İki kısım insan vardır.

Bir yerlere ulaşmak için var olanlar,

Bir şeyler yapmak için var olanlar.

Sevgili dostlar; Uzun bir aradan sonra huzurunuzdayım. Kıymetli vakitlerinizden benim için zaman ayıracaksınız. Yazdıklarımı tahammülle okuyacak, beni onure edecek, beni teşvik edecek, bana cesaret vereceksiniz.

Ya da acemi çaylaklarla işim olmaz deyip, sırtınızı dönecek, tenezzül dahi etmeyeceksiniz.

Şunu bütün mevcudiyetim ve samimiyetimle ifade etmek isterim ki;  yazımın başında belirttiğim, “bir şey yapmak için var olan” insan tipinden olmaya gayret edenlerdenim. 

Ömrüm boyunca hiçbir dönem bir yerlere ulaşmak için,  makam mevki sahibi olmak için, yöneticilerden bir paye edinmek peşinde olmadım.

Yirmi beş yıl dört gün devlete çalışmışlığım var. Memuriyet hayatım boyunca karınca kaderince elimden gelenin azamisini yapmaya çalıştım. Aklımın yettiği ölçüde üreten, sınırlarını zorlayan, mevcudu sorgulayan olmaya çalıştım.

Benim bu halim ve tavrım, dün var olan, bu gün de değiştiğini pek söyleyemeyeceğimiz memur tiplemesine hiç de uygun değildir.

Çünkü; amir, düşünen, üreten, sorgulayan memur tiplemesini sevdiği pek söylenemez. Düşünen, üreten, sorgulayan memur sorunlu memur demektir.

Şöyle izah edeyim;

Geçmiş yıllarda İsviçre’de pireler üzerinde bir deney yapılır. Pireler bir saç üzerine konarak alttan ısıtılamaya başlanır. Saç kızdıkça pireler zıplamaya başlarlar. Ölçüm yapılır, otuz santim zıpladıkları tespit edilir.

Daha sonra,  pireler otuz santimlik bir kavanozun içerisine konarak kapak kapatılarak tekrar alttan ısıtılır. Otuz santim zıplama kabiliyetinde olan pireler her zıplayışta kafalarını kapağa vurmakta oldukları görülür. Kapak
kapatılınca şişenin boyu yirmi sekiz santime düşmüştür. Bir süre sonra kafalarını tavana vuran pirelerin zıplama boylarını yirmi sekiz santime göre ayarladıkları ve böylece kapağa kafalarını vurmadıkları görülür.

Siz siz olun kapağı iyi hesaplayın, maazallah kafanızı kırabilirsiniz.

Bilmem anlatabildim mi?

Şimdi kaldığımız yerden devam edelim. Yirmi beş yıllık zaman dilimi içerisinde, diğer meslektaşlarımdan duyduğum “üst üste şu kadar yıl doksanın üzerinde sicil notu aldım. Ve sonunda da bir derece terfi ettim” onurunu hiç yaşamadım. Böyle bir amaca yönelik hiç hesabım ve gayretim olmadı.

Çünkü ben bir şeylere ulaşmak için değil, milletime bir şeyler verebilmek için var olduğuna iman edenlerdenim.

Şimdi de öyle, bu işe başlarken de öyleydi. Yazar olmak için hiçbir zaman iddiam olmadı. Sadece korkularımı yendim. Hep hayal ederdim ben de yapabilir miyim diye. Sizler yazılarıma ilgi ve alaka göstererek bana cesaret verdiniz. Bu bakımdan hepinize, herkese müteşekkirim.

Sezonun ilk buluşmasında işi fazlaca kişiselleştirdim farkındayım. Sizlere kendimi açmak, dertleşmek istedim. Gelecek haftalarda dertleşmeye hemdert olmaya devem etmek ümidiyle sürç-i lisan ettikse af ola.

Geleceğe karşı gözü kapalı olmak körlük ise, geçmişe karşı alakasız kalmak korkunç bir talihsizliktir.

Beklediğim yarınlar dünde kaldı, bir daha hiç gelmeyecekler…