Karlofça anlaşması ile birlikte yaşadığımız ilk toprak kaybı mensubu olduğumuz medeniyet haznesinde uzun süredir görüp, gerçekleştirilemeyen  sıkıntıların belirgin bir şekilde dışa vurumuydu.Yaşanılan  bu olayın nedeni, kazara meydana gelen bir yenilgiye değil,  Devlet-i Ali’nin  yozlaşan kurumlarının bir türlü yenilenilenememesine dayanıyordu.Osmanlının ilk dönemlerinde devletin  temel dinamiği  olan ‘Din’ anlayışı ile son dönemlerdeki din anlayışı ve bu çerçevede oluşan eğitime  bakış açısı konjuktur olarak bir imparatorluğu taşıyacak nitelikte değildi.Bir kısım tarihçiler, 15. yy’da medreselerden felsefenin ders olarak kaldırılmasına  eğitimde meydana gelen yozlaşmanın sebebi olarak dikkat çekerler.Yine ‘Dinde içtihat kapısının kapanması’ görüşü ise Müslüman bireyin dinamik hayattan kopuşunu ifade eder.Kurumlardaki yozlaşmayı izah etmek için, zikredilen bu iki neden dahi ‘çarpan potansiyeline’ sahip olup yeterlidir.Nitekim batı medeniyetinin oluşumu rastgele zaferlerin sonucu değildir.Osmanlı felsefeyi eğitim kurumlarından kaldırırken Batıda yetişen Montaigne, Lock, Decart, Spinoza, Hegel ,Kant, Russo, E.Durcheim  gibi düşünürler Batı medeniyetini inşa eden fikirleri üretiyorlardı.Ve  hemen hemen hepsinin güç devşirdiği ana ilim dalı felsefe idi.  Osmanlı tarihi boyunca yetiştirdiğimiz  felesefeci, düşünür sayısı ise bir elin parmaklarını dahi geçmez.
        Osmanlının,  büyük tükenişi haber veren devlette meydana getirdiği  Karlofça çatlağına rağmen niçin kendini toparlayamadığı yukarıda zikretmeye çalıştığımız nedenlerde  aranmalıdır.Toparlanamazdı , çünkü; dokusuna uygun, problemlerini tesbit edip çözüm üretecek birikime sahip ilim ve irfan sahibi kadrolar yoktu.İlim, siyaseti besleyecek niteliğe sahip değildi.Siyaset menfaat grublarının çıkar çatışmaları sonucu şekilleniyordu.Müteakib zamanlarda yapılan bütün çalışmalar inkıtıya uğradı.Yaşanılan hüsran, toplum yasasına uygun şekilde tecelli ederek rakiplerine hayran, yeni baskın bir zümre üretti.Neticede çözüm arayışlarının dümenine  toplum,  tarih, inanç  ve yaşam anlayışı farklı olan bir medeniyetin mimarları getirildi.Bu mimarların tezgahında üretilen çözümler, ıslahat, Tanzimat, Düyun-u umumiye, Meşrutiyet derken  koca bir medeniyet  mümessilinin bitişine neden oldu.Allah bunca hatalara rağmen bu millete ilahi bir temasla  medeniyet iddiasını sürdürmeye teşne yeni  bir devlet nasip etti.Kendi hükümranlıklarını Osmanlı nezdinde islam medeniyetini  yenilgiye uğratarak kuran Batı medeniyeti, gerçekleşen anlaşma ve müzakerelerde yaptığı dayatmalarla kurulan bakir ülkenin yeniden  medeniyet iddiasına sahip çıkamayacak  şekilde düzenlenmesine özen gösterdi.Çünkü büyük acılar yaşadığı Ortaçağ karanlıklarından sıyrılarak gelip  kendi medeniyetini rakip medeniyetin yenilgisi  üzere kuran bir gücün(Batının), rakibinin(islam medeniyetini)bünyesine kan verecek  damarları  tamir ve tesis etmesine izin vermesi düşünülemezdi.
       Bir asra yakın süre geçmesine rağmen Osmanlının 18. Ve 19. yy’da yaşadığı problemler nerdeyse bire bir devam etmektedir.Eğitim, mimari, sanayi, hukuk,ekonomi, çalışma hayatı, Şehir düzenlemesi alanlarında kendimizi ne isek o şekilde tanımlayarak, kendi gerçekliğimiz üzerine inşa ettiğimiz hiçbir uygulamamız mevcut değil.Millet olma çerçevemizi  ortak bir konsensüsle varolma nedenimize  şevk verecek  nitelikte tanımlayamadık.Sıradan futbolda dahi, kendimize özgün bir tarz oluşturamadık.Bin beş yüz yıllık birikime sahip Kadim Kitabımızı anlama noktasında   herkesin ittifak ettiği bir bakış açısı (farklı fikirler olabilir)üretemedik.Fevkalade temel kavramları idrak eden milli bilincimizin varlığı da tartışılır.Bu problemleri çözme noktasında bize ışık tutacak en önemli  kaynak tarihimiz iken,  biz tarihimizi yaşanılan gerçeklikten koparıp kurgu bir zemin üzerinde bina edip  nesillere aktarmayı tercih ettik.Sorunlarımızı yok sayarsak  hiçbir sıkıntı yaşamayacağımız paranoyasına inandırdık kendimizi.
        Ve,  şimdi; yüzleşmek zorunda kaldığımız problemlerimiz bizi sahici çözümler üretmeye  zorluyor.Bunu  görebilen az bir kesim var.Onların ciddi bir kısmının  çözüm teklifi  ülkeyi selamete kavuşturacak bir projeden çok, bir türlü başaramadıkları,  içlerinde ukde kalan  ideoloji anlayışlarını hakim kılmak, diğer kısmının teklifi ise;içinde bulunulan  bu zor durumda gardını alıp mensup olduğu yapıyı  devletin  sağlayacağa ranta ortak etmekten ibaret.Asırların tortusu ile taşıdığı bu problemi çözmeye istekli samimi kesim ise halkın içinde bulunan önemsiz denmeyecek ağırlıkta  bir mustazaf  kitle.(Devam edeceğiz İnşallah)