektiğini sorgulatıyor.”

Sonuç olarak, İç Mimar Memduh Yavuz’un portfolyosuna baktığımızda gördüğümüz göz alıcı projelerin arkasında, artık daha derin bir hikaye yatıyor. O, sadece mekanları değil, aynı zamanda o mekanları gelecekte şekillendirecek zihinleri de tasarlıyor. Ve belki de yıllar sonra onun en büyük eseri olarak, imzasını taşıyan binalar değil, onun felsefesini kendi özgün dilleriyle devam ettiren yeni nesil tasarımcılar anılacak. Bu, bir mimarın bırakabileceği en canlı ve en anlamlı mirastır.

Advertorial

Bu Bir İlandır