EMPERYALİZM ÇAĞRISI

Osmanlı Devleti'ni Batılılaşma aşaması 1700'li yılların sonundan itibaren başlar ki zamane büyük global akımdan nasibini de almıştır. 1700’lü yılların sonlarından itibaren Avrupa ülkeleri birbirlerinin ve global eğitim sistemlerini inceleyerek kendi sistemlerini en verimli en etkili ne şekilde getirebiliriz düşünüyorlar idi ki Rusya, Japonya, Mısır, Bulgaristan gibi ülkeler dahi Avrupaya meyletmişlerdi. Hatta ki 1603-1867 yıllararası batılı güçlerin Japonyaya girişi yasaktı bu sebepten ötürü yasak kaldırılmış idi Japonlar tarafından düşündükleri ''dine hayır, ama bilime, tekniğe, kültüre evet'' anlayışına sahiptiler.

Zamane eğitimcilerden L. Tolstoy, Henry Bernard, Mattew Arnold, Sarah Austin vs. dünya milletlerinde eğitim dalında araştırmalarda bulunmuşlardır. Elbet Avrupalılar bunların iyi analiz edilebilmesi için hertürlü desteği sağlayagelmişlerdir. Bazıları ise, “A Journey through Albania and other Provinces of” kitabının yazarı İngiliz devlet adamı Brougton de Gyfford Baronu John Cam Hobhouse (1786-1869) yakın dostu Lord Byron ile birlikte 1809-1810 yıllararası Arnavutluk, Yunanistan, Doğu Rumeli, İst6anbulu gezmişler ve Osmanlı toplumununun 19. yüzyılın başındaki etnik ve kültürel yapısı, toplumsal ve ekonomik hayatı, arkeolojik zenginlikleri ile ilgili derin araştırmalar yapmışlardır. “Le Train d'Qrient et voyages par terre et par mer de Paris a Constantinople” isimli kitabın yazarı Constatnt de Tours Paris'ten İstanbul'a gelerek Boğaziçi, Haliç, Karadeniz, Marmara denizi, Bursa, Uludağ'ı gezerek Osmanlı sarayını araştırmışlardır. Mamafih “Les Iles des Princes Banlieue maritime d'İstanbul” isimli kitabın yazarı Ernest Mamboury 1930'lu yıllarda Galatasaray lisesinde hocalık yapmış ünlü Bizantologtur ki İstanbul adalarının çok mühim detaylı haritalarını yaparak idari verilerine, demografik bilgilerine erişmişlerdir.

Batı bilim ve zihniyeti daim kendi fikirlerini dışarıdan analiz ederek en üstün ne şekilde değerlendiririm düşünürlerken kendilerinden olmayanlara da nasıl bunu enpoze ettirebilirim çarelerini aramış ve bulmuşlardır. Batı toplumları için maddiyatçılık her zaman ön planda algılandığından onlar için en anlayışlı bakış açısı ''çok parası olan değerli, az parası olan değersizdir'' Mamafih Zenginin değerli olduğu kanısındadırlar. Diğer geri kalan parasız yani değersizlerse onlarca daim tezellüyü hak eden ve sömürülmeye hali hazırdırlar.


Osmanlı topraklarında siyasi ve ekonomik olarak ''baskın çıkmak'' çıkmak isteyen ülkeler konsoloslukları aracılığıyla elde etmeye başlamışlardı. Bu çerçevede Ahmet Hamdi Bey isimli Osmanlı subayı, Yemen deki görevi esnasında karşılaştığı iki İngiliz protestan misyoneri ve onların bu sahadaki çalışmalarıyla bilahare şer çalışmalarına şahit olmuşlardır, Mamafih Sultan Abdülmecid devrinde İngiltere'ye gönderilen Fethiye gemisinde Bahriye Kaymakamlarından Rizeli Mustafa Bey isimli bir gemi kaptanının Ahmet Hamdi Bey'e anlattığı malumatı arz etmek isterim,

Mustafa Bey, Abdülmecid döneminde bahriyede bölük emini görevinde bulunur. Fethiye Kalyonu'na makine konmak için kalyon İngiltere'ye gönderilir. Gerekli işlemler yapıldıktan birkaç gün sonra gemiye iki İngiliz gelir ki hayret verici şekilde İstanbul Türkçesi konuşmaktadırlar. Yabancı devletlerde gece denizcilerin dışarı çıkmalarının yasak olduğundan bu ziyaretçilerden Mister John ve misyoner teşkilatının gayretleriyle hususi izin kendilerine verilmiştir. Mustafa bey ile Mister John bu hususi izin sayesinde geceleri birlikte sık sık dolaşmaya başlamış olup Mister John İngiliz misyoner teşkilatının çalışmalarını ve bu teşkilatın destekleyicisinin İngiliz milleti ve devleti olduğunu anlatır ki İngiliz misyon cemiyeti her sene ortaokul çağındaki zeki çocuklardan velilerinin izni alınarak 30-40 öğrenci belirler. Bu çocuklar yeteneklerine göre dünyanın çeşitli yerlerine üçer-beşer gönderilerek oradaki İngiliz sefaret veya konsolosluklarına teslim edilerek o devletin tüm iç yapısını öğrenmeleri sağlanılırmış.

Mister John ve arkadaşı Mister Herbert 10 yaşında iken İstanbul'a gönderilmiş ve Mister John Türk ailesine verilerek İbrahim adını alarak büyütülmüşlerdir. Artık görünüş itibariyle mütedeyyin, zeki ve Arapça, Türkçe, İngilizce, Fransızca bilen çok kültürlü İngiliz protestan misyoneriydiler. Mister Herbert ise Bektaşi tarikatını öğrenebilmesi için drekt Konya'ya gönderilerek Mehmed Ali ismini almış olup görünüş de mütedeyyin sofu ve Arapça, Türkçe, Farsça çok iyi bilen kasidelere vakıf kültürlü İngiliz protestan misyoneri olmuşlardır. Bunları bilahare öğrenen ve şahit olan Mustafa bey var olan görevi biter bitmez İstanbul'a dönerek Padişaha derhal anlatarak istihbarat teşkilatlanmasını ister. Hatta ki İngiliz misyoner merkezindeki gibi global her dine her mezhebe göre ayrılmış organize iç yapılandırmanın şart olduğunu beyan etmişlerdir.

Hristiyan misyonerlik teşkilatının karşısında İslam misyonerlik teşkilatının kurulması için ''Cemiyet-i Hayriye-i İslamiye'' adı altında, İngiliz İstihbarat Teşkilatıyla dialoglu çalışmasını ve Devlet'in drekt desteğini alması gerektiğini savunur. Bu cemiyet Başkan ve 24 üyeden oluşacak 12'si İslam aleminin zeki ve maharetli kişilerinden 12'side Osmanlı mütefekkirlerinden seçilmelidir ki bu heyet ''İçtimai Ümmet'' kabul edilerek, mamafih İslam Dairesi, Diğer Dinler dairesi, Coğrafya dairesi, Tarih dairesi, Asar-ı Atika İslamiye dairesi, Etnoğrafya Eski Eserler dairesi, Propoganda dairesi, Naşir-i Din İslam mektebi kurulmasının öncülüğünü sağlayagelmişlerdir. Global sömürgecilerin zamane bu kadar teferruvatlı teşkilatlanarak astlarını nasıl yönlendirdiklerine şaşırmamak gerektiği kanısındayım.
 

Araştırmacı Yazar-Tarihçi

Volkan Yaşar Berber