Daha önceki bir yazımda (bu konuda belki de ilk sayılabilecek yazılardan olabilir) adı geçen –ci(-cü-çü-çu) eklerinden bahsederek bu eklerle isimden isim türetildiğini, bu türeyen isimlerle meslek alanları isimleri çoğaltıldığını, toplumsal ve siyasal alanlarda ise bilerek ve bilmeyerek bölücülüğe sebep olduğunu dile getirmiştim. Çok az ses geldi. Nedense çoğunluk okumayı sevmiyoruz.  İnşallah okunur ümidiyle aynı konuyu daha da açmak istiyorum:  

          Bu konuda bir şey okumadım ama ilk defa TBMM sinde o zamanki RP.li bir mebustan 
Duymuştum. Şöyle diyordu: Ne Amerika’da ne Avrupa’ da dünyanın hiçbir yerinde, bizdeki gibi Devlet büyüklerinin adıyla yani –ci ekiyle oluşturulan,mesela Bismarkçı, Degolcü, Vaşingtoncu gibi dayatılan bir olgu yok..! Beyinlerimizi biraz zorlayarak düşünelim. Her devletin kurtarıcıları, kahramanları veya öyle sanılanları var. Onlar bizdeki gibi –ci ekini ekleyerek, tabulaştırarak, dayatmalarla, sloganlarla, zorlama ile değil, fikirleriyle, idealleriyle, bu yoldaki çalışmalarıyla gelişip kalkınmışlar. Atatürkçü, İnönücü, Menderesçi, yetmedi, Ecevitçi, yetmedi, Demirelci, dışarıda Maocu, Leninci. Bunlar da yetmedi,  laikçi, dinci, sağcı, solcu, Erbakancı, ülkücü, Türkeşçi (şahısçılıktan  kurtulduğum için Yaradan’a çok şükrediyorum) şimdilerde Türkçü, Kürtçü, Tayyibci. Bazı sohbetlerimizde şahsıma lafın gelişi “sen Türkeşçiydin, yoksa Tayyipçi mi oldun” diyorlar. Evet zamanında şu cu, bu cu olduk, çok yanlışa sürüklenmişiz. İdeal fikirlerin peşinde giderim” ancak Tayyipçi falan da değilim” diyorum. Bu eklerle oluşturulmaya çalışılan olguların karşısında mutlaka başka bir oluşum hazırlanıyor. Esas bölücülük meydana geliyor.  Memleket bölünüyor diye bağıranlar esas bölücülükte baş aktör oluyorlar. Zamanla oluşan bu güç odakları birbirleriyle çarpıştırılıyor. Çarpışmalar o kadar hız alıyor, kan gövdeyi götürüyor ki hükümetlerin güçleri yetmiyor, ellerindeki silahlar geri tepiyor, şartlar oluşturuluyor (!) darbeler yapılıyor. Seçilen iktidarlar alaşağı ediliyor. Asli görevini yapamayanlar devletin dümenine geçiyor. Gelenler yine kurtardıkları (!) devleti ve ülkenin her yanını, yenilenen bir –Ci ile müsemma ve bunu daha büyük, daha yüksek ve gösterişli heykellerle donatarak icraatlar yapıyor, yaptıklarını sanıyor. Nafile, olan yine geri bırakılan ülkemize oluyor. Güzel ülkemiz her defasında onlarca yıl geri gidiyor. Dış güçlerin ve iç uzantılarının ekmeğine yağ sürülüyor.  

              Ülkemiz, iktisaden kalkınmaya, terör belasından kurtulmaya çalıştıkça aynı oyunlar sahnelenmek istenmekte. Vatandaşlarımız bütün bu olanlardan ibret almakla beraber yine de yanılgılardan kolay kurtulamıyor. Şartlanmış beyinlere muhtaç iç ve dış odaklar, yalan ve iftiralarla bazı şartlanmışları biraz daha pompalamaya devam ediyorlar. Adı geçen eklerle oluşumlara artık son vermeliyiz. Madem Bu eklerle oluşumlar zıt güçler oluşturuyor. Onları, o ekleri meslek ve sanat dallarına bırakarak yerlerine zaten doğrusu olan mesela dinci değil: dindar, solcu değil: sosyal demokrat, ülkücü değil: idealist, sağcı değil: muhafazakar diyelim. Devlet büyüklerimize, Parti liderlerimize gelince 0nları –cilikle değil, yaptıkları eserlerle idealleriyle analım, değerlendirelim. Eşek ölür semeri kalır, insan ölür eseri kalır atasözümüzü unutmayalım. –Ci cilik, biraz da kolaycılık oluyor. Şu-cuyum deyip işin içinden sıyrılıyorlar. Çok yaygın olduğu için mesela Atatürkçü geçinenlerin kaçı Ş.S.Aydemir’in Tek Adam’ını, ikinci adamını okudu? İslamın, imanın şartlarını bile tam bilemediğimiz İslam Ülkesinde dokuz Işığı ve altı oku bile sayamayanlara rastlarsak şaşmamak lazım. Neticede okumuyoruz, okuyanları, yaşayan tecrübeleri dinlemiyoruz. Çok şey bildiğimizi sanırken bilmediğimizin farkında değiliz. Rabbim, bizleri fanatik olmaktan uzak; dinleyen, okuyan, Salih ameller işleyen kullarından eylesin, Güzel Ülkemizi şer güçlerden korusun.               Mart,2013