İslamın insanlar arasında oluşturmaya çalıştığı yaşam biçimi Ademin yaratılışı ile birlikte başlar.İlk İnsanın yaratılışı, yaratılış gayesi, sahibi olduğu yetenekler,insanın eylemlerini etkileyen iç saikler, eşyanın nitelikleri gibi yaratılış ve hayata ait  tanımlanması güç temel problemlerin cevabı Resuller nezdinde vahiyle birlikte verilir.İslam, insan tanımını dünya ve ahiret ekseninde çift kutublu olarak yapar.Kendi yetenekleri ile hiçbir şekilde ulaşamayacağa soruların cevablarına karşı onu bilgilendirir.Ahiret hayatının cennet ve cehennem den ibaret olduğunu açıkladıktan sonra, kişinin cennet veya cehenneme gitmesini dünyadaki yaşam biçiminin  belirleyeceğini bildirir.Neyin iyi, neyin kötü olduğuna dair kriterleri ve ahlaki normları ortaya koyarak, insan için kazançlı olanın cennet hayatını elde edecek  dünyevi yaşam olacağanı, böyle bir yaşam biçiminin tamamen insanların tercihine bağlı olduğunu bildirir.Nihayetinde Allah, kendi rızasına uygun yaşama biçiminin nasıl olduğunu tanımlayıp, bu yaşam biçiminin insan için de en faydalısı olduğunu izah ederek  teklif eder.Kabul ettiği teklif çizgisinde düşünüp yaşayanların cennete, bu teklife  aykırı   düşünce ve eylemle örgün biçimde yaşayanların cehenneme gideceğini belirtir.İnsanın yaratılışı ile birlikte gönderilen bütün resul ve nebilerin ve bütün kitapların insana verdiği temel mesaj budur.
          Nebevi bilgiler, insanın belirli bir gaye ile yaratıldığını, ona verilen seçime dayalı hayat biçiminin sorumsuzca hareket etme anlamına gelmediğini özellikle vurgular.Onu diğer canlılardan ayırarak üst varlık olarak tanımlayıp sorumluluklarına sahip çıkmaya davet eder.Kendisine verilen yeteneklerin açığa çıkıp ete kemiğe bürünebilmesi için toplu halde yaşamasının alt yapısını imar eder.Nitekim vahiy, nasıl bir yaşam sorusuna karşılık verilecek cevaba ait çerçeveyi çizerek hudutları tayin eder.Bu hudutların öngördüğü şekilde inşa edilecek toplumsal yaşamın ürettiği fikir, sanat, mimari, teknoloji, bir bakıma insana  verilen ilahi yeteneklerin dünyevi yaşam boyutunda ki yansımalarının yekunu, İslam medeniyetini oluşturur.Medeniyet kelime olarak tamamen islamın ürettiği anlam içeriğine sahip olup özünde insanın toplumsallaşmasını  ve toplum içinde yaşama rolünü ifade eder.
           Allah, insanlar için arzu ettiği fakat gerçekleşmesini insanların seçimine bağladığı bu  yaşam biçimini,  din formunda resullerin bizzat  yaşamlarında uygulayıp pratiğe dönüştürdüğü anlaşılıp uygulanabilir kalıplarda  göndermiştir.Aynı şekilde  dinlerin temelini oluşturan esaslardan sapıldığı, orjinden uzaklaşıldığı   her dönemde,  içerik ve özü temelde bir olan   mesajları getiren yeni nebi ve resuller göndermiştir.İnsanlık tarihi boyunca elçilerin getirdiği, insanların öğrenip bellediği dinlerden zaman içinde sapmanın bütün dinlerdeki  ortak nedeni, dünya hayatının tercih edilmesine dayanır.Sanayi devrimine kadar olan süre içerisinde dinlere karşı muhalefet, dinleri oluşturan temel esasları inkar etmekten çok, inanıyormuş gibi yapıp içini boşaltttıkları dini kavramlara, kendi arzu ve isteklerini devşireceğe anlamlar yükleme metoduna dayanıyordu.Her gelen Resule muhalifleri, gerçek dinin  atalarından öğrendikleri şeylerin olduğunu söylerken aslında, bir önceki resulun getirdiği esasların çarpıtılarak statuko mahiyetini kazandırdıkları dünyevi sistemi müdafaa ederek muhalefetlerini gerçekleştiriyorlardı.Yahudilerin Tevratı tahrifiyle birlikte Allah- u Teala İsa Resulu göndermesine rağmen bu, Yahudilerin azgınlınlığının son bularak Hakka yönelmesine yetmemiştir.İsa (as)nın ölümünden yaklaşık 5 asır sonra peygamberlerin ve vahye muhatablığın  sonuncusu olarak Resulullah gönderilmiş, onun rehberliğinde insanlığa, ilahi esaslara dayanan din tebliğ edilerek hediye edilmiştir.Yazımızda geldiğimiz bu nokta, gerçekte  kritiğini yapmaya çalıştığımız alan olup, incelememize bir sonraki yazımız ile   inşallah devam edeceğiz