“Ahde vefa”nın sözlük anlamı, sözünde durma, verdiği sözlere bağlı kalma, özü ve sözü doğru olmak demektir. İslâm ahlâkının en önemli prensiplerinden biridir “ahde vefa”. Kur’an-ı Kerim’e göre “ahde vefa”, iman ederek Allah ile ahitleşmiş ve böylece hür iradesiyle kendisini sadakat yükümlülüğü altına sokmuş olan müminin ahlaki bir borcudur. İster insanlara, ister Allah’a karşı verilmiş olsun her ahid ve söz, yükümlülük şartlarını taşıyan her insanı borçlu ve sorumlu kılar. Bu sorumluluğun yerine getirilmesine ahde vefa veya ahde riayet denilir (Bakara, 2/177; Mü’minun, 23/8). Hz. Peygamber (s.a.s.) verdiği söze bağlı kalmamayı münafıklık işareti olarak saymıştır.. İnsanın aklına ister istemez şöyle bir soru geliyor . Acaba günümüzde “ahde vefa”ya uyuluyor mu?.. Buna uyanlar bir elin parmakları sayısını da geçiyor mu?

İnsanoğlu her ne hikmetse bol keseden atmayı çok seviyor.. İnsanlar, makam ve mevkileri için yapamayacakları vaatleri vermeyi benimsemişler veya meslek edinmişler.. 21. yüzyıldayız hâlâ bazıları vatandaşa yapamayacağı sözü vermeye devam ediyor.. Hem de gözünün içine baka baka.. Siz hiç mi Allah’tan korkmazsınız?.. Yapamayacağınız sözleri, neye göre ve kime güvenerek veriyorsunuz çok merak ediyorum.. Makam ve mevki sahibi olan beyler.. Bu dünyanın öbür tarafı da var.. Verdiğiniz sözlere dikkat edin.. O oturduğunuz koltuklar geçicidir.. Yanınızda dolaşan bir sürü insanın olması geçicidir..

Şatafatlı yaşamınız da geçicidir.. Sizden öncekilere bir bakın, şu an ne iş yaptıklarına… Yanlarında bulunan ve pervane olan o kişiler acaba var mı?..Yok tabii.. Hani bizde bir söz vardır.. “Öküz öldü, ortaklık bitti..” Unutmayın, bir gün o koltuktan indikten sonra sizler de sıradan bir vatandaş olacaksınız.. Sıradan olmamanız için, vatandaşa ya çok güzel hizmetlerde bulunacaksınız veya yapamayacağınız sözleri vermeyeceksiniz.. Eğer vatandaşa söz verdiğiniz şeyleri yerine getirmediyseniz, bu halk sizleri palavracı ve atıcı olarak hatırlayacak.. Kalıcı hizmetlerde bulunduysanız eğer, güzel sözlerle yad edecektir.. Makamımız ve mevkimiz ne olursa olsun önce insan olduğumuzu unutmayalım.. Makam ve mevkilerin de insanlar için olduğunu da hiç mi hiç unutmayalım.. Verilen sözlere sadık kalalım.. Yapamayacağımız sözü hiç kimseye vermeyelim.. Eğer vermişsek mutlaka ve mutlaka yerine getirmeliyiz..

Bakın size Hz Ömer (r.a.) zamanında yaşanmış bir olayı hatırlatayım..

Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girer. Derler ki: Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.

Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek: Söyledikleri doğru mu diye sorar.

Suçlanan genç der ki :

Evet doğru.

Bu söz üzerine Hz. Ömer "anlat bakalım nasıl oldu" diye sorar.

Genç anlatmaya başlar: Ben bulunduğum kasabada hâli vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık. Kader, bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki, dönen bir defa daha bakıyor. Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım. Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, adam öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı. Durum bundan ibaret" dedi.

Hz Ömer: Söyleyecek bir şey yok. Bu suçun cezası idam. Üstelik suçunu da kabul ettin" dedi.

Bu sözden sonra delikanlı söz alarak: Efendim bir özrüm var, diyerek konuşmaya başladı:

Ben memleketinde zengin bir insanım. Babam, rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz. Bana 3 gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu 3 gün içinde yerime birini bulurum, der.

Hz. Ömer der ki:

Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?

Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki:

Bu zat benim yerime kalır. O zat Hz.Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşlarından, daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As'tan başkası değildir.

Hz. Ömer Amr'a dönerek:

Ey Amr! Delikanlıyı duydun, der.

O büyük sahabe:

Evet, ben kefilim, der ve genç adam serbest bırakılır.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak gencin gelmeyeceği, dolayısıyla Amr Ibni As'a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve "babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz" derler. Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir der ki:

Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim.

Hz Amr İbni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki:

Biz de sözümün arkasındayız.

Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek der ki:

Evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?

Genç vakurla başını kaldırır ve; 'AHDE VEFASIZLIK ETTİ' demeyesiniz diye geldim, der.

Hz. Ömer başını bu defa çevirir ve Amr İbni As'a der ki:

Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun. Nasıl oldu onun yerine kefil oldun? Amr İbni As, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir:

Bu kadar insanın içerisinden beni seçti. 'İNSANLIK ÖLDÜ' dedirtmemek için kabul ettim, der.

Sıra gençlere gelir. Derler ki:

Biz bu davadan vazgeçiyoruz.

Bu sözün üzerine Hz Ömer: Biraz evvel "babamızın kanı yerde kalmasın" diyordunuz. Ne oldu da vazgeçiyorsunuz, der.

Gençlerin cevabı da dehşetlidir: MERHAMETLİ İNSAN KALMADI' demeyesiniz diye.

Bu muhteşem tablo, herkesi son derece duygulandırmıştı. Herkes üzüntüden kurtulmuş hüzün, yerini tarifi imkânsız bir sevince bırakmıştı. Helalleştiler, kucaklaştılar. Böylece arkalarında insanlığa bir ibret levhası bıraktılar..

Yaşanan bu olay bizlere çok büyük mesajlar veriyor.. Verilen sözü yerine getirmekte ve sözünde durmakta Amr Ibni As gibi olmamız gerekiyor.. İşin içinde ölüm bile olsa.. Tabi ANLAYANA…