İnsanoğlu, hayatını devam ettirebilmek için beslenmek zorundadır.

Beslenmenin elde edildiği tek varlık ise topraktır. Toprak işlenirse; insanoğlunun besini elde edilebilir.

Toprağın işlendiği yerler, köylerdir. Ülkemizde bir büyüğümüzün yıllar önce: “Türkiye’nin bir yılda ürettiği toprak mahsulleri bir jet almıyor, bunun için sanayiye önem vermemiz gerekir” şeklindeki bir beyanatından sonra tarımda gerileme başladı. İnsanlar, akın akın köylerini terk edip sanayi kuruluşlarını bulunduğu İstanbul, İzmir, Kocaeli başta olmak üzere büyük şehirlere göç etmeye başladılar.

Köyler boşaldı. Tarlalar ekilmiyor.

Önceleri, ilçelerin pazar günleri, kasabada yaşayanlar, köylülerin yolunu gözlerdi. Köyden gelecek sebzeleri, meyveleri, yumurta, tereyağı, süt, peynir, canlı hayvan gibi tertemiz ve hiçbir katkı maddesi olmayan besin maddelerini alıyorlardı.

Ülkemiz, yurt dışına tarım ürünleri satıyordu. Ülkemizde bir taraftan şeker fabrikaları yapılıyordu. Şimdi nüfus artmasına, tüketim çoğalmasına rağmen, şeker fabrikaları çoğalacağı yerde tek tek kapanıyor.

Ülke şeker tüketmiyor mu?

Geçen hafta arıcılık yapan ve kesinlikle hile yapmadığına inandığım bir arkadaşımın köyüne gittim. Evde 20 litrelik boş bir teneke vardı. Üzerinde mısır resmi vardı. Ve tenekede “Baklava Şurubu” yazıyordu. Dedim ki, seni tanımayan ve bal almaya gelen birisi olsaydım; bu tenekeyi gördükten sonra senden bal almazdım. Bana, bu tenekeyi İstanbul’da pastanesi olan bir akrabasının köy yerinde lazım olur diye boşunu gönderdiğini söyledi. Dediği doğrudur, ama baklavaların mısırdan elde edilen şuruptan yapıldığının kesin delilini görmüş oldum. Mısır şekerinin vücutta erimediğini ve hastalığa yol açtığını herkes gibi uzmanlardan ben de duymuştum.

Şeker pancarını, köylü yetiştiriyor para kazanıyordu.

Tarlası olmayanlar, pancar ekenlere çapaya ve sökmeye gidiyor para kazanıyordu. Nakliyeciler taşıyıp para kazanıyordu. Pancar şirketlerinde görevliler vardı, çocuklarını doyuruyorlardı. Nakliye arabalarının bakımını yapan sanayi esnafı ekmek parasını kazanıyordu.

Şimdi ne oluyor?

Pancardan para kazanan köylüler, bundan mahrumlar. Tek çareyi büyük şehirlere göç etmekte buluyorlar. İşsizlik oranı hızla artıyor.

Devlet yetkililerimiz taşıma suyu ile değirmen çevirmeye çalışıyorlar.

Son bir ay içerisinde işsiz durumda olanları aç koymamak için 9 aylığına işe aldılar. Bu geçici ve yurt ekonomisine fazla katkısı olmayan bir çözümdür.

Eskiden, köyden kasabaya tarım ürünleri ve hayvan ürünleri götüren köylüler, şimdi bunları kasabadan alıyorlar veya market adını verdikleri kamyonetlerin köylerine gelmesini bekliyorlar. Kendi yetiştirdikleri misler gibi tavukları yemek yerinde; bayatlamış tavukları, yumurtaları, nasıl ve içine ne katılarak yapıldığını bilmedikleri süt, yoğurt, yağ gibi gıda maddelerini alıyorlar.

Bu insanlar hayvancılık yapacaklar.

En azından, kendi yiyecekleri sütleri karşılayacak kadar bir veya iki inek besleyecekler ama yaşlı olduklarından, onları akşama kadar arazide otlatmaya güçleri yetmediği için besleyemiyorlar.

Devlet yetkililerimiz bu 9 aylık işçiler alırken her köyden iki işsizi alıp bunlara iş olarak köylerindeki hayvanları otlatmakla görevlendirseler neler olmaz ki:

1. Eğer köyde bu işi yapacak insan yoksa gurbete giden, geçim sıkıntısı çeken ancak köyde geçinecek tarlam yok diye düşünenler geri döner ve bu işi yapar. İstanbul’ da 2000 lira maaş alan bir insanın köyünde aldığı 800 lira para daha kıymetlidir. İlk etapta büyük şehirlerden köylere bir dönüş olacaktır.

2. Otlatma korkusu ile hayvan alamayan vatandaşlar 2!şer, 3’er inek alacak kendi süt ürünlerini elde ettikleri gibi fazlasını satacaklar, halkımız katkısız ürün yiyecekler.

3. Köylüler, hayvanlarının gübrelerini tarla ve bahçelerine çekerek tarıma yönelecekler, organik ürünler elde edecekler, ülke genelinde tarım ürünleri yavaş yavaş artacak ve hormonsuz olduğu için sağlık meselelerimiz azalacaktır.

4. Yakacak problemleri azalacaktır, hayvanlarını gübrelerinden yakıt gaz üreteceklerdir.

Böyle giderse; gıda maddelerimizi hep dışarıdan ithal etmek zorunda kalacağız, bugün savaşlar sadece silahla olmuyor. Dost görünen ülkeler bile kendisinden başkasının ilerlemesini istemiyor. Ürünlerin yapısını bozuyorlar ve aldığımız ürünler bize yarar yerine zarar verebiliyorlar. Örneğin domates tohumu alıyoruz. Geniyle oynanmış, hastalık başlıyor, hastalığını önlemek için ilaç almak zorunda kalınıyor, atılan ilaç domatesi bozuyor ve insan sağlığına zarar veriyor. Hem paramız hem sağlığımız gidiyor. Kendimiz yetiştirdiğimizde paramız ülkemizde kaldığı gibi sağlığımızda bozulmayacaktır.

6. Bu örnekleri çoğaltmamız mümkündür.

7. Benim önerim: Devlete yük olmadan ülkenin kalkınmasına yararı olacağına kesin inandığım ve devlete hiçbir mali külfeti olmayan bir öneridir. Her köye iki tane hayvan otlatmala görevli işe yerleştirilmesidir.

8. Sinop genelinde 469 köy var. İkişer kişi 9’ar aylığına görevlendirilse 800x9=7200Tl bir kişi, 7200x2=14 400 yıllık bir köyün maliyetidir. Köyde 3 kurbanlık parasıdır. Bu işi yapmak için 3 çocuklu bir ailenin köye döndüğünü düşünelim 5 kişi iki aile eder 10 kişi 469x10=4690, yani Sinop’tan gurbete gidip geçim sıkıntısı çeken, kömürünü, sağlık giderlerini, okul giderlerini devletten almaya çalışan 4690 kişi köyüne dönecektir. Bunu Türkiye keneline göre hesaplayacak olursak: 34 600 köy var. 34 600x10=346 000 kişi köylerine dönecek, devlete yük olmaktan kurtulduğu gibi ülke geneline büyük ekonomik katkısı olacaktır.