Farklılıkların Buluştuğu Şehir...

İki ayrı kutuplu bir şehirde yaşıyorum ben.Bir tarafta  Şii meshebine mensup İran Azerisi,diğer tarafta Sünni olan Kürtler...İki ayrı millet, iki ayrı kültür,iki ayrı meshep ve tek devlet çatısı altında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları...

Iğdır'dan bahsediyorum.

İki yıldır görevim gereği Iğdır'da bulunmaktayım.Kaldığım süre içersinde çok şey öğredim Iğdır'la ilgili.

Iğdır, farklı milletleri ve meshepleri bünyesinde barındıran bir şehir.Bir tarafında Kürtler yaşar ayrı bir kültür, diğer tarafında Azeriler yaşar bambaşka bir kültür...Oysa tek ortak noktaları aynı devletin çatısı altında yaşamaktır.Düğünleri,eğlenceleri,dilleri, meshepleri,giyimleri tamamen farklıdır.

İlk göreve başladığım gün mübarek Cuma gününe rastlamıştı.Abdest almış, çarşı içersinde camii ararken sokaktaki bir vatandaşa en yakın camii nerededir diye sordum.Soruma soru yönelterek cevap vermeye başladı vatandaş.Sunni misin Şii mi? diye sordu.Ben ise Sunni olduğumu ifade ettim.Vatandaş "şu camii Şii camii, karşıdaki ise Sunni camiisi, siz karşıdaki camiye gideceksiniz" dedi.Ne demek istediğine ilk duyduğumda anlam veremesem de Sunni, Şii ifadelerini duyunca meshep farklılığının olduğunu ve mesheplere ait ayrı ayrı camiilerin olduğunu anlamıştım.

Namazı kılıp okula gittiğimde öğretmen arkadaşlara durumu anlatmış, detaylı bilgilere ulaşmıştım.Görev yaptığım okul imam hatip lisesi...Öğrencilerimin tamamının Kürt vatandaşlarımızın çocuklarından oluştuğunu öğrendim.Sebebini sorduğumda Azeri vatandaşlarımızın Sunni eğitim yaptığı gerekçesiyle imam hatip okullarına öğrenci göndermedikleri cevabını aldım.

Dedim ya herşeyiyle iki ayrı kutuplu bir şehir Iğdır...

Çeşitliliğin bir zenginlik olduğuna inandım hep hayatım boyunca.Farklı kültürlerin olmasını Iğdır'ın bir kültürel zenginliği olarak kabul ettim.

Oysa bu iki kutuplu şehirde yaşayan insanlar hiç de böyle bakmıyorlar mevcut duruma.Kürt, Azeri'yi sevmez Azeri ise Kürdü...İçlerinde yaşattıkları ayrı bir öfke vardır bir çoğunun.Biri diğerinin varlığını asla kabul etmez.Kendini başkalarından üstün görür.

Çoğunluğu böyle düşüncelere sahip olsalar da benim gibi kültürel zenginlik olduğunu düşünenler de yok değil.

Dikkatimi çeken şey ise zenginlik olarak kabul edenlerin büyük çoğunluğunun eğitimli insanlardan oluşuyor olması.Ve böylece bir kez daha anlıyorum ki eğitim toplumsal sorunların çözüme kavuşturulmasında önemli bir faktör.

Farklı dil, kültür, ve meshepleri zenginlik olarak görmenin yolu eğitimden geçiyor.Her ne olursak olalım en büyük ortak noktamız aynı ülkenin çatısı altında yaşıyor oluşumuzdur.

Bırakalım şu kuruntularımızı.Öfkelerimizi bir kenara koyalım.Bir araya gelip bir birimizi anlamaya çalışalım.

Osmanlı Padişahı II.Mahmut"Ben tebaamdan müslümanları camide, hristiyanları kilisede, musevileri havrada görmek isterim''   dememiş miydi?

Farklı inançlara,farklı kültürlere bu denli saygı duyan ve birini diğerinden ayrı görmeyen hoşgörünün sembolü haline gelen Ecdadın torunları değil miyiz bizler?

Ortak noktalarımızı ön plana çıkarıp farklılıkları zenginlik olarak kabul edip yaşamak varken nedir bu birbirimize karşı duyduğumuz öfke.Bir insanın diğerinden bir üstünlüğü yoktur.Üstünlük ancak takva ile olur.Onun kararını verecek olan da Yüce Yaratıcıdır.

Tablusgarp'ta, Balkanlar'da,Çanakkale'de Afyon'da aynı dava uğruna, aynı memleketin kurtuluşu için mücadele vermiş bir toplumuz bizler.Aynı çorbaya kaşık sallamış,tek ekmeği bölüşüp yemiş, aynı sofrayı paylaşmışız.Bunca ortak kaderimiz,tarihimiz varken bu kavga da neyin nesidir?

Kişisel menfaatlerimizin ve ideolajik düşüncelerimizin esiri olup farklı olana öfkemizi kusmanın, cennet köşesi vatanı yaşanmaz hale getirmenin hiç kimseye sağlayacağı hiçbir fayda yoktur.

Bir olur,el ele verir,birlikte mücadele edersek aşamayacağımız  hiçbir engel yoktur.Birlikte engelleri aşmayı başarabilirsek gelecek bizlerin ve bizden sonra gelecek nesillerin olacaktır.

Yetişen yeni nesile saygıyı, sevgiyi, hoşgörüyü aşılayıp yeni bir dünya kurmak varken kan, gözyaşı dolu bir dünyayı miras olarak bırakmanın hiçbir haklı gerekçesi olamaz,olmamalı.

Bu ülkede güneş bir başka doğmalı.İçimizi ısıtmalı.Güneş, kainatın hiçbir yerini ayırt etmeksizin ışığını nasıl yayıyorsa bizler de yeni nesile sevgiyi, saygıyı,hoşgörüyü yaymalıyız.

Yeni günümüz bir önceki günden daha güzel olmalı.Ağlayan değil gülen gözlerle dolmalı kainat.

Gözyaşı akıtmanın mücedelesini değil huzurlu yaşamanın mücadelesini vermeliyiz.

İşte o zaman yaşamak anlam kazanacaktır.İşte o zaman bir olduğumuzu, beraber olduğumuzu anlayacağız.

İşte,işte o zaman birliğin hazzını duyacağız.

September 12, 2013

Durmuş ÇELİKTEN