Sinop'un yetiştirdiği bilim adamı, memleket sevdalısı ve her kesimin takdirini kazanan Prof.Dr. Azmi Hamzaoğlu Sinoplu Gazeteci Adil Yıldız’a konuştu. Röportajda samimi, içten bir söyleşi çıktı ortaya.

Sayın Azmi Hamzaoğlu; Sinop Ayancık doğumlusunuz. Azmi Hamzaoğlu kimdir, biraz bahseder misiniz? 

1956 Sinop Ayancık doğumluyum. Babam işadamıydı. Benzin istasyonumuz vardı. İlkokul, ortaokulu Ayancık’ta okudum. O yıllarda benzin istasyonunda çalışarak okula devam ettim. Sadece haftada bir gün eve banyo yapmaya gidiyordum. Haftalık elbiselerimi alıp geliyordum. 

O yıllarda Ayancık nasıl bir kasabaydı? 
Çok güzel bir kasabaydı… Her Pazar mutlaka Ayancıkspor’un maçı olurdu. Bütün şehir maç için hazırlanırdı. Bütün erkekler Atatürk Cumhuriyeti’nin tam bir örneği olarak takım elbiseli, kravatlı ve fötr şapkalı olurdu. Klasik olarak bütün aileler evde kıymalı, pastırmalı, sucuklu pide içini hazırlardı. Ailenin en büyüğünün evinde Pazar kahvaltısı yapılırdı. Ailenin en küçük çocuğu fırında sıraya girer, yapılan pideyi alırdı. Sabah 10.00 ile 12.00 arasında kahvaltı yapılırdı. Daha sonra da mutlaka bir etkinlik olurdu. O etkinliğe katılmak için de herkes şık bir şekilde Ayancık’a gelirdi. 

Çocukluğunuzun Ayancık’ını anlatır mısınız? 
Daha o yıllarda tenis kortu vardı. Çok güzel Hawai hat denilen bir hat vardı. Yağmur ormanındaki Hawai hat üzerinden ufak lokomotiflerle tomruklar gelirdi. Türkiye’nin en büyük kereste fabrikası vardı. Yaklaşık 350 ile 500 arasında insan çalışırdı. Bu da 500 aile demekti. Bütün dünyaya dağılan, ihracat da yapan ciddi bir merkezdi. Hatırladığım en önemli şey de 1960’lı yıllardaki Varto depreminde bütün Varto bölgesinin yeniden yapılanması için giden yaklaşık 150 bin metreküp arasındaki keresteyi Ayancık gönderdi. Büyük bir organizasyondu. Çalışma saatinin başında ve bitişinde boru çalardı. Bu Ayancık’ın simgesi haline gelmişti. O günkü şartlara göre çok gelişmiş bir limanı vardı fabrikanın… Bu liman o günkü şartlarda sadece büyük şehirlerde vardı. Bu kadar iyi bir yükleme ve boşaltma teknolojisine sahip bir fabrika mevcuttu Ayancık’ta… Bir de askeri radar üssü vardı. Askeri radar üssü de soğuk savaşta Rusya’ya karşı hem Türkiye’nin hem de Nato’nun en önemli radarlarından birisiydi… Bu yapılar bir yaşam ivmesi veriyordu Ayancık’a… 

Bu iki önemli tesis için bir sürü mühendis ve önemli insan Ayancık’a geldi… Bu sosyal ortamdan Ayancık ne kadar faydalandı? 
Ayancık kültürel olarak bu faydayı çok aldı. O zamanlar lise yoktu. Lise için Sinop’a gitmek zorundaydık. Ayancık’taki insanların hemen hepsi çocuğunu çok iyi bir liseye gönderme yarışı içindeydiler. Fakat o dönemde radyonun dışında bir iletişim aracı olmadığı için ne bir Robert Koleji, ne bir Alman lisesi hakkında Ayancık halkının fazla bir bilgisi yoktu. Sadece bildikleri devlete ait yatılı okullardı. Kabataş Erkek Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, Vefa Lisesi gibi köklü okullara çocuklarını eğitim için yollarlardı. 

Peki genç Azmi Hamzaoğlu benzin istasyonunda çalıştı. Disiplinli bir ailenin çocuğusunuz. Okuma konusunda ailenizden nasıl bir teşvik aldınız? 
Okumam için hiçbir ekonomik sıkıntı çekmedik. Gelir düzeyi çok yüksek bir aileydik. Lise zamanı babamla tek bir ayrılık yaşadım. O Ayancık’taki işleri devam ettirmemi istiyordu. Bu yönde bir eğitim almamı istemişti. Benim de hiç plan ve programında olmayan Tıp Fakültesi’ne girişim; tamamen amcamın genel cerrah olmasından kaynaklandı. Haşim Örnek; Türkiye’nin yetiştirdiği önemli genel cerrahlarından birisi. Gülhane kökenlidir kendisi. Ben elektrik ve elektronik üniversitesine gitmek istiyordum. Babamsa İktisat Fakültesi okuyup, kasabaya dönmemi ve ticaret yapmamı istiyordu. Derken orada ipler koptu. Daha sonra Tıp Fakültesi’ne girdik. Oraya aslında istemeyerek gittim. Amcamın zoruyla oldu. Baktık ki çare yok. Tıp Fakültesi’nde iyi bir doktor olabilmek için çaba gösterdik. 
Peki Ayancık’tan gelen bir genç olarak İstanbul’a kolay adapte oldunuz mu? Ya da zorluk çektiniz mi? 
Hiçbir uyumsuzluk yaşamadım. Çünkü yatılı okuduk. Yatılı okulda da aldığımız Ayancık kültürü etkili oldu. Çünkü Almanlar’ın Ayancık’taki kereste fabrikasında kurdukları disiplinli kültür; gerekse askeriyenin getirdiği yaşam şekli; Ayancık’a gelen tüccarların getirdiği kültür bizi komplekse sokmadı İstanbul’da… Kabataş Lisesi’nden sonra İstanbul Tıp Fakütesi’ne girdim Kabataş’ta çok futbol oynuyordum. Başarılı olmak zorunda olduğumu ailem bana hissettiriyordu. Ailem, “Sınıfta kalırsan bir daha devam edemezsin” görüşünü hissettirdi hep bana… Okulu iyi dereceyle bitirip, başarılı olmak zorundaydım. 
Azmi Hamzaoğlu bugün Kabataş Lisesi için çok önemli faktörlerden bir tanesi. Sizin lider ruhunuz, çalışkanlığınız sanırım biraz fark yaratıyor… 
Ben okulu bitirmek zorunda olduğum için derste gaza bastım. İşi şansa bırakmak istemedim. “İkmale kalmak, sınıfta kalmak, tekrar okula gönderilmemek” gibi faktörlerle karşılaşmamak için çok çalıştım. Çünkü geriye geleceğim yer benzin istasyonuydu. Geleceğim yeri bildiğim için önümdeki şansı iyi kullanmak istedim. İyi de kullandım. 

Keşkeleriniz oldu mu? 
Keşkem şöyle oldu… Çok iyi öğretmenlerimiz vardı. Keşke bize yabancı dille okunan liseler hakkında bilgiler verselerdi. Robert Koleji gibi… O dönemde Alman Lisesi, Avusturya Lisesi, Galatasaray Lisesi gibi güzel liseler vardı. Biz o dönemde orta okuldan liseye giderken bizim böyle bir seçme hakkımızın olduğunu, bu okulların imtihanlarının olduğunu bize kimse söylemedi. İmtihanlara hazırlanıp, gidilebileceğini biz bilmiyorduk. 

Yabancı dil sıkıntısı yaşadınız mı? 
Çok yaşadık Tıp Fakültesi’nde… Sonra kendi kendimize geliştirdik. Ama yabancı lisan olayı orta okul ve lisede olan bir olay… Daha sonraki dönemde ne yaparsanız yapın olmuyor. 

Çapa’da okudunuz. Ortopediyi seçmenize bir arkadaşınız vesile olmuştu. Orayı bize hatırlatır mısınız? 
Çocukluk arkadaşlarımdan birinin ayağı kırılmıştı. Aynı kasabadan üç arkadaş aynı evde kalıyorduk. Teknik üniversitede biri okuyordu, diğeri dişçilik okuyordu. Çocukluk arkadaşımız ayağını kırınca ve ciddi bir ortopedik rahatsızlık yaşayınca pansumanlar için kaldık. O dönemde ortopedinin çok pozitif bir bilim dalı olduğunu keşfettik. Tesadüfen arkadaşımın sayesinde oldu bu… Yani onun hastalığı olmasa bunu göremeyecektim. Rol modelimiz çok az ve bizim önümüzde mentör yok. Bize yol gösteren, her türlü konuda görgü, bilgi ve dünyanın gidişatını gösteren, hangi seçme haklarımızın olduğunu söyleyen birisi yoktu. 

Peki bugünkü çocuklar mı daha şanslı yoksa sizin jenerasyonunuz mu? 
Bizim şanslarımızın çok olduğu bölümler var. Biz çok doğal ve hiçbir parayla ilişkisi olmadan; para kavramını bilmeden yetişen bir jenerasyonduk. Biz çok doğal bir süreçten geçtik. 

“Biz o topraklarda doğduk, o topraklara çok şey borçluyuz” diyorsunuz. Elinizden gelen her şeyi yaptığınızın yakın şahidiyim. Azmi Hamzaoğlu için Sinop neyi ifade ediyor? Sağlık Bakanı olsanız; ilk işiniz ne olurdu? Neyi değiştirirdiniz? 

Birincisi Sinop şu anda hala çocukluğumdan beri Türkiye’de doğal güzelliği ve tabiatı değişmemiş; endüstrinin kirletmediği nadir birkaç yerden birisi… Benim için hayatımda çok önemli. Bütün insanlara baktığınızda dünyanın neresinde olursa olsun sonunda gelmek istediği yer doğduğu yerdir. Kendi konusunda en ileri noktaya gelmiş insanlar dahi doğduğu köy ya da kasabaya bir gün dönmek ister. 

Sizin var mı böyle bir düşünceniz? 
Olabilir. Aile evim var. Çok özlüyorum. Ayancık benim için çok ayrı bir yer. Orada hatıralarınız canlanıyor. Bir nevi çocukluğunuza dönüyorsunuz. Beni besleyen en büyük noktalardan birisi… Sağlık Bakanı olsam ne olurdu? Bence iki önemli şeye yatırım yapmak lazımdı.  Tıp Fakültesi eğitimine çok ciddi bir standart getirirdim. Şu anda çok fazla Tıp Fakültesi mevcut. Yani eğitim kalitesi istenen standartta değil. Yüksek kalitede öğretim üyesi şu anda o kadar yok. Onun için Tıp Fakülteleri’nin sayısını azaltıp; kalitesini arttırmak birinci görevim olurdu. İnsana yatırım yapmak lazım. Yetiştirdiğiniz insanın kalitesini arttırmanız lazım; sayıyı değil. Avrupa’da Tıp Fakülteleri’nin temel eğitimleri ve hekim kalitesi çok fazla. İkincisi şu anda en büyük problemlerden birisi yaşlılarla ilgili önemli bir eksik var. Yaşlılar Evi ve onların toplu halde yaşayabilecekleri, yeşil alanlarından her türlü yaşlara göre spor yapabilecekleri alanlar yapardım. Yaşlı nüfusla ilgili onların sağlık, bakım ve hizmetlerine yönelik şu anda özel sektörün imkanları çok geniş. Devlet olanaklarını o seviyeye çıkartırdım. Üçüncüsü de uzmanlık sonrası eğitime çok büyük önem verirdim. Olmazsa olmaz bunlar… Siz istediğiniz kadar bina yapın. İstediğiniz kadar şehir hastanesi açın. İstediğiniz kadar hastane yapın. Eğer hastayı değerlendirecek, iyi kalitede yetişmiş hekim yoksa, yapılan tedavilerin ve alacağınız sonuçların bir önemi yok. 

Kaç yıllık hekimsiniz? 
36 yıl… 

Peki bugünkü Azmi Hamzaoğlu’nın tıp alanında hala yapmak istediği şeyler var mı? 
Şu anda uzmanlık sonrası eğitim veriyoruz. Yurt içi ve yurt dışından 30’a yakın doktor bizden eğitim alıyor. Bunu daha üniversal hale getirmek; daha fazla insana ulaşmak istiyorum. Bu sistemi geliştirmemiz lazım. Şu anda bize gelen yabancı doktor sayısı, kendi ülkemizden gelenlerden daha fazla. Şu anda doktor olarak 20’ye yakın; hemşire ve diğer bölümler için de 40’a yakın yabancı öğrencimiz var. Şu anda çok iyi bir eğitim veriyoruz. Genel olarak da Mersin’le Sinop arasına bir hat çizerseniz; onun doğusundaki üniversitelerde eğitim alan uzmanları kabul ediyoruz bir yıllığına… Kriterler dernek tarafından belirtiliyor. Bu bence bizim ülkemizde geleceğe bırakacağımız en önemli misyon… İnsan yetiştirmek lazım. Bilgilerinizi, görgünüzü paylaşmanız lazım. Yeter ki siz vermek isteyin; almak isteyen çok. 
Futbolun sağlık tarafından bahsetmek istiyorum. Önceden menüsküs ameliyatı olan futbolcunun futbol hayatı bitiyordu. Şimdi 20 günde sahalara dönüyor. Tıp mı değişti? 
Cerrahi tedavi şekli değişti. Benim asistanlık dönemimde 1979 yılında menüsküs ameliyatı denildiği zaman menüsküsün tamamı çıkarılırdı. Bu zaten iki kemik arasında yastık vazifesi gören bir yapı. Siz onu çıkarttığınız zaman kıkırdaktaki amortisörleri almış oluyorsunuz. Yanlış bir tedaviydi. Yıllarca yanlış yapıldı. Daha sonra sadece yırtık kısmın alınması ya da dikilebiliyorsa dikilmesi operasyonuna gidildi. Çünkü menüsküs çok yararlı bir organ. Burada açık cerrahi olmadığı için, iki tane delikten girildiği için hasta hemen iyileşebiliyor. Türkiye’de çok iyi spor hekimleri var. 

Fenerbahçe size tek kelimeyle neyi ifade ediyor? 
Sarı-lacivert çubuklu forma..Aşk ve mutluluk..Tutku.
Hayatınızdaki üç olmazsa olmazınızı söyler misiniz… 
Ailem… Benim için son derece önemli… Mesleğim… Ayancık ve Fenerbahçe… 

Peki zaman ayırabildiğiniz hobileriniz nelerdir? 
Tenis oynuyorum haftada dört saat… Bir de Fenerbahçe’nin hafta sonu olan maçlarına mutlaka giderim. 

Eklemek istediğiniz bir şey var mı? 
Gençler hedeflerini belirlemeli ve çok çalışmalı… İnsanları sevmeliler. Bildikleri, gördükleri her şeyi geriden gelen insanlarla paylaşmaları lazım. Yani bilgiyi, görgüyü ve tecrübeyi geriden gelen ekibe taşımaları gerekir. Şahsına çok teşekkür ederim.Ulusal basın yolu ile Sinopluları tüm dünya’ya tanıttığın için.Emek ve özveride bulunduğun için Adil Yıldız kardeşime çok teşekkür ederim.Sağol canım kardeşim.

Editör: Vitrin Haber