Uzun yıllar var ki, beni hep düşündürmüş, kendime şu soruyu sormaya zorlamıştır. Neden bakkal amca? Neden marketçiye marketçi amca denmiyor da, bakkala hep bakkal amca demiş, küçüğü, büyüğü, yaşlısı, genci? Asırlar var ki, onu benimsemiş, onu özümsemiş, ailesinden saymış, onunla hısım akraba gibi olmuş, bu nedenle de ona bakkal amca demiş.

Çünkü halini ona arz etmiş, derdini, sıkıntısını onunla paylaşıp çare bulmaya çalışmış. Yakını, can dostu, dert ortağı olmuş, paralı parasız onun kapısına varmış. Bazen veresiye demiş, bazen ödünç deyip ona arzu endam etmiş.

Onun kapısı herkese, her zaman, günün her saatinde açık olmuş, hiç kimseyi kapısında bekletmemiş. Dükkanını sabah namazından sonra “Haydi Bismillah, haydi hayırlısı” diyerek açmış. “Siftahı senden bereketi Allah’tan” deyip işe başlamış, üzerine Güneş doğdurmamış.

Neden bu kadar erken diyenlere;  üzerine Güneş doğanların bereketi olmaz demiş.

Gece bebeğinin emziğini kaybedenler, çocuğunu durduramayanlar onun kapısını çalmış. Hastaneye, doktora ulaşamayanlara doktor, eczaneyi bulamayanlara nöbetçi eczane olmuş. Ağrısı sızısı olanlar ona koşmuş. Parası pulu biten, harçlığı tükenen onun kapısına varmış.

Babam evde yok, iki ekmek, biraz peynir, bir kilo şeker verir misin, bakkal amca?

Okullar açıldı, kılık kıyafet, üst baş, kırtasiye masrafları belimizi büktü. Bir de araya kışlık odun kömür derdi  girdi, bu ay beni idare eder misin ?

Çocuk askere gidiyor, elde avuçta yok, şu kadar ödünç nakite ihtiyaç var, aybaşına kadar ödünç verir misin? 

Eşim rahatsızlandı,  sende biliyorsun, elimiz darda, bu ay idare ediver. Devlete iş yapması zor, krize denk geldi, hak edişleri alamadık, gelecek ay inşallah. Bu liste uzayıp gider. Ev aldım, araba aldım, idare et canım, ne olur. Hem bende beş kuruşun mu kaldı diyenlerde çıkar.

Ay başı demişiz, maaş günü, üç aylık emekli maaşım, hak edişleri aldığımda, buğday hasatın da, çeltik döğümün de, tütün, pancar satımında demişiz hep boyun kırmış.”Müşteri veli nimetimdir” deyip bizi idare etmiş.

Hiçbir zaman kapısını yüzümüze kapatmamış. O kapıdan girdiğinizde onu masanın gerisinde sandalyesine kurulmuş hiç görmemişiz. O hep bizi ayakta kapıda karşılamış. Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen kapıda karşılamış. Kendisine bu yaşta neden böyle yapıyorsun, bizi utandırıyorsun diyenlere; “biz babadan böyle gördük”. Müşterinin zengin fakiri, küçüğü büyüğü olmaz, her biri başımızın tacıdır demiş.

Onu hep orada görür, orada bulurduk. Düğünde de bayramda da, cenazede, hastalıkta sağlıkta, deniz mevsiminde, park ve piknik zamanında da o hep oradadır. Kapısı hep açıktır.

Bu gün bayram günüdür, herkes bayramlıklarını giymiş, çocuklarının elinden tutmuş, aile büyüklerini, dostlarını, akrabalarını bayram ziyaretine çıkmıştır.  O yine dükkanının kapısında müşteri beklemektedir. Bir çok kez kendine alemin acı ben miyim? Ne olacak bizim halimiz diyerek hayıflandığı, duygusallaştığı ve göz pınarlarına söz dinletemeyip gözyaşı dökerek kahrettiği de olmuştur.

Bu kadar çaba, uğraş, gayretin sonucu iki damla gözyaşından başka bir şey değildir dediği de olmuştur. Fakat o yine kapıda bizi beklemektedir.

Çünkü o, mahallelinin  bakkal amcasıdır!…