Mazinin ret ve hayranlığa değil, anlaşılmaya ve kavranmaya ihtiyacı vardır. Ancak zaman tabakaları arasında müsait bir ortam bulduğunda fısıldar sırlarını size, içinde gezinen hayaletlerini o zaman aşikar kılar.

   Onun size benzeyen veya benzemeyen taraflarını o buluşma noktasında öğrenirsiniz, eleştiri yeteneğini kullanmaya başlarsınız. Kendinizin bilmediğiniz, fark etmediğiniz taraflarıyla tanımaya koyulursunuz ve zenginliğinizi fark edersiniz.

   Onun içindir ki, tarih zengin bir miras, insan bu mirasın sahibi, ya mirası harcayacak, har vurup harman savurup müflis durumuna düşecek, ya değerini bilip kullanarak zengin olacaktır.

   Biz Rahmetli Devlet büyüğümüz Turgut Özal’a kadar bu mirası yemekle meşguldük. Rahmetli Turgut Özal elindeki mirası Asya’dan Avrupa’ya kadar kullanmaya kalkıştı ve ölümünü çabuklaştırdı.

   Bu topraklar iki silahla yönetilir, bunlar ikiz kardeştirler, ikisini birbirinden ayırmaya kalkarsanız ölümünü hazırlarsınız. Biri tarih, diğeri insandır.

   Öyle ya kozalak bizimse, kozalaktan çıkıp boy atacak olan çam da bizim olmalıdır

   Geçmişte yaşayanların da biz evlatlarıyla övünmeye “ah keşke biz de onların zamanında yaşasaydık, o zamanın güzelliklerini tatsaydık” demeye hakları yok mudur?

   Hem geçmiş bizimle övünmedikten sonra bizim geçmişle övünmemiz eksik bir alışveriş olmaz mı?

   Yaşanmış ve yaşanmakta olan bütün olumsuzluklara rağmen Tonyokuk yaşadıkça Bilge yetiştirmek zor değildir.

   Bakın yıllar evvel yazmış olduğu bir yazısında Merhum Necip Fazıl Kısakürek bu ümidi yaşadığını ve canlı tuttuğunu şöyle ifade ediyor.

   “Bir gün Fatih dirilecektir, laf ve hayal aleminde değil, doğrudan doğruya madde ve hakikat dünyasında Fatih dirilecektir..

   Bir gün Fatih sandukasının ihtiyar kapağını genç omuzlarıyla kaldıracak, ufki (yatay) vaziyetten şakuli (dikey) hale geçecek, İstanbul’un Divan yolunda görülecektir. Bir gün O’nu kafurdan yontulmuş parmaklarıyla kılıcının kabzasını kavramış zarif ve ince endamıyla bir masaya eğilmiş, gök gözleriyle dünya haritasını süzmeye başlamış olarak göreceksiniz…

   O gün Dünya insanlık muhasebesinde Türk milletine ait hakların Türk milletinin içinde ve dışında terazi kefesine konacağı an olacaktır. İşte o gün başımızda bulunacak olan yüceler yücesi, günün gerektireceği üstün kurtarıcılık vasıflarına göre ruhuyla olduğu kadar, cismiyle de Fatih’ten başkası olmayacaktır. Çünkü Türk milletinin içindeki Fatih’lerin harekete geçmesiyle O’nun aynen sandukasını devirmiş, ayağa kalkmış ve kalabalıkların önüne geçmiş vaziyette meydana çıkması, iki hayali birbirine tıpa tıp intibak ettirici mesut ahengi oluşturacaktır.

   Kendi içinde olmuş bir cemiyetin dışarıya doğru fetih hamlesini temsil eden Fatih, bu defa aynı cemiyetin hem kendi içinde, hem de dışına doğru mefkurevi (ideal) fetih hareketinin timsali olacak, bu da beş asırdır sandukasının içerisinde ders alan Fatih’in ulaştığı son kemal noktası olacaktır.

   Bu millet ölmeyecekse Fatih dirilecektir.

   Arsadaki odun yığınının gizli bir köşesinde tek bir kıvılcım noktasıyız biz. Odunların üstüne yıllar ve asırlardır yağmadık yağmur, düşmedik kar kalmadı. Onları küf basmış, pas tutmuş, rutubet bürümüş, üstelik Batı dünyasının bütün kanalizasyonları bu odun yığınının üzerine akıtılmıştır. İşte arsadaki öyle bir odun yığınının bir köşesinde tek bir kıvılcım noktasıyız biz. Biz ki, onun gizli bir köşesinde tek ve son kıvılcım noktasıyız, onu nasıl yakar, tutuşturur, alevlere sarabiliriz.

   “Eşrefoğlu al haberi, bahçe biziz, gül bizdedir

     Biz Şah-ı merdan kuluyuz, yetmiş iki dil bizdedir.”

                                                                                           Tamaşvarlı Hasan Aga

- - - - -