Dünyayı kasıp kavurmaya devam eden ve şu ana kadar 2,5 milyona yakın insanın hayatını kaybettiği Kovid-19 salgınında hayatımıza giren karantina, aslında dünyanın ve coğrafyamızın hiç de yabancı olmadığı bir uygulama. 

Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve dünyada pandemi düzeyinde salgına sebep olan korona virüs nedeniyle hem Türkiye'de hem de dünyanın farklı ülkelerinde çeşitli önlemler, kısıtlamalar ve karantina uygulamaları hayata geçiriliyor. İstanbul Boğazının incisi Kız Kulesi, korona virüs kısıtlamalarının olduğu bugünlerde ilginç tarihiyle tekrar gündemde. Geçmişi 2500 yıl öncesine dayanan Kız Kulesi tarihin akışı içinde; ticari gemilerden vergi toplama, savunma, fener, radyo istasyonu olarak kullanılmasının yanı sıra kolera salgını ve veba salgını zamanında da karantina hastanesi olarak birçok farklı amaç için kullanıldı. Kız Kulesi, 1822 yılında ortaya çıkan veba salgınının şehre yayılmaması için karantina hastanesine dönüştürüldü. Daha sonra 1831 yılında çıkan kolera, 1836- 1837'de görülen ve 20-30 bin kişinin öldüğü veba salgını sırasında hastaların bir kısmı Kız Kulesi'nde kurulan hastanede tecrit edildi. Kız Kulesi’nde tesis edilen bu hastanede uygulanan karantina ile salgının İstanbul'a yayılması önlenmiş oldu. 

KİTAPTA GENİŞ YER VERİLDİ
Daha önce de; Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir, Prof. Dr. Öztan Öncel ve Dr. Sezer Erer ile "Geçmişten Günümüze İstanbul'da Sağlık" kitabını kaleme alan Sinoplu Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, İstanbul'un simgesi olan Kız Kulesinin, salgınlar nedeniyle karantina amaçlı kullanıldığını açıkladı. 

Vitrinhaber'e konuşan Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, Kız Kulesinin günümüze kadar ayakta kalan nadir Bizans eserlerinden biri olduğunu hatırlatarak, kulenin Bizans ve Osmanlı döneminde uzun süre askeri amaçlarla kullanıldığını söyledi. 

VEBA SALGINI ARDINDAN KIZ KULESİ TECRİT VE TEDAVİ AMAÇLI KULLANILDI
19. yüzyılda İstanbul'da görülen önemli salgın hastalıklardan birisinin ise 1822 yılında ortaya çıkan veba salgını olduğunu anımsatan Prof. Dr. Başağaoğlu, bu salgında hastaların kısmen Kızkulesinde kurulan veba hastanesinde tecrit edildiklerini kaydetti. 
Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, "Bu yüzyılda İstanbul'da meydana gelen bir diğer salgın, 1831 yılındaki kolera salgını oldu. Kentte ikinci kolera salgını ise 1847 yılında, üçüncü salgın da 1854 senesinde ortaya çıktı. Gerek veba gerekse kolera salgınları İstanbul'da yaşayan tüm insanları etkilediği gibi ordu birliklerini de ciddi bir şekilde etkiledi. Maltepe Asker hastanesi veba ve koleraya yakalanan askerlerin tecrit ve tedavileri için kullanıldı. Ancak bu hastane yetersiz kalınca bulaşıcı hastalığı olan askerler Kızkulesi'nde tecrit altına alındı" dedi. 

ON BİNLERCE İNSAN HAYATINI KAYBETTİ
19. yüzyıl boyunca gerek veba gerekse kolera salgınları nedeniyle İstanbul'da yaşayan insanların önemli felaketler yaşadıklarını dile getiren Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu, "Bu salgınlar nedeniyle on binlerce insan hayatını kaybetmiş, Osmanlı Devleti sosyal ve siyasal sorunlar ile karşı karşıya kalmıştır. Salgınlar nedeniyle 19. yüzyılın ilk yansında Kızkulesi bir karantina merkezi olarak kullandırırken, 1830'lu yıllardan itibaren Osmanlı Devletinde başlayan karantina uygulamaları nedeniyle, İstanbul'un değişik bölgelerinde karantina kurumlar oluşturulmuştur. İstanbul'da karantina uygulamalarını yaygınlaşması sonucunda, Kız Kulesi ve buradaki bulaşıcı hastalıklar hastanesi zamanla işlevini yitirmiştir. 19. yüzyılda boyunca İstanbul'da meydana gelen salgınlar, yüzyılın sonuna geldiğinde, Osmanlı Devletinde belediye hizmetlerine önem verilmesini ve şehir hıfzıssıhhası konusunda gerekli önlemlerin alınmasını sağlamıştır" diye konuştu.

Editör: Vitrin Haber