İki binli yıllar, ekonomik kriz milletin belini bükmüş, yüzler gülmüyor, ortalık toz duman.  Kasvet ve ümitsizliğin kol gezdiği günlerden bir gün.Televizyon ekranında Japon bir vatandaşla yapılan bir mülakat gerçekten çok dikkat çekiciydi.



1960 Yıllarda sizin yaşadığınız krizin daha ağırını biz de yaşamıştık. Çalıştığım fabrika akşam iş çıkışında, depolarımız dolmuştur, mallarımızı elimizden çıkartamıyoruz. Fabrikamız süresiz olarak işi durdurmuştur. Yarın işe gelmememiz istendi.



Evime döndüğümde eşim üzülmesin diye fabrikanın katılıp işimize son verildiğini söylemedim. Sabah oldu, eşime işe gitmeyeceğimi söylediğimde eşimin tepkisi şöyle olmuştu. Biz bu zamana kadar bu fabrika sayesinde iaşemizi temin ettik. Fabrikanın depoları malla doluysa, şimdi sen gideceksin fabrikanın deposundan ürettiğiniz mallardan sırtına yükleyecek, Pazar çarşı dolaşacak satacaksın, fabrika ayakları üzerine kalkacak, biz yine ekmeğimizi, aşımızı oradan temin etmeye devam edeceğiz.



Eşimin teşviki ve zorlamasıyla fabrika önüne vardığımda yüzlerce işçinin aynı düşüncelerle orada olduklarını gördüm. Her birimiz ürettiklerimizde sırtımıza yüklenerek Pazar çarşı dolaşıp sattık ve fabrikamız ayağa kalktı. Ben ve arkadaşlarım  oradan emekli olduk, çalıştığımız yerin ekmeğini hala yemeğe devam etmekteyiz.



Geçmişte alın teriyle kazanç benim toplumumda çok kutsal ve geçerli bir hazineyken, şimdi ise havadan para kazanma, kısa yoldan köşeyi dönme, emek sarf etmeden kazanma herkesin düşüncesi olmuş. Piyango vurur, sayısaldan çıkarsa, loto, toto tutarsa düşüncesi tek ümidi ve hayali olmuş.



Diğer bir yaramız da tasarruf ve kanaati unutmuşuz. Hep harcamayı, tüketmeyi düşünen bir tüketim toplumu olmuşuz. Hep kendini düşünen bencil bir toplum.



Geçmişte çok güngörmüş bu millet. Savaşlar görmüş, yıllar süren yoksulluklar görmüş, mısır bulamamış, somağını öğütüp ekmek yaparak yemiş. Onun için büyüklerimiz hep tasarruf yapalım, yememizde içmemizde katık edelim, olur ki bir gün (Allah göstermesin) dara düşeriz endişesiyle zeytini bölerek yemiştir benim ecdadım.



Hep örnek insan olmayı şereflerin en yücesi saymış bu aziz millet; Şair’in ifadesiyle;
   Asım’ın nesli diyordun ya
   Ne nesilmiş meğer…
 dedirtmiş.



Şimdi ise güzellikleri, iyi şeyleri başkaları yapsın ben seyredeyim bir anlayışı tercih eder olmuşuz. Kanun ve yasaları başkaları muhakkak uymalı, ben işime gelirse uyarım. Herkes çevresini temiz tutmalı, hatta kibrit çöpünü bile atmamalı derken kendimiz çevre katili olmuşuz. Ne bulursak atmışız, balkondan, camdan atmışız, yolda, parkta, piknikte, mesire yerinde, ortak kullanım alanlarında, velhasıl her yeri çöp haneye çevirmişiz.



Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır diyen, vefalı olmanın timsali bir neslin çocuklarıyız. Fakat vefalı olmayı hepten unutur olmuşuz.


Vefalı dostlarım bu günlük bu kadar.
 

- - - -