Ülkü ÖNAL
Araştırmacı-Yazar

 12-13 Ekim -2021

      KEMALPAŞA Artvin linin Gürcistan sınırın da  yer alır ve en son ilçe yapılmış güzel bir yurt köşesidir. Eski adı Makriyal. 1878-1921 yılları arasında Rus esaretinde kalmış. Katı Sovyet rejimi nedeniyle kapılar kapalı olup geçiş yapılamamış akrabalar bir birini görememiştir. (1930 lu yıllara kadar geçişler serbestmiş.) Sınır çizilince ikiye ayrılan Sarp köyüne insanlar gidip uzaktan karşı ülkeyi görürlerdi. Bir keresinde bende gitmiştim Özal zamanında, geçişler serbest olunca akrabalar bir birine kavuştu. Kimlikle geçişlere izin verildiğinden beri çok yoğun kullanılan bir kapı oldu ve küçücük binalar yerine çok büyük ve modern kapımız olmuş Sarp’ta.

     Ankara’ya giderken iki akşam Kemalpaşa da kalıp Trabzon dan uçağa binmeyi düşündüm. Belediye başkanı Ergül Akçiçek  ile daha önce tanışırdık. Çalışma yapmaya geleceğimi söyleyince; Sarp otelde yerimi ayırttırmıştı sağ olsun. Otelin çalışanlar son derece samimi ve iyiydiler. Çay kahve parasını bile almadılar bazen. Koca tesis bomboştu. Birkaç yabancı turist vardı. Birisi Türkiye de çalışan Tiflisli bayandı. Patronu ve karısını da alarak memleketine götürüyordu beni de davet etti. Yemeklerini derlemeye çalıştım. “ Mutfağımız Acara bölgesinden farklıdır sunuşumuz bile.” Dedi. Acara bölgesi yemekleri ve kelimeleri Türk kültürüne daha yakın.  Eskiden turları taşıyan otobüsler dolu olurmuş kapısında.

     Sabah kalkıp deniz kenarına indim. Dalga sesini ve masmavi denizi seyrederek bir müddet oturmaktan büyük bir keyif aldım. Sahil ve deniz bon boştu. Otelime döndüm Hemşinlilerle ilgili kitap yazan Remzi Yılmaz beni Köprücü köyüne  çıkardı. Yeşillikler ve çaylıklar arasında yukarı doğru tırmandık. Tek tük de olsa mandalina portakal ağaçları vardı. Yolun altında ki pınardan su içtik çok lezzetliydi. Tipik Karadeniz köyleri yerleşimiydi evler tane tane serpiştirilmiş gibi ayrı ayrıydı. Hiç orijinal eski tip evler yoktu. Çay ekiminde çok para olduğu için geleneksel besinleri mısır bile az ekilir olmuş. Birkaç evde asılıp kurutulmuş halini gördüm. Köyün içinden ufak bir dere akıyordu. Üst tarafında camii vardı. Bir mezar taşına oyalı yazma bağlamışlardı bayan olduğunu gösteriyordu. Çay alım merkezinin yanında genç bir bayana rastladık konuşmak istedim ama olumlu bir cevap alamadım. Rize den gelenlerdenmiş. Portakal bahçesinde yaşlı bir amcayla sohbet ettik. Ardanuçlu olduğumu öğrenince “ Bilbilan Yaylası ve Ardanuç ve Şavşat tarafını iyi bilirim çok yaylaya çıkmışlığım vardır.” dedi. Eski ambar gibi bir yere kabaklar kol atmıştı. Düşmeden yetişsin diye fileye sarıp yukarıdan bağlamışlardı. Karadenizli zekası dedim.

      Okul açıktı çocuklar bahçedeydi. Başka bir camiin yanında tarihi Osmanlı yapımı kemer köprüyü gördüm üzerinde yürüyüp fotoğraf çektirdim. Beni geçmişe götürdü. Çaylıklar arasında Remzi beyin boş olan baba evini gördük. Az aşağıda ağabeyinin evine gittik. Yengesi biz maniler ve bazı bilgiler verdi. Köyde hayvancılık yapanların sayısı azmış zaten kışın Kemalpaşa’ya iniyormuşlar. Oysaki eskiden Bilbilan’a çıkan yaylacıların hayvan sürülerinden arabalar zor geçerdi yoldan. Yeşil ağaçlar ve çay bahçeleri arasından geçerek geri döndük Belediyeye uğradık başkan yoktu Cengiz Yağcı bizi çok sıcak karşıladı odasında etnoğrafik malzemeler vardı ilginçti. Keşke müzesi olsa da orda sergilese diye düşündüm. Gümrükte Narkotikte köpeğiyle çalışan Mahir Damatlar tanışmamızı istediği  Trabzonlu Şenol Öztürk gelip aldı birlikte Sarp sınır kapısına gittik. Yıllardır geçmemiştim çok modern olmuş binalar. Tek tük sivil araçlar geçiyordu. Tırlar çoktu. Çocukluk arkadaşımız  Kaçkar Gümrük Bölge müdürü Recep Bilgin’in yanına çıkarken yukarıdan Gürcistan tarafına kalan Sarp köyünü ve camii gördüm. Recep Bey bizi çok sıcak karşıladı ve eskilerden sohbet ettik. Çok güzel çikolata ile çay paketleri verdi sağ olsun.

    Daha önce sarmaşıklarla kaplı olan kilise kalıntısını belediye temizlemiş. Deniz kenarındaki tesise gidip güneşin batmasını seyretmek istedim ama içki şişeleri doluydu. Kenarda bir yerde oturup su içtim. Bozuk para ararken garson “ yoksa kalsın” dedi. Bizim gibi denizi az gören birisi için güneşin batması çok romantik  geldi. Akşama Remzi beye yemeğe gittik ve sohbet ettik. Her şey için kendisine ve eşine teşekkür ederim. Çaykur’un satış mağazasına gidip orijinal çaylardan aldım çok güzeldi. Bir dükkandan poşet istedim ücretini almadı. Şehir içinde biraz dolaştım hamsi yemediğime pişman oldum. İleride daha gelişir inşallah. Tarihi kemer köprüden geçtim. . Eskiden Çerkezler varmış. Fabrikanın yanında 5 hane kadar Abazalar yaşıyormuş ama konuşmak istemedikleri için yanlarına gidemedim.

Sabah dolmuşa binip Trabzon’a gitmek için kararsız kaldım. Havaşla mı gitsem yoksa Ardanuç’tan gelen  arabaya mı binsem diye. Dolmuş şoförü yakından ilgilenip valizlerime de yardım ederek dedi ki :” Teyze Ardanuç arabasına bin paran onlara gitsin”.  Dolmuşçu çocuğun sözünü dinleyip Ardanuç’tan gelen Trabzon servisine binip Hopa ve Kemalpaşa’dan ayrıldım. Bir daha ki sefer bir Laz köyünü ziyaret edeceğim inşallah.

                               KÖPRÜCÜLER KÖYÜNDE Kİ SÖYLEŞİLERİM                                      

-Sizi tanıyalım?

-Remzi Yılmaz. Köprücü köyündenim.

- Yaylada boğa güreşleri nasıl olurdu?

-Haziran, Temmuz aylarında yaylalarda boğalar güreşirdi. Millet toplanıp seyrederdi. Yarışma şeklinde olmazdı. Güreş bitiminde filanın boğası birinci oldu denirdi.

- Yaylacılık Hemşinlinlilerin kadim geleneği, ta buradan Ardanuç Bilbilan Yaylasına nasıl giderdiniz ?

- Bir hafta öncesinden öküz derisinden çarıklar dikilirdi yolda rahat giyilsin diye. Yol kıyafetleri olurdu. Her evde atlar, katırlar ve eşekler olurdu. Şimdi her evde araba var. Atlara eşyalar yüklenirdi. Anneler veya nineler delikanlılarla beraber yola çıkarlardı. Yolculuk bir hafta sürerdi. Konaklanacak yerler bellidir. Keçe çadırlar kurulurdu çok sağlamdı. Koyunu olanların çoğunluğunun keçeleri vardı. Keçe ustaları vardı. Ağustos ayında yaylada ilk kırkılan kuzuların yününden yapılır. 10-15 sene kullanılan keçeler var. Ayakla, dizle, dirsekle dövülür. Nakışlı olanlar yere serilerek yapılır ve üzerine sıcak su serpilir. İple muşambayla bağlanıp saatlerce dövülür. Benim Tahsin amcam at planı dikerdi. Kırık, çıkık ustasıydı.

-Yaylaya giderken nerelerde mola verirdiniz?

*-Borçka Maradit, Artvin’e varmadan tünelin başında, Tolgum köyünde  , Berta köprüsünün başında

Ardanuç Basa ( Yolüstü ) köyünün başında ki çamlığın içinde konaklardık. Yaşlılarımızı o köydeki dostları evlerine alıp misafir ederlerdi. Haziran ayına tekabül ederdi.

  • Davarlar geçerken köylüye zarar vermez miydi?
  • Verirdi. BAZILARI ALMAZ, BAZILARINA BEDELİ ÖDENİRDİ. Giderken dut mevsimi olurdu verirlerdi. Dönüşte ise erik, nar verirlerdi. Daha sonra kamyonla Şavşat tarafından gidilmeye başlandı. Hemşinlilerin hepsi Ardanuç tarafından gitmezdi. Yığılı yaylasına gidenler Şavşat tarafından giderdi. Fatma Çayır yaylası Bilbilan tarafındadır. Doğu tarafında Ardahan Yaylaları var. Hemşinlilerin yaylada mezarları camileri var. Savaş zamanı Nakşibendi tarikatı yardım etmiştir.

-Koyunların ailelere göre Şavşat’ta damgaları var kurt başı vb. sizde de var mı?

- Evet demir çubuklar kızartılarak dağ yapılır. Koyun inek isimleri Türkçedir.

- Yaylaya yerleştikten sonra ne işler yapılır?

- Hayvanlar otlaklara götürülür. Sağın koyunlar sabah erkenden otlamaya gider, kuşluk vakti geri dönüp sağı

lır. Tekrar otlamaya gider ikindiden sonra dönüp sağılır. Sağılmayan hayvanlar daha geç otlağa çıkar ve akşama geç döner. Sağılan koyunun yeri, kısır koyunun yeri ayrıdır. Ayrı ayrı ağıllarda yatarlar. Kurttan korunmak için çobanlar çadırda yatar. Köpekleri de vardır tabii.

- Yaylada hırsızlık olur muydu?

- Bizden olmazdı ama diğerlerinde olurdu. At, öküz çalınırdı.

-Ardanuçlulardan da olmazdı herhalde.

-Olmazdı.

-Eve sergi olarak ne sererdiniz?

-Kilim dokuma haneleri vardı kök boyayla yün iplikler boyanırdı. Evlerde çulaklar olurdu yere serilirdi. Yaylanın son gününde palancı ustaları palan diker, eskisini tamir ederdiler. Nalbantlar vardı çantalarında özel aletleri vardı.

-İbadetler nasıl yapılırdı?

-Yaşlılardan bilgili kişiler seçilirdi. Çocuklara da Kur’an ve namaz sureleri öğretirlerdi.

-Köyde kim kalırdı?

-Gençler kalırdı. Buğday, pirinç ekilirdi. Çeltik ayırma dinkleri vardı taştan. Atla veya elle çevrilirdi. Şimdi kalktı. Sulak bataklık yerde pirinç olurdu oda hastalık yapardı. Kurutuldu. Evimin olduğu yerin Kuzeydoğusu pirinç tarlalarıydı. Ev yaparken temel bulmakta zorluk çekilirdi. Ben hatırlarım büyükbaş hayvanlar buralarda batardı zor çıkarırlardı.

- Köyünüzün mahalle adları?

-Mahalle adları yoktur.

-Sülale adları?

-Lazoğulları, Aydınlar, Şirvanoğlu, Civelekoğulları, Malfazoğulları gibi.

-Muhacirlik nasıl olmuş?

- Rus zulmünden İstanbul, Sakarya, Düzce, Samsun, Giresun’a kadar gitmiş geri dönmüşler ama kalanlarda olmuş. Rus Türk unsurunu yok etmek için hocaları tehditle, halkı göçe zorlamış. Stalin 1944 de Batum da ki Lazlar ve Hemşinlileride sürmüş ve binlerce hayvana el koymuş.

-İşgal yıllarını nasıl anlatırlardı ?

-Rus esareti zamanı halkı yol yapımında meccanen çalıştırırmışlar. Bir gün Rus ordusu içindeki Ermeniler demiş ki “ Bu Hemşinlileri keselim. Bunlar zamanında bizimkileri öldürmüşler. Eşimin büyük dedesi Halit Ağa, Süleyman, Mecit, İbrahim amcalar bunların konuşmalarını duyuyorlar. Kendi aralarında istişare ediyorlar ki “ Gece uyuma numarası yapalım. Bunlar bizi kesmeye kalkarsa biz onları keselim.” Bunları kesmeye çıkınca üç askeri öldürüp kaçıyorlar. Uzun yıllar evlerine gelemiyorlar. Hopa tarafı Osmanlı idaresinde olduğu için Başoba köyüne gidip saklanıyorlar. Rus çekilince evlerine dönüyorlar. Ruslar güvenmedikleri için askerlik çağına gelen Hemşinlileri askere almıyormuşlar. Rüşvet olarak koyun ve iki ruble verip askerden kurtuluyormuşlar. Rumları filan alıyormuşlar. 2. Dünya savaşında Sovyetler Birliğinde Hemşinlileri askere almışlar.

*****

-Sizi tanıyalım?

-Ruhi Aydın,1941 Köprücü köyü doğumluyum. İlkokul mezunuyum.

- Yaylaya nasıl çıkardınız?

-6. Ayda çıkardık ama yollarda kala kala ancak 15 güne çıkardık. Ardanuç’un Basa köyünün başında su var orada kalırdık. Sorsel’in yaylasının altında acı çermikte kalırdık.

-Yaylanızın adı neydi?

-Büyükoba.

-Ne eğlenceler yapardınız?

- Şavşat’ın Kotatiris, Çartulet köylerindende gelirlerdi sırta çıkıp davul, zurna ve tulumla düğün gibi her Allah’ın günü oynardık. Davul, zurnayla güreş olurdu. Beş taş oynardık.

-Kaç baş malınız olurdu?

-5-6 inek ile 100-200 koyun olurdu.

-Hemşin peyniri nasıl yapılır?

- Süt hafif ısıtılır maya atılır. 10 dakika sonra peynir olur. Torbaya dökülüp süzülür.

- Ne yemekleri yaparlardı?

-Havis, kavurma,yayla pancarı,abur, lahana, sarma, parğaci.

**

  • Sizi tanıyalım?
  • Gülten Yılmaz, 68 yaşındayım hiç okula gitmedim.
  • Yayla geleneği hakkında bilgi verir misiniz?
  • Atlara binip bir haftaya giderdik. Yağmurda cege denen çadırları kurardık. Yayla evimiz kara taştandı. Pancarı eğlenceleri ve düğünler yapılırdı oynardık.
  • Bize yemek tarifleri verir misiniz?
  • Havisi: Sütün kaymağı ateşe koyup kaynatılır içerisine mısır unu verilerek pişirilir.Ayrıce kuymakta yapılır.

Abur: Su kaynatılır, kara lahana doğranıp pişirilir. Suyu değiştirilir. Zeytinyağı, kuyrukyağı,un ve tuz biber katılır. Lahana zaganiç denen tahtayla dövülüp servis yapılır.

Harhaşi: Lahana ince ince doğranarak biraz pişirilir. Pirinç, un, soğan, zeytinyağı, tereyağı, kuyruk yağı ve salça konarak pişirilip servis yapılır.

Laz böreğide yapılırdı.

Düğünlerde : Kavurma, et, pilav, sarma ve ev makarnasından yemekler yapılırdı.

  • Başka gelenekleriniz nelerdir?
  • Sünnette çocuklar ata bindirilip gezdirilir. Askere giderken davul zurna çalınıp silah atılır. Cenaze de helallik alınır. Cenaze evinde yemek pişmez komşular yemek getirir. Helva yapılır Kur’an okunur.

Düğün : Nışanlılık 4-5 sene sürerdi nışanlımızı görürdük. Eskiden başlık vardı. Karşılıklı bohçalar değişirdi. Gelinlik edilirdi konuşmazdı, gelin ayakta dururdu. Otur demeden oturmazdı.  

    Meciler de erkek kız karşılıklı türküler derdi. Bir kaçını söyliyeyim.

    Atma türkü atarım

   Yüreğini yakarım

   Eski çarık çorabı

   Boğazına takarım

  Gürgene vura vura

  Yonga koparamadım

  Gavuroğli gavuri

  Dedim kanduramadım

 Göktan uçan teyyare

 Selam söyleyin o yâre

Ben kendime yar buldum

Bulsun kendine çare

Uçtu uçtu kuş uçtu

Kuşun kanadı düştü

Yarim aklıma geldi

Kalem elimden düşti

Bu dere büyük dere

Köprü olsa geçerdim

Bugün ki merağımdan

Rakı olsa icardım

Dere boyu kavaklar

Aşti yeşil yapraklar

Ben doyamadım senden

Doysun kara topraklar

Halk Hekimliği

Bel ağrısı: Ateşe ver terlenir kuşak bağlanır.

Kansızlığa: Pekmez şerbeti.

Mide ağrısına : Çam sakızı, bal.