Çin'in Wuhan kentinde çıkan koronavirüs yani COVID-19 salgını küresel bir hal alarak, bugüne kadar dünya da 3 milyon vaka, 250 bine yakın ölüm ile hayatı durdurmuştur. 

Koronavirüs, Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca'nın açıkladığı rakamlara göre, ülkemizde 110 bin vaka ve 2 bin 805 vefat eden vatandaşımız bulunmaktadır.

16 Milyonluk İstanbul'da yaşam zorlaşmış, koronavirüs'ün en çok görülen ve ölüm sayısına sahip ili haline gelmiştir. Koronavirüs ile apartman dairelerindeki yaşantılar değerini kaybetmiş, tek daireli köylerde olduğu gibi bahçeli evler rağbet kazanmıştır.

İstanbul'da köy hayatını sürdürebileceğimiz sadece 'Beykoz, Sarıyer, Şile, Silivri ve Çatalca' ilçeleri bulunamaktadır. Haliyle 5 ilçe de 16 milyonluk nüfusu barındıramaz. 

Koronavirüs ülkemizde gözüktüğü an, akıllılık yapanlar köylerine kaçtılar. Gidemeyenler ise ilk fırsatta yasakların kalkmasını beklemektedir.Tabi haliyle köy yaşantısında insanların beklentisi; "buğday ekeceğim, tavuk besleyeceğim, inek besleyip süt sağacağım vs. vs..."  Köyde yaşayanlar bile "ekmeği fırından, yumurtayı ve sütü ise marketlerden" alır olunca, hayaller ve gerçekler karşımıza çıkıveriyor. 

Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "köylü milletin efendisidir" sözünü herkes bilir ve genelde kullanırlar. Genelde bunu siyasiler köy ziyaretlerinde çok kullanır. Bizim köylüler de böbürlenerek biz milletin efendisiyiz havalarına girer. Bu hava zaten bir sonraki seçime kadar onlara da fazlasıyla yeter.

Aslında sözün özü; "üreten köylü milletin efendisidir." Üretmeyen, yan gelip yatan bir köylü neden milletin efendisi olsun ki? Evet değerli okuyucu, üreten köylü milletin efendisidir. Ama maalesef köyde yaşayan çok değerli vatandaşlarımız üretmez olmuş. Ama mazot fiyatlarından, ama ektiğinin değerini alamamaktan, ama hükumetlerin belirlemiş olduğu yanlış politikalardan...

Aslında köy hayatını herkes yaşamak istiyor. Fakat "köylü" denmesi insanların pek hoşuna gitmiyor. Bunun nedeni ise köylü sözünün insanda "bilgisiz, cahil" gibi algı yaratmış olmasıdır. Oysa Avrupa ülkelerinde çiftçiler en değer gören ve en entellektüel insanlarıdır. Fakat bizlerin arasındaki fark ise sanırım tek kelimeden ibaret... Bizler de köylü, onlarda ise çiftçi... Tabi dediğim gibi tek bir kelimeyle olmuyor bu iş. 

Avrupalılar, teknoloji ile tarımı birleştirmiş, zamandan ve insan gücünden tasarruf etmiş, üretimi kolaylaştırmışlardır. Biz ise hala eski usul devam ettiğimiz için ne yeni nesil gençlik köyde yaşamak istiyor, ne de yıllarını köye adamış vatandaşımız köyde kalıp bir şeyler üretmek istiyor. 

Vatandaşlarımızın köylerde yaşamak istemiyor olmasının sebepleri, 'tarımın desteklenmemesi, üretimin kıymet görmemesi ve teknoloji ile tarımın entegre olmaması' diye düşünmekteyim.

Üretimin kıymetini bilmeliyiz!

Üreten bir toplum olmaktan çıkmış ve tüketen bir toplum haline gelmiş durumdayız. Mustafa Kemal Atatürk'ün “Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.” sözü gerçekten şuanki durumumuzu güzel anlatıyor. 

Eskiden pazarlara gittiğimiz zaman organik ürün diye bir şey aramazdık. Şimdi ise elmada, armutta kurt arar olduk. Bu organik elma ve armutu da normalinden 2 kat daha fiyat ödeyerek alırız.

İstanbul'da yaşayan Sinoplu hemşehrilerimiz genel olarak işçilik yapmaktadır. Çalışanların çoğu asgari ücret veya asgari ücretin bir miktar daha fazlasını almaktadır. Yani köyünde yaşıyor, üretiyor olsa şehirde kazandığının çok daha fazlasını kazanacaktır. Ama bunun farkında değiller.

Sivil toplum kuruluşlarımız da hemşehrilerimizin köylerdeki yaşantılarını geliştireceği, nasıl yol izleyecekleri noktasında herhangi bir çalışma yapmamaktadırlar. Yaptığımız tek şey, 'üretmeliyiz, köylerimiz çok kıymetli, köyde yaşayanlar çok değerli' gibi naralar atmakla sınırlı kalmaktadır. Maalesef, lafla peynir gemisi yürümüyor.

Köylerin değer kazanması, köyde yaşayan vatandaşlarımızın üretmesi için laftan öteye gidip, projelendirmiş Sinoplu bir hemşehrimiz var. Geçmiş dönemlerde bir çok çalıştay ve konferansına katıldığım Prof. Dr. Emin Kuru'nun 'köy turizmi projesi'  belki Sinopluların ve Türkiye'nin geleceğini belirleyecek bir proje olabilirdi. Ama yıllardır anlattığı proje maalesef Sinop'ta olduğu gibi Türkiye'nin hiçbir yerinde hayat bulmamıştı. Fakat koronavirüs ile birlikte bu projenin değeri anlaşıldı. Köyde yaşamın veüretmenin ne kadar kıymetli olduğunu anladığımız şu dönemlerde belki Tarım Bakanlığı, Turizm Bakanlığı ve Teknoloji Bakanlığı harekete geçerek ortak bir projeyle 'köy turizmini' hayata sokabilirler.

Belki o zaman hep beraber hemşehrilerimize, 'hadi gel köyümüze geri dönelim' der ve köyümüzde üretime başlarız ne dersiniz ?

Saygılar...