Geçmişten bu yana kurulmuş olan güçlü devletlerin ikinci adamlığına getirilenlerin bir çoğu, devlet siyasetinde güçlü bir konumda bulunabilmek için her türlü durumda kendilerine biat eden, ve kendi söylediği sözün dışına çıkmayacak tabiri caizse devleti için değil biat ettiği kişinin menfatine çalışacak türden insanları etraflarına toplamışlardır. 
Devleti kuran'ın devletin nizamı'nın daim olması adına görevlendirdiği ve yetki verdiği kişinin mutlak güvenilir olmasını istemesi kadar doğal bir şey yoktur. Lakin bazen verilen güç ve makam insanları olmayacak ihanetlere sürükleyebiliyor. Tarih bunun geçmiş örnekleri ile dolu. Kendi tarihimizle alakalı en çarpıcı iki farklı örneği (bir iyi birde kötü) ortaya koyalım; birinci örnek Tuğrul beyin kurduğu Selçuklu devletinin Alp Arslan ve melikşah dönemlerinin kudretli veziri, kendisine nizamülmülk ünvanı verilen Ebu Ali Hasan'dır. bu kudretli vezir 74 yaşında haşhaşiler tarafından şehid edilene kadar selçuklu devletinin hizmetinde bulunmuş devletinin güçlenmesi için ömrü boyunca sadakatle görev yapmıştır.  kötü örnek ise yine Selçuklu devletinin 1. Alaeddin dönemi vezirlerinden Sadeddin Köpek'dir; ihanetleri ortaya çıkıp öldürüldüğü güne kadar selçuklu idaresindeki devlet içerisinde bir çok fitneler çıkartmış ve devleti zayıflatmıştır. 
Günümüzde ise bunların tezahürleri farklı kademelerde ortaya çıkabiliyor, Kavun değilki koklayıp olmuş'mu? olmamış'mı? anlayalım diyenler olabilir, Evet gerçekten kişiye önemli bir makam vermeden önce tanımanız çok zordur, sadece tanıdığınızı sanırsınız, gerçek kişilik güç ele geçtikten sonra anlaşılır. İşte tamda bulunduğu bu noktada faydalı işlermi yoksa faydasız işlermi yapacağı ortaya çıkar. Şimdi gelelim sadete. gerek siyasi yapılarda, gerekse devletin çeşitli kademelerinde bulunan birimlerin başındaki birçok yönetici, yerini sağlama alabilmek için altındaki kademelere kayıtsız şartsız emirlerine uyacak, verdiği karar yanlışta olsa kendisini uyaranı değil, her şartta hay hay efendim diyecek omurgasız insanlardan oluşturur. genelde göze girenler en çok yalakalık yapanlardır.hasbel kader yaptığının yanlış olduğunu ve doğrusunun şöyle olması gerektiğini söyleyen kişi ise, artık gözden düşmüş en kısa sürede bulunduğu dairenin dışına itilmesi gereken istenmeyen adam olarak mahkum edilmiştir. işte yönetici pozisyonunda bulunan bu kişiler sağlıklı ve açık istişareler yapıp  doğruyu bulmaları gerekirken, her seferinde kendi kafalarındaki doğruyu dayattıkları için, gerek siyasi gerekse diğer birimlerde işlerin sağlıklı ve isabetli yürümesini sağlayamazlar. ve günden güne kurumlarının eriyip güç kaybetmesine sebebiyet verirler. Eskiden görev istenmez ehil kişiler tespit edilip görev kendisine tevdi edilirdi. şimdi herkez her makama kendisini layık görüyor. ve ulaşabilmek için her türlü daleveriyi çeviriyor. madem şimdi devir değişti bari makamlara talip olan kişiler kendinize bir sorun bakalım, ben bu makamda faydalı olabilirmiyim? yada bulunduğum şimdiki makamda ne kadar faydalı olabildim? davama veya kurumuma kazandırdımmı? kaybettirdimmi? hiç olmazsa bunu sorun kendinize; ve eğer dürüstseniz!!! ona göre karar verin nefsinize göre değil vesselam...