Terör dün olduğu gibi bugün de Türkiye’nin bir numaralı meselesidir. Gün geçtikçe tehlikeli bir istikamete doğru gitmektedir. Terör Türkiye’yi bölmek isteyen dış güçler tarafından planlı olarak tahrik edilmiş ve desteklenmiştir.
     Terör olaylarının artmasına; özellikle Güneydoğuda sürdürülen yanlış politikalar müsait bir ortam hazırlamıştır. Bunun sonucu olarak; terör hem genişlemiş hem de çeşitlenmiştir.

Nitekim:
1-Bir kısım yollar mayınlanmıştır.
2-Her gün çatışmalar daha fazla yoğunlaşmaktadır.
3-Her gün gencecik fidanlar ölüyor, şehit cenazeleri geliyor. Analar kan ağlıyor.
-Halk mağdur, iki ateş arasında can pazarı yaşıyor. Evleri yıkılmış, işyerleri kapanmış, şehri terk ederek kendi ülkesinde mülteci konumuna düşmüş, kendisini çaresizlik içersine itilmiş görmektedir.
5-Bölgenin önemli bir kısmında sosyal ve ekonomik yapı çökmüş durumdadır.
6-Eğitim ve öğretim durmuştur.
7-Diğer yandan ölümlerin çoğalması kitleleri etnik bir düşmanlığa doğru itmektedir.

SONUÇ: TERÖR DURMUYOR, ARTIYOR
Yetkililerin “Böyle bir gelişmeye asla razı olmayacağız ve müsaade etmeyeceğiz” biçimindeki beyanları her seferinde tekrarlanmasına rağmen gündemde yer alan olaylar meselenin tehlikeli bir istikamette gelişmekte olduğunu göstermektedir.

HALBUKİ TARİHTE
    *1071’de Sultan Alpaslan Bizansla savaşırken Kürtler 10 bin asker verdi. Çünkü Kürtler de Anadolu’nun İslamlaşmasını istiyordu.
   * Tarih boyunca en büyük destekler Kürtlerden alındı.
   * Yine her iki millet asırlar boyunca aynı inancın kardeşleri olarak savaşlarda vücutlarını birbirlerine siper ettiler.
   * Bu yüzyılın başlarında Musul’da toplanan Kürt aşiretleri Osmanlı Padişahının ve İslam Halifesinin yanında savaşmaya karar verdiler, Sevr Anlaşmasını yırttılar. Osmanlıya karşı savaşmaları için Kürtlerle görüşmeye gelen İngiliz Valisine, Kürt Lideri Şeyh Mahmut El-Berzenci elini bile uzatmadı ve “Müslümanların Halifesine savaş açan bir ülkenin valisinin eli necistir” dedi.
   *Adıyaman’da Bedir Ağa kendisini isyana teşvik etmek için altın yüklü katırlarla gelen İngiliz görevlisine “Ben Halifeye isyan etmem” dedi. İngiliz görevlisini altınlarıyla huzurundan kovdu.
    Asırlar boyu tek vücut olarak yaşadığımız halde ne oldu da bu husumet ortaya çıktı?

SEBEP;  Başından bu yana Ülkemizi yöneten işbirlikçi zihniyetlerin yanlış politikalarıdır. Terörün gittikçe artmasında hiç şüphesiz işbirlikçi iktidarların büyük payı vardır.
Geçmişten bu yana bir kısım iktidarlar maalesef materyalist ve ırkçı politikalar uygulamışlardır.
“Bozuk Ekonomik Düzen” özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemiz de işsizliği artırmış ve geri bırakmıştır.
“Hizmet Devleti”nin yerini “Baskı Devleti” almıştır.
Milli menfaatlerimizi gözeten bağımsız politikalar uygulanamamıştır. Terörü teşvik eden ve Türkiye’yi bölmek isteyen dış güçlerin güdümünde hareket edilmiştir.
Teröristleri açıkça destekleyen, onlara yardımcı olan güçlerin Türkiye’de üst’lenmesine boyun eğilmiştir.
Vasıflı ve bölgeyle kaynaşarak oraya gerçek manada hizmet edecek kadrolar atanamamıştır.
Ak Parti iktidarları “Çözüm Süreci/ Barış Süreci’nde yanlış yöntemler uygulamıştır.

a-Türkiye’ye giriş yapan teröristlerin ayaklarına mahkemeler götürülerek onlara itibar kazandırılmıştır.

b-Teröristlerin, şehir yapılanmaları, mühimmat depolamaları, kendi asayiş birimlerini  oluşturmaları, kendi halk mahkemelerini  kurmaları gibi oluşumlara göz yumulmuştur.

c- “Akil Heyet” diye adlandırılan, bölgeyi ve bölge insanını hiç tanımayan kimselerle problem çözülmeye çalışılmıştır.
Hükümet; bu meselede yanlış kişi ve kuruluşları muhatap almıştır.

Nitekim: a- Doğu ve Güneydoğuda yaşayan geniş Kürt, Türkmen ve Arap aşiretleriyle ve aşiret liderleriyle, korucularla, kanaat önderleriyle, medrese alimleriyle, STK’lar, siyasi partiler…vb.ile görüşmemiştir.

b- Kandil’i İmralı’yı ve HDP’yi muhatap almıştır. Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Dolmabahçe Sarayı’nda HDP temsilcileriyle bir araya gelerek Abdullah Öcalan’ın yazdığı 10 maddelik deklarasyonu kamuoyuna duyurmuşlardır.

c-Ak Parti iktidarının terör örgütüyle masaya oturduğunu görüp Devleti arkasında görmeyen bölge insanları PKK Örgütünün zaten hakimiyet kurmaya çalıştığı bölgede çaresizlikle teröre teslim edilmiştir.

d- Böylece vatandaşlar mağdur edilmiştir.

Bölgenin zaten zor olan tabii şartlarının doğurduğu ekonomik kısıtlamaları aşacak güç ve kapsamda “Bölgesel Kalkınma Projeleri” geliştirilememiştir. Ve neticede görüldüğü gibi terörü önleyememişlerdir. Hatta terörü gittikçe büyüyen bir mesele haline getirmişlerdir.

  Yaşanan tecrübeler işbirlikçi zihniyete sahip hükümetlerin yanlış politikalarıyla terör meselesinin çözülemeyeceğini göstermiştir. İktidarlar değişiyor ama yanlış politikalar değişmiyor.

                                             BİZ NE YAPACAĞIZ
Gerçekte mesele bir değil üçtür.
Terör
Kürt Meselesi
Güneydoğu Meselesi                                                                                               
Kürt Meselesi ve Güneydoğu meselesinin çözülmemiş olması, terörün gelişmesine ortam hazırladığı gibi, terör de diğer iki meselenin çözülmesine zorluk çıkarmaktadır.

Bu böyledir diye, üç ayrı  meselenin varlığını görmezden gelip ya da yok farz edip meseleyi sadece terör meselesi olarak ele alıp çözmek mümkün değildir.

Kürt meselesi için her çözüm şekli konuşulabilir ve tartışılabilir. Esasında meselenin bunca içinden çıkılamaz hale gelmesinin sebeplerinden biri, bu konunun; geçmişte bir tabu gibi her türlü tartışmanın dışında tutulması, şimdi ise doğuştan verilen hakların pazarlık konusu yapılması ve lütuf gibi sunulmasıdır.

 Şu var ki ; teklif edilecek herhangi bir çözüm bölgenin tarihi ve sosyal gerçeklerine uygun olmalıdır.

Tarihen biliyoruz ki Kürtlerin de bir parçası olduğu bölgemiz büyük devletler ve imparatorluklar tarafından idare edilmiştir. Şüphesiz Kürtler de Türkler de bu bölgenin, İslam coğrafyası ve İslam Dünyasının şerefli unsurlarıdır. Bir kısım taklitçi yöneticiler Avrupa, Amerika veya başka bir güce eğilim gösterseler bile, Kürt halkının kalbi İslam dünyasında atar. Bundan hareketle İslam faktörü göz önüne alınmadan hiçbir çözüm, terör problemini çözemez.

Yaşadığımız tecrübe bu önemli problemin şiddet ve terörle çözülemeyeceğini  göstermiştir. Bu süren şiddet ve terör; bölgenin beşeri, iktisadi ve sosyal hayatını çökertti.

Bölgede konuşlandırılan yabancı güçlerin kime ve nasıl hizmet ettiği bile belli değil. Bu meselenin dış bağlantıları ise bir başka önemli problemdir.

4-Elbette herkesin,bir takım tabii hakları var. Kendi dilleriyle konuşmaları,medyayı kullanmaları, eğitim yapmaları herkesin tabii haklarıdır.

Şüphesiz çözüm, yeni mikron devletler kurmak,yeni parçalar ihdas etmek değil, parçaları birleştirmek, yeni ve ırkçılığa dayanmayan, büyük bir bütüne, İslam Birliğine doğru yol almaktır. Bir bütün içinde hep beraber saadet bulabilmektir.
Nitekim çok açıktır ki Kürt meselesinin çözümünde ne”federasyon” ve ne de “ayrı devlet” asla kimseye fayda getirmez ve bir çözüm sağlamaz.

Türkiye’nin himayesinde Kuzey Irak’tan Kuzey Suriye’ye Türk-Kürt ittifakı, kurulacağına ve bu ittifaka Türkiye’nin liderlik yapacağı tuzağına asla kanmamak gerekir. ABD, AB ve İsrail’in belirlediği projeler ne Kürtlere ne de bölgeye,hiçbir hayır getirmez.

Çünkü 
Kürtler, Güneydoğudan daha çok Türkiye’nin diğer bölgelerinde yaşamaktadır. Böyle bir ayırım onları göçe zorlar. Kimseye saadet getirmez. 

Batılılar tek bir devlet olmak için adım atarken, dış güçler bizi sömürmek ve ezmek için bölmek istiyorlar. Onların bu emellerine alet olmak sadece felaket getirir.

Güneydoğudaki Kürtlerin Adana’ya, Mersin’e, İzmir’e, İstanbul’a pasaport ve vize ile gitmeleri gerekirse bundan kimin eline ne geçer?

Ateist ve Komünist rejimlerin zulmü altında aç, işsiz ve perişan bir topluluğa dönüşmek kime ne saadet getirir?
Şerefli tarihimiz boyunca hep bir ve beraber olduk, bütün savaşlarımızı el birliği ile tek bir kalp, tek bir vücut olarak hep beraber yaptık.

Bugün yeryüzündeki bütün insanlığın saadeti, “Kuvveti değil , Hakkı üstün tutan” zihniyetin kuvvetlenmesi ve korunması ile mümkündür. Bu maksatla İslam Birliği’nin kurulması görevi Türkiye’nin öncülüğünü gerektirmektedir. Bu görevi yapacak bir Türkiye’nin ise küçülmüş, bölünmüş değil,bütün sağlam ve güçlü bir Türkiye olması gerekmektedir. Dış güçlerin oyunlarına aldanıp, onların planlarına hizmet ederek, Türkiye’mizi bölmeye ve parçalamaya çalışmak, sadece Türkiye’de 80 milyon insana değil,yeryüzündeki bütün Müslümanlara ve insanlığa en büyük kötülüğü yapmak demektir.

Bugün bölünmeyi isteyen ve konuşan kimse yok zaten.  Şikayet olunan ve istenen nedir?  Türkiye’deki işbirlikçi iktidarların yürüttükleri sömürü düzeni, tahakküm düzeni sonucunda ortaya çıkan ızdırapların ve haksızlıkların giderilmesidir. Bunlar derece derece esasen yurdumuzun her bölgesinde mevcut ve herkese aynen tatbik ediliyor.

Bu sebeplerden dolayı, terörle mücadele;  sadece güvenlik tedbirleri olarak düşünülmemelidir. Bu konu, kaynağını ve sebeplerini ortadan kaldıracak çok unsurlu ve kapsamlı bir bütün olarak ele alınmalıdır.

Öyle ise yapılacak iş: Ülkemizin 80 milyon evladını birbirinin şerefli kardeşi sayan ve herkese kamil manada insan hakkı tanıyan ve inandığı gibi yaşama hakkı veren bir Adil Düzen kurmaktır.

Adil Düzen kurulduğunda bütün ülke fertlerinin, insan hakları ve saadetleri teminat altına alınmış olacak, ezen ve ezilen düzeni ortadan kalkacaktır. Böylece insanımız arasındaki kardeşlik ve içten gelen muhabbet bağı yeniden kurulacaktır. 
ADİL DÜZEN her inanıştaki insana saadet getirir. Müslümanlığın manevi bağını  ortadan kaldırmaz, teşvik eder. Ülkenin birliği kesinlikle teminat altına alındıktan sonra, ülke evlatları arasında ırk ayırımı yapılmadan muhabbet ve kardeşlik bağları teşkil edildikten sonra, herkesin dilediği dilde konuşması, dilediği dilde yayın yapması en tabii hakkıdır. BU ülkeye sadece kültür zenginliği getirir.

Bunun için her zaman diyoruz ki;
Saadet Partisi iktidarında;
Ülkenin bütün evlatları huzur bulacak
İnsan hak ve hürriyetlerine sahip olacak
Ülkede tam manasıyla adalet hakim olacak
Herkese refah gelecek
Ülkemiz ve Milletimiz, hak ettiği itibar ve şerefe yeniden kavuşacaktır.
Görüldüğü gibi;
Kürt meselesinin
Güneydoğu meselesinin ve
Terör meselesinin 
Çözümü ancak Saadet Partimizin ve Milli Görüşün iktidara gelmesi ile mümkündür.

TERÖRLE MÜCADELE REÇETEMİZ!
Biz, terör problemini kardeşlik hukuku içinde çözeceğiz. Biz kardeşiz, bu vatanı birlikte savunduk. Ülkemizi birlikte kurduk. Biz bir bedenin uzuvlarıyız.

Rabbimiz birdir, Peygamberimiz birdir, Kitabımız birdir, kıblemiz birdir, bayrağımız birdir. Bu kadar birlik yetmiyor mu? İnançlarımız etrafında birleşmeliyiz.

Bu kanın durması, barış ve kardeşliğin tesisi ile mümkündür.
Herkese temel insanı hakları pazarlık konusu yapılmadan verilmelidir.
Bölgeye gerekli yatırımlar yapılmalı, istihdam tam olarak sağlanmalıdır.
“Önce Ahlak ve Maneviyat” prensibini esas alan maneviyatçı eğitim modeline geçilmeli, çocuklarımız vatanını, milletini seven evlatlar olarak yetiştirilmelidir.

Faizci sömürü düzen terk edilerek yerine Adil Düzen kurulmalıdır.
Yabancı güçlerin teröre destekleri önlenmelidir.
Bölgede çalışan kamu görevlileri; bölgenin sosyal ve kültürel yapılarını çok iyi bilecek şekilde eğitilmelidir.
Yaygın ve hızlı çalışan bir istihbarat, teröristleri hedeflerine varmadan tespit edebilecek bir haberleşme sistemi geliştirilmelidir.

Bu bölge için özel kalkınma programı hazırlanmalıdır.
Başta İncirlik üssü olmak üzere teröre destek veren bütün yabancı üsler boşaltılmalıdır.
Güçlü istihbarata ilaveten, modern teçhizatla donatılmış ve özel eğitim görmüş, süratli ulaşım gücüne sahip profesyonel kadroların sayıları artırılmalıdır.

                       YAPTIKLARIMIZ YAPACAKLARIMIZIN TEMİNATIDIR.
1974-1978 yıllarında MİLLİ GÖRÜŞ hükümette idi. İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı hükümetin Milli Görüş kanadına bağlıydı. Son 40 yılda terörün en düşük olduğu yıllar bu yıllardır. Bilhassa Kıbrıs Zaferinin arkasından ülkedeki kardeşlik bağlarının gelişmesi sonucu terörist eylemler yok denecek kadar azalmıştır.

1996-1997 yıllarında 11 aylık Refahyol Hükümeti süresince terör en düşük seviyede seyretmiş, şehit cenazesi hiç gelmemiştir.

Milli Görüş’ün Ağır Sanayi hamlesinin büyük ve önemli yatırımlarından pek çok tesis dengesizliği gidermek için Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kurulmuştur.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki yollar ve diğer önemli yatırımların pek çoğu Milli Görüş hükümette iken yapılmıştır.
Milli Görüş’ün hükümette olduğu dönemde şeker nispeti yüksek olduğu için Doğu ve Güneydoğu pancarına kilo başına daha fazla ücret verilmiştir.

Önceki dönemlerde karayollarına yeni makine parkı kurulduğu zaman bu makineler Batı illerine veriliyor, batıdakiler de Güneydoğu illerine naklediliyordu. Milli Görüş bu haksızlığı önleyerek adil davranmıştır.

Terörist baskılar olmadan, serbest yapılan her seçimde Doğu ve Güneydoğu illerinde en büyük başarıyı Milli Görüş partileri elde etmiştir.

Güneydoğu Anadolu’muzun huzur ve saadeti ancak ve ancak Saadet Partisinin (Milli Görüş’ün) iktidarı ile mümkün olacaktır. Çünkü Ülke’mizde kardeşliği esas alan yegane parti Saadet Partisidir.

SON SÖZ; Saadet gelecek, yüzler yeniden gülecek…