İnsan, Hz. Allah’ın kendisine şuur verdiği bir varlıktır. Mevcudatın ekseni olan Hz. Allah, mahlukatın ekseni olan insana özel bir muamele yapmıştır. Onu yeryüzünde halife olarak seçmiş ve onunla konuşmuştur. Hz. Allah’ın insana verdiği o özel yeteneği, biz Allah’ın bir ikramı olarak görüyoruz ve Kur’anda bize böyle söylüyor.(Ve lekad kerremnâ benî âdeme) Biz âdemoğluna kat kat ikram ettik. (İsra s.17/70)  Peki, Hz. Allah’ın insana kata kat ikramı nedir?
1-Hz. Allah’ın insana ilk verdiği şey fıtrattır. Yani temiz doğasıdır. Allah (c.c) bu fıtratı Kur’an-ı kerim'de şöyle vurgular.(fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ) Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun.(Rum s.30/30)İnsanların üzerinde yaratmış olduğu fıtrat Allah’ın fıtratıdır. Yani temiz bir fıtrat, pak bir doğa, temiz vicdandır. Eğer başka bir ikram olmasaydı insan, doğruyu yanlıştan bu temiz fıtrat ve vicdan sayesinde ayırması gerekirdi. Ama Allahü Teâlâ bununla da ikramını sınırlı tutmayıp, bunun üstünde ikinci bir ikram daha verdi.
2-Hz. Allah insana duyuları ve şuuru verdi. İnsan şuurlu bir varlıktır. Duyularını şuurlu bir biçimde kullanan tek varlıktır. İnsanı diğer canlılardan ayıran şuurudur. Bir fare için peynir peynirdir. Bir insan için peynir peynir değildir sadece. Onun için fare peynirin nerde olduğuna bakmaz. Tuzağa onun için yakalanır. İnsan peyniri fare gibi görmez. Sadece peyniri değil, peynirin altındaki tuzağı da görür. İnsan o peynirin nerede ve niçin orada olduğunun sorusunu sorar. Bunu soran sadece insandır. Fare ile insanı ayıran temel özellik bu şuurdur. Şuur Allah’ın bir lütfudur insana.
3-Hz. Allah insana aklı verdi. İnsan akıllı bir varlıktır. O akıl sayesinde insan, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayırabilir.
4-Hz. Allah’ın insana verdiği şer’i ikramıdır ki,o da vahiydir. Allah (c.c) insanla konuşmuştur. Allah’ın insana vermiş olduğu üç ikramı, insanın doğruyu bulmasına yeterlidir. Rahman ve Rahim olan Allah (c.c) insana olan şefkat ve merhametini, sevgisini bir dördüncü olarak vahiy biçiminde göstermiştir. Tabi ki bu kadar ikram edilen, hak tanınan insanın sorumluluktan azade olması düşünülemezdi. Eğer bir yerde hak varsa orada sorumlulukta olmalıydı. Onun için insan varlık içerisinde en çok sorumluluğu olan bir varlıktır. Bu sorumluluğu biz Kur’an dan anlıyoruz. Cenab-ı Hak buyuruyor ki:(Eyahsebül insanü en yütrake süden) (Kıyamet suresi:75/36) İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor. Ve yine (Elem nec’al lehü ayneyn) Biz ona bir çift göz vermedik mi? Bir çift göz diğer canlılarda da var. Bu ayetten sonra gelen ayeti gördüğünüzde, bu gözün çok farklı bir fonksiyonu olduğunu anlarsınız. (ve lisanen veşefeteyni) Bir dil ve bir çift konuşmak için dudak vermedik mi? (ve hedey nahün necdeyni) ve bunlarla donattıktan sonra insanı, iki yolun ağzına getirip bırakmadıkmı? Yani iki yöne doğru yönelttik. çatal bir yol.(Felaktehamel akabete)Ama sarp yokuşa göğüs geremedi.(Beled süresi 90/8.9.10.11) Yani insan yükü yüklenmedi. Buradaki yük hakikati taşıma sorumluluğu. Buradaki yük, gözün, dilin ve dudakların işaret ettiği bilinç, akıl ve idrak sorumluluğudur. çünkü göz mecazi olarak nazara, araştırmaya delalet eder. Ya gözlemle bilirsiniz bir şeyi, onun için gözlemin merkezi gözdür. Ya işitmeyle bilirsiniz bir şeyi, işitmenin merkezi kulaktır. Ya da sezgi ile bilirsiniz bir şeyi, sezginin merkezi ise kalptir. İşte Kur’an-ı Kerim verilen bu ikramları bize hatırlatarak bizim sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu bize bildirmektedir.

Her ikram bir teşekkürü gerektirir. Büyük ikram büyük teşekkürü ister. Allahu Teâlâ’nın kullarına yol göstermesi demek olan vahiy, kulların ona teşekkürü, gösterilen yolda yürümektir. Bunun içinde vahyi anlamak şarttır. Anlamanın olmazsa olmazı tefekkürdür. Tefekkür ise Hz. Allah’a teşekkürdür.
Selam, hidayete tabi olanlara olsun...